16 Temmuz 2024 Salı

potansiyel ziyanları 4/son



kapı deliğinden onu izlemeye devam ederken farkettim ki artık onda onu değil kendimi görmeye başlamışım. 


onu artık bu kadar istemememin sebebi kendimden başka birşey değil. 


yatakta sadece misyoneri sevmesi değil, 

geceliğin ona yakışması değil, 

beni aldatması ya da teşebbüs etmesi değil, 

'sen nasıl erkeksin bir yer bile bulamıyorsun sevişmek için' demesi de değil, 

ilk cinsel deneyimini yaşattığı erkekler de değil, 

kendisini istemeyenin peşinden koşması

sigara içmesi, uyuşturucuyu merak etmesin bile değil. 

bunlar zaten çok genel. 


kendimi ve yitip giden zamanlarımı görmem.


gözgöze geliyoruz kapı deliğinde. 


sanki gözlerinin karasında kaybolmaya başlıyorum. 


çocukluğumu hatırlıyorum birden. 


ninemin ve dedemin elime soğuk su bile dökmedikleri güzel günleri,

futbol spikeri olma hayallerimi, 

mahallenin efendi çocuğu olduğum zamanları... 


şimdi ne oluyor da bu hallere evriliyorum? 


kim koydu odama bu kadar kitabı? 


kim yerleştirdi zihnime yazarlıktan para kazanma gibi bir hedefi bilmiyorum. 


onun gözlerine bakmaya devam ettikçe kayboluyorum. 


eriyen giden zamanım beni korkutuyor artık. 


elimde bir değnek olsa belki, 


ne yağmurlar yağdırmak isterdim ne de tüm gündüzleri yazmak için gecelere çevirmek. 


sadece acının geçmişini silmek isterdim. 


onun içinde kendim içinde. 


hayır yapmayacağım, 

telefonu açmadığım gibi kapıyı da açmayacağım. 


elbet gidecektir. 


gidene kadar da izleyeceğim. 


bana beni bu kadar korkutucu hale getirmesini anlayamıyorum onu izlerken. 


peki ya o beni izlerken korkuyor mu? 


bilmiyorum. 


göksu'nun o gün masada söylediği çocuk ile ilişkisi olduğunu duymuştum. 


et olarak kullanmış çocuk. 

çok güzel kullanmış 1-2 ayda. 

olması gerektiği gibi, 2 aydan fazla dayanması zor biriydi zaten. 

aferin sana çocuk. 


yeni neslin en büyük problemi. 


hemen bedenini teslim etmek. 


erkek uğraşmazsa, aşık olmaz. 


ya da kızın uğraştığını sezmezse. 


arkadaş olmak istesem, anlatırdım ona bunları. 


ama artık mutlu olmasını bile istemiyorum. 


umarım reyhan gelmeden gider. 


biraz iyilik yaptım ona, biraz da kötülük tabi ki. 


herhangi bir insan gibi. 


hem kendimi hem seni güvende ve sağlam hissettirmek isterdim ama hayat her zaman istediğin gibi ilerlemiyor. 


halen bekliyor beni kapıda,açmayacağım.


açmayacağım ama sesimi de çıkarmayacağım.


bana hiçbir şey katmadı neredeyse, hakkını yemeyeyim öykülerime, yazılarıma birkaç kez ilham olmuşluğu var. 


ondan geriye kalacak olan tek şeyde kelimeler. 


ve yatakta arzuladığım arkadaşları. 


google'ın ara sıra hatırlattığı fotoğraflar. 


onları yazmakta muhakkak bana zevk verecektir. 


umarım öğrenmez, bilmez. 


göksu'ya yazdıklarımı ve aldığım cevabı. 


iki karaktersizin birbirine yalan söylemesi en doğalı olacaktır. 


sırtını döndü gidiyor, gittiğinde açacağım kapıyı. 


son kez kokusunu sezmek için. 


sayıların değişmesini izliyorum hayatımda, 


yaşımın her saniye ilerlediğini biliyorum, saatin sesini duyuyorum, gökyüzünün kararmasını görüyorum ve günlerin sevgilimin gittiği gibi gitmesini. 


en son ne zaman bu duyguları hissettim bilmiyorum. 


belki de ninem öldüğünde. 


reyhan geldi, umarım karşılaşmamışlardır. 


birşey yok gibi davranıyorum, 'kapı önünde bekliyordum seni' yalandan. 


mutlu olsun diye. 


geceliği giyecek zira. 


o gitti, 


belki değişecek artık. 


en azından benim kadar yükselmeye çalışacak. 


tutunmaya çalışacak hayata. 


mevsimler değişir, o da değişecek tabi. 


aynı kalacak değil ya. 


peki benim düşüncelerim değişecek mi? 


neden aynı kalma korkusunu yaşıyorum? 


yaşlanınca böyle olmak istemem, değişmek şart. 


gözlerimi kapatıyorum, 

gözüm yine kapı deliğine gidiyor. 


apartmanda saklanıyor sanki, çocukluğum. 


bir alt katta, ailesinden gizli oyun oynayan çocuk oradaymış gibi. 


daha masum duygular ile yoğurulurken çıkıyor sevgilim karşıma. 


o yaşta tanışıyorlar ne güzel. 


neden düşüncelerim hemen sana dönüşmek zorunda? 


başka birini yazsam, düşünsem olmaz mı? 


onu yazdığım dönemler çok hoşuna giderdi herşey. 


değerini gözümde yitirdiği günden beri ise, sadece kötü manada bir ilham oldu bana. 


ilk ayrıldığımızda çok kötü zamanlardan geçiyordum.


kötü denilebilir mi bilmiyorum aslında, 


aylak aylak gezebiliyordum,

üretebiliyordum, 

istediğim konserde, 

istediğim tiyatroda, 

istediğim otelde bulunabiliyordum.


asıl şimdi mutsuzum. 


zira üretemiyorum. 


hâlen öyküm bitmiş değil, 

en melankolik öyküm, 

'hayatım.'


belki o bitti bitecek. 


son satırı muhakkak ki:


'yağmura çok teşekkür ederim, 

bugün sadece cesedime yağdı'


olacak. 


ya da gidenlerin ardından, 


'herşeye rağmen güzel bir yazdı'


diyeceğim. 


acı geçmişi değiştirmek isterken bile sevgi görmüyordum yaz öncesinde. 


şimdi yanımda iyi ve güzel bir kadın var. 


daha iyi sevişiyor, 

daha iyi yemek yapıyor

ve 

daha önemlisi


okuduğum kitapları, yazdığım yazıları merak ediyor. 


bunlar beni mutlu etmeye yeter mi bilmiyorum. 


ben kapı deliğinden baktıkça sadece kendimi görüyorum artık. 


onu değil, onunla yaşadıklarımı değil. 


zavallılığımı, 

haykırışlarımı, 

çabalarımı, 

geçmişimi,

kötülüğümü, 

iyiliğimi,

baskıyı. 


bulunduğum saçma ortamları, 

4 yıllık bir vakit kaybını, 

ailemi, 

yakınlarımı, 

anılarımı, 

hırsızlıklarımı, 

çocuklarımı, 

açlığımı, 

çılgınlığımı... 


onu görmeye başladığımda ise, 


yalnızlığını, 

göksu'yu,

bedenini, 

ilgi arzusunu, 

kafasının içindeki boşluğu, 

bağırışlarını, 

amaçsızlığını, 

düşüşünü

ve

ne kadar beni alçaltsada yükselişimi

görüyorum.


gitti. 


televizyonun karşısına geçmek en iyisi olacak. 


beynimi boşa aldığımda hep bunu yaparım. 


ama bugün pek boş durmam mümkün değil. 


geçen gün bir arkadaşımı kaybettiğim geldi aklıma, 



bir aptal gibi işaretlere kör kalmıştım, gözüm boyanmıştı aşktan ve tutkudan.


boşlamıştım onu son günlerde. 


hayatımın satır aralarını okumayı es geçmişim, hep ana temaya yüklenmişim o zamanlarda. 


onu gördüğüm son gece ile sevgilimi gördüğüm son gece arasında ne kadar fark var. 


biri bana sarılırken;


'sabahlar dostum, evet onlar iyi ama bu geceler günlerden daha zor' demişti. 


onun için geceleri gündüz, gündüzleri geceleri yapmak isterdim. 


sevgilim ise bana kötü anılar dışında güzel bir cümle bile bırakmadı. 


reyhan sesleniyor içeriden. 


tam istediğim gibi olmuş. 


ama uyuyacağım, 

üzgünüm, 

bu gece kendimden kaçmam lazım. 


peki ya rüyalar? 


bu gece rüyalarıma kim girecek? 


giden dostum mu? 


yoksa pek de iyi davranmadığım eski sevgilim mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder