sıcak havalarda, havanın soğuk olduğunu anlatmak tam bir zulüm.
hiç beklemediğim bir anda mesaj alıyorum, yakın bir arkadaşından.
upuzun bir mesaj, ona nefret kustuğum denemelerimi okumuş.
o da benim canımı yakmak istiyor herhalde.
bir pidecideyim üstelik, buranın çorbasını çok sevdiğide aklımdayken gelen mesaj beni sevindirdi ve üzdü.
bir erkeği daha milli yapmış, koca yürekli.
sayısını artık kendisi de bilmiyordur.
benden ayrıldıktan hemen sonra, çok zaman geçmeden.
ben üzülürken, başka bir erkeğin altında inlediğini yazmış arkadaşı bana.
iyi oldu bu, benim için bedeni kirli biri artık.
aslında daha önce anlamalıydım bu kiri.
eski aseksüel sevgilimden bile kötü olduğu durumlar vardı.
demek ki o yüzden seçiyor tecrübesiz erkekleri ve mutlu oluyor, bir ella kaç para oldu diye cevaplıyorum sadece.
artık köreldiğini biliyorum, 5 erkekten fazla yatak deneyimi, 10 erkekten fazla yakınlaşma yaşamıştır. bu yapay hazlardan sonra tam da 'aşka inanmıyorum, evlilik düşünmüyorum' deme kıvamına gelmiştir.
güzel bir intikam aldı benden mesajı yazan, tebrik ederim.
keşke arkadaşının da haberi olsaydı bana yazdığından.
geçmişteki bütün kız arkadaşlarıma her zaman kıyafetler almışımdır.
onların tarzını yeniden yaratmak benim ellerimi kavuşturarak yaşadığım tek zevkim.
bunu zaman zaman iç çamaşırları için de yaptım.
bana güzel görünmeleri için değil, kendilerini daha hoş hissetmeleri için yaptım, özellikle bu iç çamaşırı işini.
daha seksi hissetmeleri benim için her zaman bir avantajdır.
benden ayrıldıktan sonra giymeye devam ederlerse de hem partnerlerine gitmeden ben hatırlarına düşerim, hem de zavallı çocuk bilmez o iç çamaşırlarında genlerimin dolaştığını.
onlara dokundukça bana dokunur,
onlara dokundukça tiksinti duyar,
eğer sezer ise 1-2 aya onun içinde eski olur kız arkadaşım.
daha önce ayak bastığı yerde gizliden gizliye iz bırakan amerika gibi hissediyorum bu durumlarda.
herkes farkında kalan izlerin,
hatta bazen 'amerika burada kalsaydı daha iyi mi olurdu' diye düşünür o ülke insanları.
aynen öyle izler bırakmayı severim insanların hayatında.
ama izleri yalnız amerika bırakmıyor.
amerika'da bazen yaralanıyor.
yaralı bir amerika'ya benzemek istemem, yarasız olana da benzemek istemem.
önemli olan amerika'ya benzememetir.
ama o topraklardan gittikten sonra bile 'amerikan mandası olarak kalsaydık daha mı iyi olurdu acaba?' hissiyatını insanlara vermeyi seviyorum.
ırak mesela?
bu düzensizlikte, alıştığı düzeni arzulamıyor mudur?
libya gençleri kaddafi'yi yerde döve döve öldürdükten sonra hiç mi özlemediler sizce kaddafi'yi?
her ayrılık geçici bir süre mutlu eder fakat sonrasında herkes özler kendi saddamını.
zira yaratılan düzenden sonra gelenler dikiş tutturamaz bu diktatörlüklerde.
yerde kalan taş parçaları hatırlatır karanlığı
yıkımdan başka birşey bırakmaz amerika.
benden kalan enkazlarda bunlar olsun isterim.
iyi bir performans,
iyi iç çamaşırları,
ve bedene öğretilen bilgiler.
bana kalan enkazlar ise bu yazının konusu değil.
ben kolay kolay enkaz devralmam.
enkazı da çabuk kaldırmaya çalışırım.
böcek gibi hissetmeye çalışırım eskileri.
emin olduğum gerçeklikler ile karşılaşınca hasarlarım ağırlaşır sadece.
değerli sandığım insanların değersizleşmesi, amerikanın afganistan için o kadar uğraş verip hiçbir şey alamaması ile aynıdır benim için.
amerika bir komünizm korkusu ile girdi afganistan'a.
fakat biliyordu oradan çıkamayacağını.
hiç uygun bir toprak değildi ona.
cihatçıları kolay kolay karada yenemezdi, ya onları ikna edecekti ya masrafa girecekti.
masrafa girdiler, sonradan zararlı çıktılar.
benimde hasarlarım hep böyle olur.
bazı şeylerden emin oluyorum,
bunu o insana/insanlara söylüyorum,
ciddi bir şekilde yalanlanıyorum,
ama günün sonunda haklı olan ben oluyorum.
kırgın bir amerikalıya dönüyorum günün sonunda.
FBI ajanı gibi:
'biliyordum bunu'
'biliyordum bu çocuk ile iletişime geçtiğini'
'biliyordum ailenin böyle olduğunu'
'biliyordum bunun ile işbirliği yaptığını' diye kendi kendime konuşuyorum günün sonunda.
fakat dinmiyor hevesim günün sonunda.
yeni topraklar keşfediyorum,
sürülmemiş.
farkedilmemiş,
ya da hiçkimse göz koymamış.
merak ediyorum giydiği iç çamaşırını,
'bundan ne çıkar acaba?'
merakı ile bakıyorum.
hazırlıyorum yine silahlarımı,
sahip olmak için hazineye.
gözlüyorum,
eşeliyorum,
bekliyorum,
arzuluyorum,
heyecanlanıyorum.
kimsenin tepkisini almayacağım bir zamanda dalıyorum.
yine karanlık bir sokağı aydınlatmaya çalışıyorum,
yine güzel bir iç çamaşırı deseni düşünüyorum,
yine istediğim gibi giydiriyorum,
ve yine bitiyor sömürü çabam,
tüm şüphelendiklerim ile kalıyorum,
tüm enkaz ile uğraşıyorum,
gece gündüz.
sömürüden kurtulup yeni diktatör arayanlarıma bakıyorum,
(öykünün ilk 2 kısmına anasayfadan ulaşabilirsiniz. 4 ya da 5. bölüm ile biter..)
'sindirella kompleksi' diyorlar.
içinde bulunduğu koşullardan, sorumluluklardan kaçmak için karşısına çıkan, küçücük bir ilgi görse bile onlara kanıp birden kendini erkeğin yatağında bulan kadınların bu durumuna.
bir kurtarıcı, bir beyaz atlı prens ararken rezil olma hali.
yalnız olmaktan nefret ederler, adeta deriye temas etmeden yapamazlar, ilgisizlikten korkarlar ve hep bir erkek ile yaşamak isterler.
arada 'ben ilişki istemiyorum' bahaneleri ile kandırıp dururlar kendilerini.
kısa süreli bir sevgi bombardımanına maruz bırakırsanız bunları, ertesi gün çıplak görebilirsiniz.
değersiz hissettiği zaman, bir kadınla öylesine konuştuğunuzu gördüğü zaman, kendisinden daha güzel biri ile arkadaş olduğunuz zaman cinnet geçirirler.
intikamları ise bedenlerini size sunarak alırlar.
yine böyle bir sebepten aradı beni galiba, değersiz hissettiği bir dönem.
duygusal boşluk. kullanışlı.
artık ilgimi çekmeyince, üstüne üstlük dün gece olanları görünce sıyırmış olmalı.
evden çıktım, yürüyorum.
fakat yanına gidip gitmeme konusunda halen kararsızım.
ne hissettiğimi de bilmiyorum, dükkanın camındaki yansımada yüzümün donukluğu bana bile korkunç geliyor.
kaybolup giden sesleri duyuyorum caddede,
yağmur gibi: karanlık ve fısıltılı.
hiç melek yok, herkes insan bu sokaklarda.
onun yanına bir telefon ile gitmektense, kafede oturup öykümü tamamlayabilirim, ya da orhun'u arayıp daha kaliteli bir vakit geçirebilirim.
şikayet dinlemek istemiyorum artık kimseden, benim hakkımda.
en suçlu benim zira, biliyorum.
beni gidip arkadaşlarına anlatabilir, ben olmadan.
reyhan'ı evde bu yüzden mi tek bıraktım?
nefis sırt, güzel göğüsler.
umarım geceliği giyer.
şahsiyete ihtiyacı var biraz sevgilimin, geceleri düşündüğü şeyleri değiştirmeli.
insanın şahsiyeti geceleri ne düşünüyorsa, yalnız kaldığında kendine ne diyorsa odur.
toplum içinde hepimiz maske takarız.
arıyor yine, gitmeyeceğim vazgeçtim.
böyle yapmam onu düşündürür.
gitmeyeceğim.
güzel bir ilişkinin başlangıç evresindeyim, görmek istemediğime karar verdim.
vardır etrafında başka erkekler, ilgi isteği bok gibidir.
sinek seçmez.
onlara kussun dertlerini, kötülesin beni.
'4 yıl bana neler yaptı'
ne yaptım?
en sevdiğin pozisyon misyonerdi işte, sıradandın.
oturdum bir yere, etrafı izliyorum.
gözüme birini kestirip dinliyorum, belki birşeyler yazarım.
tesadüfen orhun'u görüyorum, aramaya gerek kalmadan yanıma geliyor.
öykümü sonra yazarım.
göksu gibi tipler bana ilham veriyordu yazma konusunda, çok üzgünüm bir daha onu göremeyeceğim için.
orhun'a anlattım yine herşeyi.
sevgilimi görmek istemediğimi, reyhan'ı, geçen restaurantta olanları...
'uyumsuzsun' dedi.
'değilim' dedim.
'öylesin' dedi.
'belki insanlar birbirine uyum isteği ile aptallaşıyor' dedim.
'herkesin burnu bile aynı baksana. bu nasıl bir uyum?'
'hayır, kadınlar ile ilişkilerde uyumsuzsun' dedi.
'seni anlamakta zorluk çekiyor olamazlar mı?' diye sordu.
bak bu konuda haksız değildi galiba.
ama haklıda değildi.
evet sadakat konusunda haklıydı, geçmişte kendi seviyemi görmek için bir şeyleri zorladığım doğruydu.
hiçbir şey yapmıyordum.
konuşuyordum sadece, formuma bakıp asıl amcığa geri dönüyordum.
ben darlanmaya gelemiyordum, gereksiz kıskançlık beni boğar.
ilişkinin değeri düşer, rekabet hissetmeye başlarım.
peki sevgilimle aramdaki duygu bu olabilir miydi artık?
'rekabet'
hiç sanmam.
o öyle olabilir.
4 yıllık ilişkimizin hemen bitiminde, biriyle beraber olduğunu duymuştum.
sindirella.
erkekler için et parçası olmaktan kurtul.
erken biter ilişkilerin yoksa.
o yüzden arıyor şimdi beni, umrumda değil diyorum orhun'a.
'aferin' diyor.
eve gitmek istiyorum,
beni bekliyor parçam.
zili çalıyorum.
reyhan çoktan gitmiş, bu gece 31'i tercih edeceğim.
yatağa geçtim.
gecelik duruyor, kaç kadın giydi acaba bunu?
oscar wilde bile giyer bunu benim için.
eski sevgililerimde onlara aldığım iç çamaşırlarını giyip, başka erkekler ile kıyaslıyolar mı acaba beni?
'Söyle bana şimdi, bebeğim, o sana karşı iyi mi?
Sana yapabilir mi o
benim yaptığım şeyleri? '
diyor Bruce Springsteen.
neyse.
bir not iliştirmiş yatağa reyhan.
'potansiyel ziyanısın' yazmış.
neyden korktuğumu iyi öğrenmiş.
sevgilimden daha iyi.
balzac hakkında ilginç birşey okumuştum.
taşakları şişene kadar sevişirmiş, fakat boşalmazmış.
'bir roman daha heba edemem' dermiş.
belki de böyle bir şeyi kastediyor reyhan.
ya da daha iyisini yapabileceğimi düşünüyor.
parasal olarak potansiyelimin en zirvesindeyim, kültürlü bir aylağım.
ama ya diğer şeyler.
ergenken erkin koray posterini çaldığım o kız.
potansiyelimi belki en iyi o biliyordu.
ne yapıyor acaba şimdi?
ya akademi hayallerim?
hank moody gibi olup, üniversiteli çıtırları götürecektim belki.
bu kelimenin beni nasıl tetikleyeceğini iyi öğrenmiş reyhan.
'komplekslisin' demek kadar beni tanımayan, 'başarılısın' demek kadar ego zedelemeyen iki kelime.
'potansiyel ziyanısın'
bu gece sikim kalkmaz.
geçmişe takılı kalmak potansiyelimi ziyan ediyor belki de.
takılmamak lazım.
mutlu taklidi yapmamak lazım en azından ciddi bir şekilde dalga geçmeden konuşmalıyız.
eskiden mutsuzken üretebilirdim, şimdi yok.
ya eskiden mutsuz değildim, ya da şimdi gerçekten mutsuzum ve üretemiyorum.
seinfield açıyorum yine kafamı boşaltmak için.
yanlış bir bilgi geçiyor dizide.
elaine banes tolstoy'un savaş ve barış kitabı için verdiği bilgi yanlış.
o kitap için ilk düşünülen isim 'iyi biten herşey' idi.
(öykünün 1. bölümü için/ https://muhafazakarolmayanblog.blogspot.com/2024/06/potansiyel-ziyanlar.html?m=1 )
-senden nefret ediyorum
+ben etmiyorum
-güzel bir anı olarak kal istiyorum
+ben istemiyorum
böyle bir tartışma ile başlayan gün nasıl güzel gidebilirdi ki?
elektriklerin kesilmesine şaşırmamak lazımdı.
'garip bir sabah, yalnız geceden daha iyidir'
motivasyonu ile hareket edeceğim anlaşılan.
herşeyi öğrenmiş sevgilim.
göksu'yu, dövmeci ev arkadaşını ve arkadaşlarını ne kadar sevmediğimi.
iyi oldu, sevindim aslında.
geçen ki olaydan sonra vicdanım da pek sızlamıyordu artık.
olsundu.
yatakta bastığı için beni, öfkelendi.
ev arkadaşıyla hemde.
öfkelenmesi normal, peki ya benim ona olan öfkem normal değil miydi?
bence öyleydi.
evden bir hışımla çıktı, saat gece 5 elektrikler kesik.
evden çıkmaya çalışırken yere kapaklandı.
komikti.
sırılsıklam olmuştu üstü başı.
reyhan, yatakta uyuyordu.
hiçbir şeyden haberi yok olan.
sevgilim ile ilk tanıştığım an, bütün kadınları ve hayatımdaki tüm stresleri unutmuştum aslında.
çok yorucuydu ondan öncesi, ondan sonrasının daha yorucu olacağını bilemezdim.
eski benin, yeni benden daha iyi olacağını bilemezdim.
"eskiden o kadar da mutsuz değilmişim, sadece öyle hissediyormuşum, bir nevi intiharın romantize edilmesi durumu gibi" dedim reyhan'a
şimdi içerisinde bulunduğum durum, üretmemi bile engelliyor.
reyhan'ın umrunda değildi bunlar, ya oyun oynamak istiyordu, ya da ağzına almak.
ikincisini tercih etti.
boşaldım.
3 saniye de olsa beynim boşaldı.
bu sıralar boşalmak daha melankolik yapıyor beni, bilemiyorum.
belki de durumun ahlaksızlığından olabilir.
Bukowski'nin bir sözü vardı;
'mutsuz olmayı mutluluk olarak gördüğümden beri mutluyum'
bu sözü uzun süre hayatımda motto yaptım, çok işime yaradı ama dedim ya o zamanlar bu kadar mutsuz değildim galiba.
kalktım yatağımdan.
hayallerimdeki kadının gidişini izledim,
hayatımda şuan var olan bir et parçasının ise yataktaki halini izliyorum.
bana kahvaltı hazırladı, et parçası.
sanırsam o gün ona da birşeyler hissettim.
seviyorum böyle kadınları.
döndüm yüzümü ona,
teşekkür ettim,
teşekkür etti.
dün gece için.
'hiç böyle sikilmemiştim' dedi.
'hem fiziki, hem de duygusal'.
o da ağlamaya başladı,
kadınlar hep ağlıyor.
rahatsız oldum durumdan,
kalktım balkona çıktım,
bir sigara yakasım bile geldi,
ama ben sigara içmiyorum ki.
böyle gergin anlarda çok tuhaf şeyler yapıyorum, sevgilimin sakinleşmesini beklediğim zamanlarda da bir pastaneye üzümlü kek yemeye giderdim.
halbuki üzümlü keki sevmem.
ya da o telaş ile bir filme bilet alır ve 20.dakikadan sonra çıkardım.
mutsuzluk ve gerginlik vücuda aynı anda yüklendiğinde ise elim ayağım titrerdi,böyle sigara arardım işte.
telefonum çalıyor, arayan sevgilim.
+allah belanı versin!
-amin
+bu kızla nasıl yaparsın bana bunu?
-göksu ile daha kolay olurdu evet, twitterda yazacak bir hikayesi olurdu 'slay girls'
+dıt dıt dıt
-aloooo
kapandı herhalde.
bir ünlem, bir soru işareti.
ve kapandı telefon.
travmalarım ile ilgili hep şakalar yaptım,
hep.
gidip kimseye ciddi bir şekilde anlatmadım.
bir kere anneme anlatmak istedim, o da sormadı.
bende odamda ağladım.
yaşım 27 olmalıydı.
berbat bir yıldı 2024.
işsizlik,
ayrılık,
arkadaş grubunun dağılması,
bir sürü kadın,
teyzemden gelen evlilik tavsiyeleri ve daha fazlası..
şimdi yaşım 40'ı geçti.
kendi hayallerimi gerçekleştirdim.
iyi bir yazarım,
iyi bir eleştirmenim.
ama beni iyi eleştiren biri neden yok?
neden bu deliliğim insanlara malzeme olmak zorunda?
niye iyi anılıyorum hep?
yazık değil mi şu kadınlara yaptığıma aslında?
herkesin bilmesi gerekmez miydi bunları?
bilmesi gerekirdi.
reyhan ile başlamalıydım anlatmaya.
'reyhan'
'ben öyle çokta iyi bir adam değilim'
'biliyorum' dedi.
'nereden biliyorsun?'
'sevgilinin ev arkadaşı ile yattın'
'doğru' dedim.
güldüm.
'ilk o benim yarama dokundu, iyi yol kat etmiştim 4 yıllık ilişkide'
'sende böylesin işte, biraz doyumsuzsun, hayallerini gerçekleştirdin, istediğin kadın ile sevgili oldun, potansiyelinin en üstlerinde yine kötü karmayı çektin kendine'
'benim yarama dokunulmadığı sürece kimseye zarar vermek istemezdim'
gerçekten inanarak söylemiştim bunu,
verdiğim çabayı almak isterdim,
ama alamıyordum kimseden.
gerçekten emek sarfetmek, bir ilişki içinde, iş oluş içinde bu kadar zor olmamalıydı.
gözüm televizyona ilişti.
koşular başlayacak birazdan,
emeğimin karşılığını tek alabildiğim canlılar, atlar.
yine telefon çalıyor, sevgilim arıyor.
bu sefer açmayacağım.
bana hep şanssızlık getirirdi,
kötü zamanlarda olduğum zamanlarda beni araması.
'ne güzel hipodrom yemyeşil,
ne güzel atlar pasparlak.
ne boktan benim hayatım simsiyah,
ve ne kadar da karartmışım pasparlak kızı.'
ilk koşu bitti kazandık,
son koşu biraz şüpheli.
son koşumu izleyip ölmek istiyorum.
kimseye hesap vermeden,
o rahatlıkla.
adı üstünde son koşu.
kaç dost yazdıysan,
o kadar şanslısın,
tek yazdıysan risk altındasın.
reyhan hiçbir şey anlamıyor anlattıklarımdan, izlediğim anda ki mutluluğumdan.
bilmiyor ki anlam dünyamda neler saklı bu oyun için.
olmasaydılar 27 yaşında intihar etmiştim.
koşu bitti,
sevgilim arıyor.
açsam hayatımı ciddi bir şekilde ona anlatırım aslında.
açıyorum.
+konuşmamız lazım, gerçekten.
-konuşalım.
+buraya gelebilir misin?
-uzak biraz, ama gelebilirim.
+bekliyorum.
dıt dıt dıt..
giyindim, bana aldığı gömleği giydim, altıma pantolon.
serseri gibi değil efendi gibi giyindim.
çıkmadan reyhan'a, gece için saten geceliği giymesini söyledim.
sütyen ve külota gerek yoktu.
çıktım gidiyorum yanına, bu sefer erkek ismi duymama umuduyla.
(öykünün devamı için 3.bölümü yazma keyfimi bekleyeceksiniz...)
ait olmadığın yerde bulunmak canını acıtır insanın.
fakat ait olmadığı ya da kendini onların yanında aptal gibi hissettiği, kendini anlatamadığı, potansiyelini gösteremediği insanların yanında olmak acıtmaz mı?
hele birde o ortamda, sevdiği insanların o kişilere yakınlık gösteriyor ve sende nezaketen o sikik insanları dinliyorsan durum daha da kötüleşir.
öyle birgün işte.
çıktık yola,
yürüyoruz.
dakika 1.
eski sevgilimin beni sürekli müzik dinlediğim uygulamadan takip ettiğini farkediyorum.
geri dönmüyorum takibine, tadımız kaçmasın.
o zamanlar kullanmıyordu, yeni açmış ilk 3 takibinden biri benim.
birşeyler olacak galiba bugün, hissetmiş.
nefis sırt, dolgun göğüsler.
'bak lütfen insanlar ile dalga geçme' diye rica ediyor bana şuan ki sevgili, sevgilim.
'ben niye dalga geçeyim, zaten kendileri kendilerini çoktan aşağılamışlar. umarım farkına varırlar hayatlarının'
indik arabadan, restoranta girdik.
instagramdan keşfettikleri bir yer.
evde oturup costanza'yı izleyebilir keyifte alabilirdim.
ilginç bir şekilde seinfeld bu aralar iyi geliyor bana.
bütün nefretimi orospu çocuğu george'a kusabiliyorum.
neyse.
kesin şu, erkeklere nude'lar saçan kız keşfetti burayı.
nü'den bir haber.
bedenini etleştiren.
bir yandan tamamım aslında buna, sevgilim ile de paylaşıyor deneyimlerini daha iyi hale getiriyor onu, benim ve gelecekteki erkekleri için.
bedenini etleştiren, fikirlerini de toplumun fikir pornolarına göre seçer.
instagram ve twitterdan mekan keşfetmekte öyle.
bugün en büyük porno platformları bu ikisidir.
birinde beden, birinde dehşet görürsünüz.
neyse.
kendini birşey sanıyor ezik.
içindeki potansiyel orospuyu ortaya çıkarmış, yanına kendisi gibi birini arayan biri.
döl yatağı.
halbuki kaç yıllık erkeği bile terkedip gitmiş onu.
tutamamış elinde.
son zamanlarda iyi paralar kazandığını duymuştum çocuğun, benim gibi.
en iyisini yapmış.
bazen bir kadın hayatından çıktığında hayatı güzelleşen bir sürü erkek tanıdım.
maddi manada.
şimdi ise erkek düşmanı taklidi yapıyor.
erkek düşmanlığı, borsa kaplanı nickli adamın kadın düşmanlığı ile benzer.
cinselliği ile erkeklere istediğini verip daha sonra onları kötülemek gibi.
adına da 'duygusal boşlukta yaptğım hatalar', der geçer.
tüm orospuların bahanesi.
evlilikleri ne uzun sürer, ne iyi bir anne olabilirler bunlar.
sevgililerinin, hocalarının geçmişlerini araştırması yeterli olacaktır.
5+ boş cinsel ilişkiler boşanma oranını arttırır.
bazı kadınlar kendilerini farkettirmek/övdürmek istiyor;
'ya benim ilişkim var ama bu çocukta bana yazdı geçen gün' gibisinden.
hemen bunu anlatırlar bu bahsettiğim tipteki arkadaşlarına.
bunu karşı cins üzerinden yapmak, ne kadar ahmakça.
'SLAY' deyip birbirlerini alkışlıyorlar ehehehe.
şu görsel gelir aklıma hep bunları gördüğümde;
keşke erkek düşüncelerini okuyabilseler.
keşke elindeki o çocuğu kaçırmasaydı, yazın nişan sonraki yıl evlilik yaparlar aynı evin içinde herşey yoluna girerdi.
her kavgadan, her tartışmadan sonra daha güçlenerek çıkanlar kazanıyor, görüyorum bunu çevremde.
iradesini kontrol edemeyenler ya da bunu yolda öğrenemeyenler, herkesten fikir arayanlar kaybediyor.
hangi arkadaşım bana sevgilisi ile sorunlarını fazlaca anlattıysa hepayrıldılar. r
ilişkilerde beş temel şey çok önemli galiba:
1-uzatmamak
2-aynı hatayı tekrarlamak.
3-en zayıf anlarda tartışmamak. (kadının manevi yükünün erkeğin ise maddi yükünün çok olduğu zamanlarda)
4-intikam arzusu duymamak.
5-aile dahil çok kişi ile fazla şey konuşmamak. bu madde kadınlar için imkansız artık gözümde, görüyorum.
pişmanmıdır acaba şimdi?
özlüyor mu çocuğu?
bunu bir ara sevgilime sorayım, kurtarsın kendini kız da.
ya da çocuğun başını belaya tekrar sokmasak mı?
ama böyle olmazsa, benim sevgilimi kendine benzetmeye çalışacak.
ikilem, potansiyel ziyanı.
aşkım kapışmak gibi hissettim.
hayat bir parodi, bu kızın hayat boyu mutlu olmamasını da istiyorum, iyi olmasını da.
susuyorum.
sevgilimde de ona karşı havalı gözükme isteği var biliyorum.
yanında ben varken havalı gözükmek için bunlara ihtiyacın yok aslında demek istiyorum ama susuyorum, gülüyorum kendi kendime.
'neden gülüyorsun?' diye soruyor 'hiç' diyorum.
konuşmamamdan rahatsız masadaki diğer kız sema ve sevgilisi mert.
mert ile birkaç kez konuşmuştuk, gizli gizli.
iyi çocuk.
sevgilisinin bir sırrını biliyorum, yaymamak için tehdit etmişti beni.
sevgilimin hatrına susmuştum o zamanlar.
beyaz yakalı çocuk, çalışıyor.
rahatsız olduğumu biliyordu bu kızdan.
sırtımı sıvazlayıp 'takma' diyor.
takma mı?
sırt sıvazlamak mı?
çocuk muyum lan ben?
sen kendi işine bak dangalak, bir müzik grubunun sevgilini elden nasıl geçirdiğini biliyorum.
yine kızıyorum.
neyse susmaya devam edip yine dalıyorum.
masada sadece bir arkadaşını seviyorum, o da evlendi evlenecek.
şu sevmediğim kız ile gözgöze geliyoruz sürekli.
hiç sevemedim seni ya demek istiyorum ama susuyorum.
entelektüel gibi gözükmeye çalışıyor.
eleştirdiği toplumun diğer %50'sine ait olduğunun farkında değil.
uzi'yi, çakal'ı falan eleştirip, teoman dinlediğinde kendini bir halt sanıyor işte.
halbuki siktiri boktan bir halde tumblr'dan keşfettiği ressamlar ve aylardır belki de yıllardır gitmediği kitapçılardan gördüğü kitaplar dışında birşey bildiği yok.
siyasi duruşunu bile popüler olandan seçiyor.
sevgilim de büyük bir merakla dinliyor böyle boktan bir sohbeti.
belki de o da gitmek istiyor ama gidemiyor, seviyormuş gibi yapıyor onu.
sanmıyorum gerçi, pür dikkat dinliyor, uyguluyor.
bu ikilem insanı yoruyor.
bugün ilişkimiz 4 yıl 5 gün oldu.
ilk ayrıldığımız gün beni her yerden engellemişti, net hatırlıyorum.
eski sevgilisini ise ancak bir süre geçtikten sonra,çocuk ulaşmaya başladığında yapmıştı.
başka bir erkekte ise canı daha fazla yanmıştı.
bunları bu kız mı aşılıyor ona?
ya da bunları o zamanlar kuruntu mu yaptım?
neyse işte, kötü anılarımızı hatırlıyorum düşündükçe bunları.
sevgilim, depresifliğe çok meyilli benim gibi.
her kavga sonrası duvara konuşmaktan farksız der seninle konuşmak.
kötü anılarımızı düşünür, anlatır herkese.
iyi olan vakitlerimiz peki?
jakuzinin içinde çırılçıplak film izlemeye çalıştığımız güne, trende bir anlık 'tuvalette sevişsek mi?' sorusuna verdiğin 'neden olmasın?' cevabına.
masadan kalktığımızda bu iki yüzlülüklere dayanamayıp ayrılırsam, yeni sevgilisinin beni bir yerden tanıyıp bunları öğrenmesi hoş olmayacak onun için,sürekli kıyasa başlayacak zavallı çocuk.
ya da yalan dinleyecek, tenine dokunduğu kadından.
bugün onda da bir tuhaflık var, kesin yine göksu'ya birşeyler anlattı benim hakkımda.
böyle bir arkadaşı varken insanın, evlilikleri de ilişkileri de her zaman mahvolur.
umarım benden sonra farkına varır.
insan bazı şeylerin farkına ayrıldıktan sonra varıyor.
dün başbaşa buluştuğumuz son günümüzdü belki.
etek giymişti, biraz bağrı açık gömlek.
kafenin yolunda elimi bıraktı, uzaktan yürüdü benden.
anlam veremedim çok.
o an anladım birşeyler olduğunu.
acaba masaya mı dönsem artık zihnen?
birkaç laf söyleyip ayrılsam yanlarından.
ne konuşuyorlar şuan?
gerçekten kendi ezikliklerini silmek için başkaları hakkında mı konuşuyorlar?
halen mi üniversite anıları, 36 yaşında olduk yahu.
çok üzülüyorum aslında şu masadakilere, bu yaşa gelmişler ve bir insanın hayatına bile dokunamamışlar.
hele göksu.
beraber olduğu bilmem kaçıncı erkekten sonra, birini buldu ve mutluymuş pozları kesiyor.
ezik.
bu masadaki herkes hayatını bundan 40 yıl sonra bir mezar olarak sonlandıracak.
ya birbirlerini yönetiyor yanımdaki bu insanlar, ya da terapistlere para saçıp hayatlarını onların yönlendirmesini istiyorlar.
insan neyi isteyip neyi istemediğini öğrenemediyse bu yaşa kadar, kendini öldürmesi daha evladır.
küçük burjuva dertleri.
göksu 6-7 aydır terapi aldığından bahsediyor, bana eminim 'mizantropist, narsist, çoklu kişilik bozukluğu' gibi teşhisler koyar, nefret ediyor benden.
çok hoşuma gidiyor, benden ve yazdıklarımdan nefret eden kadınlar.
şu dövmeciye veren kız, reyhan.
ilginç bir kız olarak gelmişti başlarda bana, taa ki sevgilimin yanına 2 yabancı erkekle geç bir saatte gelene kadar.
daha sonra bende siktim onu.
ara ara o yüzden bana öyle bakıyor.
sevgilimin haberi yok, ayrıydık zaten.
ya da markete gitmişti, bir yere daha uğramıştı bende yemek yapacaktım.
yanaşmıştı arkadan bana, anlamalıydı aslında böyle bir kız ile yaşamaması gerektiğini.
güzeldi.
masada oturmaya devam ederken göksu ağzından bir erkek ismi kaçırıyor 'emrah'.
hiç duymamıştım daha önce ismini, inadıma yapıyor biliyorum.
ayrılmamız için gün sayıyor kendi kendine.
çok uyarmıştım, işe yaramıyor.
neyse iyi oldu bu vicdanen rahatladım reyhan konusunda.
göksu ile de mi olsam acaba?
birkaç kez düşlemiştim onu.
o çıplağımsı fotoğraflarından birkaç tanesini görmüştüm.
sevişirken sevgilimle, sert kalmam için ara ara onu düşündüm.
eminim daha iyidir yatakta.
hem benden nefrette ediyor.
eminim sevgilim ona nasıl seks yaptığımızı bile anlatmıştır.
yaptığı kötü şeyleri hep ona anlatıyor.
hem karmaşık bir ilişkiside var.
duygusal boşluk der.
belki de threesome olur.
böyle şeyler düşlemezdim, sevgilim beni bu iğrenç ortama sokmasaydı.
flörtöz olmakla suçlanıyorum, hem de bu ortamda.
sırf konuşma tarzım yüzünden.
etrafımda flörtöz olan kimse sevgilisini aldatmadı.
ama bu suçlamayı yapanlar hep böyleydi.
mekandaki picasso tabloları ve arkada çalan gnosienne ilgimi çekiyor, her açıdan berbat bir mekan.
kim sikler bu herifleri artık.
sadece kendini entel sanan tipler işte.
kaçıncı yüzyılda kaldı bu adamlar sahi?
belki de ben kimseyi beğenmiyorum,birkaç kişiden başka.
belki de kafamı dünyaya açmalıyım?
dünya iyi bir yer olmaya karar verirse, vakit ayırırım plastik sanatlara da söz.
'emir niye konuşmuyorsun hiç, normalde en çok sen konuşurdun?'
sevgilim veriyor benim yerime cevabı:
'dünyayı kurtaracak onu düşünüyordur'
komik kız.
arada beni tanıyor,biliyor.
'bilmem' diyorum.
bu sıralar düşünmeyi daha çok seviyorum.
'benim sevgilim öyle kolay kolay konuşmuyor artık. narsistmişiz biz öyle diyor.'
bunu dedikten sonra gülüyor masadaki herkes.
devam ediyor sevgilim:
'özür dilerim beyefendi sizin gibi gelecek vaadeden bir yazarı kızdırdık galiba biraz.'
hoşuma gitmişti aslında.
sussam bile ilgi benim üzerimde.
devam ediyor:
'tanıştırayım, dünyanın en çok düşünen adamı. bu yaşına rağmen hâlâ daha sıfır olgunlukta. bizim gibi insanların yanında can sıkıntısından ölüyor yazık. ne sanat biliriz ne felsefe. varsa yoksa laklak ederiz ona göre'
ne güzel anlatıyor düşüncelerimi, devam etsin.
'bana bile nasıl bu kadar katlandı hayret. nereye kadar giderse diye takılıyorum bende. artık bir beklentim bile yok, zaten kimin ne beklentisi olabilir ki ondan. şu bıkkınlığa baksanıza haha'
hiç komik değildi aslında.
içten içe arkadaşlarını memnun etmeye çalışıyor, her zaman ki gibi.
benim üzerimden, beni ikinci sıraya atarak.
ama söyledikleri de bir o kadar doğru.
yalnızlığımızı gideriyoruz.
göksu gülüyor.
'sende çözmüşsün edebiyatı ha' diyor sevgilime.
çok komik.
sığ, klişe, beyinsiz, zengin, ağzında aileleri sayesinde altın kaşık ile doğmuş insanların arasında kaldım.
sevgilimde onlara benziyor.
ne işim var onunla diye soruyorum, şu 3-4 aydır.
bazen öyle olmadığı anlar için beraberim, o anları hoşuma gidiyor.
aniden birşeyler ile uğraşma hevesi geldiğinde bende kıpır kıpır oluyorum.
göksu'ya şu lobideki çocuk ile flörtleş bugünde diyesim var ama yine susuyorum.
mert'te gülüyor.
'sanatçıların sanatçısı, dünyada beğendiği 5 kişi bile yoktur'
beni benim cümlelerim ile vuruyor.
ironi, severim.
zeki.
can sıkıntısından öleceğim şimdi, göksu'ya mı bulaşsam bende?
hayal etmeye devam mı etsem?
sevgilimin memelerini mi sıksam?
çok arada kalıyorum.
bir ara selfie için telefon çıkıyor, sevmiyorum.
hepimiz ön kamerada kendimizi güzel, yakışıklı hissedeceğiz ya uğraş dur.
teoman gibi bir poz bulmam lazım benimde kendime.
benim için fazla bir detay gibi kalıyor masa.
sevgilim de öyle 'hiçbir şey' gibi hissediyorum onu, o da beni öyle hissediyor.
hissettiriyor çünkü bunu bana.
hele şu son aylarda.
dünden bahsetmiştim, kafeye giderken uzaklaştığından yanımdan, yemek yerken gözleri de birini arıyor gibiydi.
birşeyler olduğu kesindi.
göksu'ya anlattığı isimdi belki de söz konusu.
bu hallerini hemen belli eden bir kız, birine merak duymaya başlıyorsa, bana kızgınsa, birşeyden şüpheleniyorsa belli eder.
ona ne hissediyorum ben?
bilmiyorum.
yine o gün, gördüğü anda kıskançlık krizine girdiği bir kız arkadaşımı görünce 'bu orospuyu her gördüğümde çok güzel giyinmiş oluyorum' demişti.
çok birşey dememiştim ama neden insan bunu söyleme gereği duyar ki?
sen zaten benim için fazlaca güzelken.
kanımı emiyorlar deminden beri arkadaşları ile.
ayrılığımızın şu kız ve masada tanımadığım birkaç kişi yüzünden olacağını sanmazdım.
ben buraya ait değilim deyip kalkmak istiyorum.
fakat diyemiyorum, komik olur manzara.
burada göksu ve reyhan'ın varlıkları bana büyük haksızlık.
onlardan hoşlanmadığımı bile bile beni neden buraya çağırdı ki?
neden sevmediğim halde başka erkekleri bile anlatıp beni ezik bir duruma düşürdü bu orospular karşısında?
reyhan, onunla yattığımı söyleseydi ne olurdu?
ya da göksu'yu hayal ettiğimden bahsetseydim?
ya da beni sevdiğini yalandan da olsa söyleyen sevgilim susup, sadece beni dinleyip yolumuzu çizseydik?
kahretsin kalkıyorum buradan kimseye de hesap vermek zorunda değilim.
"ben artık gitmek istiyorum."
saatlerdir oturduğumuz masada kurduğum üçüncü düzgün cümle bu.
sosyal medya konuşmaları,
sosyal medyadan bulunan mekanlar,
ve aylardır kitap bile açmamış sosyoloji mezunu olduğu sanan bu andaval kızdan da, yandaki batılı değerleri çatalla yiyen kızdan da sıkıldım.
ruhsuzlar.
hiçbir şeyi siklerine takmıyorlar.
öldüklerinde mezarlarına bir gariban gelip dua bile etmeyecek.
'dünyada üzerinde insan tasviri olan tek bayrak belize imiş biliyor musunuz? bende şiir kitabından öğrendim' diyorum.
hiç merak bile etmiyorlar neden olduğunu.
'kitapların işleyişi önemli,bunun şiirde olması güzelmiş' diyor içlerinden biri.
hangisi bilmiyorum.
'çok orijinal bir fikirmiş yahu bu nereden geldi aklına' deyip dalga geçiyorum.
sadece sevgilim alınıyor, kızgınca bakıyor.
pat diye söylediğim için kızıyor.
eh deminden beni sen beni gömüyordun, dalga geçiyordun aklınca.
sevmediğim insanlara böyleyim, üzgünüm.
burada durmak bana artık daha da zor geliyor.
sosyal medyamı bir süre ele geçiren sevgilimin engellediği 3-4 kızın muhtemel kültürü bu masayı alt eder.
keşke karşı çıksaydım.
bu masadaki kimsenin hayali bile yok adeta.
hepsinin sadece planı var.
klişe düşünceleri kendi düşünceleri gibi pazarlıyorlar.
sürekli kendilerini başkaları ile kıyaslıyorlar.
yaş 36.
çıkıyorum dışarı artık.
iyilik yapma dertleri bile yok.
iyilik bunlara bakarsanız enayilik.
topluma aykırı gözükmeye çalışıp, ona daha fazla uyum sağlıyorlar.
insanların karanlık huyları beni çok korkutuyor.
yatakta tek kaldıklarında ne düşündüklerini bilememek ürkütüyor.
işsiz dönemimde 'salak' damgası yemiştim, o hep geliyor aklıma nedense.
beni yazdıklarım ve söylediklerim yüzünden 'kötücül' ilan eden tipler bunlar.
küfür ediyormuşum.
şimdilerde ise şu masadaki herkesten daha fazla para ve ün sahibiyim.
özgüvenim yerinde.
eski ilişkileri, tek gecelikleri hakkında konuşup duruyorlar 'iyi ki yapmışım' nidaları ile, kadına şiddete karşıyız deyip o ergen grubun solistine bayılıp 'ona da verilir abi şimdi' diyorlar,
2 kere göz göze geldikleri erkekleri konuşuyorlar, işyerinde ki erkekleri puanlıyorlar...
hepsi kocalarını aldatabilecek potansiyelde.
psikolojimi siktiler. erkeğe şiddet.
bir barda, bir partide, bir after partide iki içki sonrası ilk ilgi veren erkeğin sikini basitçe ağzına alabirler.
birde sanarlar ki o övgü dolu sözler sadece onlara söyleniyor.
hayır göksu.
o fotoğraflarına gelen övgüler sadece sana değildi,
kendimden de biliyorum.
ve hayır sevgilim.
havalı gözükmek için anlatmana gerek yok birşeyleri.
beni son kez böyle görmeni istemezdim, son konuşmamız bu mu olur? bilmiyorum.
belki gelirsen konuşurum, ağzına doğru.
ve sen reyhan, seni akşam belki ararım, oyun oynar ya da seinfield'da karaktersiz george'a söveriz.
zira artık arkadaşın, sevgilim değil.
flört edinmediğimi de söylerim ona üzgün hissedersem.
durumu öğrenir ise göksu'nun terapistinde bizimle ilgili konuşup, intikam hırsı ile başka bir erkeği memnun etmeye gideceklerdir.
feminizmi ve duygusal boşluğu araya sıkıştıracaklardır.
endişelenme.
dress code'a uygun gel yeter.
eve gidiyorum,
bakıyorum gelmiş bile reyhan.
buraya bir kere gelmişti sadece, sevgilim ile.
mesajda tarif ettiğim dress code'a uygun.
etek,göğüs dekoltesi,yüksek topuklu ayakkabı.
önce benim çaylardan içiyoruz.
güzel bir playlist açıyorum arkaya.
sonra sevişiyoruz.
diğer gecelerdeki gibi
sert sert.
aklım sevgilim ve göksunun olduğu masada konuşulanlarda olduğundan konsantre olamıyorum sevişmeye.
yoksa şimdiden gözündeki beyazlığı görmiş ve titremesini hissetmiştim.
numara yapıyorum biraz, bunu sevgilime de yapardım.
en iyi seksini benimle yaptığını söylediği için bazen mecbur kalırsın buna, yumuşak sevmezdim.
sabah sevgilimin mesajı var telefonumda, özür diliyor çok konuştuğu için.
konuşmadı ki.
beni "zavallı" durumuna düşürdü sustuğum için, hem ironi ile hem de göksu'nun ağzından kaçırdığı başka erkek ismi ile.
siktirsin!
"dert değil. komikti" yazıyorum ona.
nasıl biri olduğumu ben bile bilmiyorum. niye insanlar bilsin?
saçma.
çok sahtekârım.
kırıldığımı anlasın istemiyorum.
kırıldığımı birgün yarım saat kızıp bağırarak gösteririm.
eski sevgilim, şuanki sevgilimin aksine ise beni sürekli överdi.
ilk kitabım çıktığında herkese övmesi beni 'acaba benim üzerimden bir kimlik mi yaratıyor' düşüncesine itmişti.
o hareketten de hoşlanmıyordum, bundan da.
sırtı ve göğüsleri çok güzel bir kızdı.
çok iyi uğurlamıştık birbirimizi hayatlarımızdan.
hissetmiş olacak ki, instagram storylerime bakarken gördüm onu geçen gün.
sürekli müzik dinlediğim uygulamadan takip etmiş beni.
geri dönmedim takibine, ayıp olur şimdi durduk yere.
kalbinde biri varken.
acaba şimdi ne yapıyor?
sorusu düşüyor kalbime.
arasam açar mı?
üniversitenin ilk yıllarındaki çocukluğumuzu ve ilişkimizi konuşsak biraz.
beni iyi hissettirecek anılara ihtiyacım var ve o çok iyi bilirdi bunu yapmasını.
keşke ikinci kitabım da ona nasıl değindiğimi bilseydi.
nefis sırt, zayıf bedene rağmen dolgun göğüsler, aseksüellik.
çıplakken düşünmeyeyim onu.
neyse.
duşa giriyorum,
yine onu düşünüyorum.
hiç iyi hissetmiyorum.
dışarı çıkmak, güzel bir kahve içmek ve beni gözüne kestiren kafedeki kızla konuşmak istiyorum bu sefer.
kendime bile zor itiraf ediyorum bunları.
ama ne yapmalıyım?
o güçsüzler ordusu masasından bir farkım olmalı.
şık giyinmek istiyorum, casual değil.
HIMYM'da ki Barney gibi de değil.
bu düşünceleri atmalıyım kafamdan,
sevgilim hissederse iyi olmaz.
ama o da aynısını yaptı.
gidip birini gözüne kestirdi.
sevgilimle dengeli bir ilişki kurmam şart.
salak ben.
reyhan uyanmadan çıkıyorum,
umarım birşey çalmaz.
bir daha içimde kanayan yaraları deşecek birşeyler istemediğime karar veriyorum.
merdivenin son basamağında,
ve bir süre sadece at yarışına odaklansam iyi olur diyorum,