Geçen günler alakasız bir kağıda,alakasız birşeyler yazarken yaşadığım bir kaç acıyı hatırladım ve bunları o an ki acımdan öte hatırlamak için not aldım.
Bunlardan ilki sanırsam dedemin ölümü ile beraber ölüm kavramını keşfetmem ve sanki dedemin ölümüne değil de bu gerçeği artık kalbimde ömür boyu taşıyacağım için ağlamam.
İkincisi ilkokulda uzun boylu bir çocuğun çantamı alıp çöpe atması ve ardından hiç bir şey yapamadan eve gidip evde ağlamam.
Üçüncüsü intihar olgusunu keşfetmem ve insanların kendi iradeleri ile nasıl canına kıyabildiğini düşünmeye başlamam ve hala bunu düşünüp bazen geceleri onlar içinde kendi içimde ağlamam.
Dördüncüsü tüm bildiklerimi alt üst eden bir kitapla tanışmam ve ondan önceki hayatımı nasıl bu kadar boş geçirdiğimi düşünerek o sinirle ağlamam.
Beşincisi ise yazmayı keşfetmem ve 'neden daha önce bunu keşfedemedim' diye kendime kızıp,asıl kimliğimin yazdıklarımda olduğunu keşfetmem ve önceki rollerim için ağlamam.
Ne kadar çok ağlıyormuşum meğer.
Aslında hiç unutmam bir gün göz doktoruna gözümdeki sancıdan dolayı gittiğimde bana 'En son ne zaman ağladın' diye sorduğunda 'sanırsam sünnetimde' diye cevaplamıştım.
Doktor gülüp 'Hayatta seni üzen hiç mi bir şey yok?' diye sormuştu.
Galiba her ağlayan üzüntüden değil tamamen gözündeki sancısı gitsin diye ağlıyor.
Bende bu soruya karşılık tebessüm etmış ve dışarı çıkmıştım.
Aslında bu acıları nasıl unuttuğuma dair bir bilgim bile yok.
İnsan işte bir süre sonra unutuyor.
Sokaklarda unutuyor,içtiklerinde unutuyor (alkol kullanmam),kitaplarında unutuyor veya benim gibi yazınca unutuyor.
Peki her zaman yazıp unutmaya çalışmak ne kadar güzel olabilir ki?
Yazmak dünyadan soyutlanmak artık konuşamamak demek.
O tadı bir kere alınca herkesi kendi hayal dünyanda sanki senmişsin gibi düşünmeye başlıyorsun.
Herkes hatasının farkına kendi varmalı, herkes seni böyle kabullenmeli, herkes seni okumalı ve tanımalı.
Tezer'in dediği gibi 'yaşadıklarımı yazmak için yaşadığımı düşünüyorum fakat bu sanki biraz bencilce' o güzel elleriyle yazdığı bu cümleyi düşününce onunla aynı kaderi paylaştığımı gün geçtikçe çok daha iyi anlıyorum.
Peki cahil olan ben miyim ki böyle düşünüyorum?
Acı vardır,acının kökeni vardır,acının kurtuluşu vardır,acının kurtuluşuna bulunacak bir sebep vardır.
Mesela Budistler bu 4'lüyü bilmeyenlere cahil muamelesi yapar.
Neyi ölçüt almamız gerektiği hakkında bir fikrim bile yok.
Belki herkesi ben gibi hissetmeliyim ya da herkes beni hissetmeli?
Sonuçta Budistlerde her şey birdir demez mi? Peki onlar neden insanlara cahil,öğrenememiş derler?
Ah gecenin bu saatinde yine sözcükler kusuyorum ama düz mü yazıyorum karışık mı hiç bir bilgim yok.
Umarım konu bütünlüğünü kavrar ve aradaki zehirli okları hayatınıza bir ayna olarak koyarsınız.
Yürüyüş yapmak bu acıları bana unutturan diğer güzel bir aktivite.
Ekim'in hafif soğuğunda güzel memleketimin deniz kenarında yürümek bana her zaman şevk ve hedeflerimi tekrar düşünme şansı vermiştir.
Sanki kapalı alanda üzerinde toprak bulunan bir ölüyken, yürüdüğümde tekrar tekrar aklıma bir şeyler geldiğinde dirilen biri gibiyim, belki de benim evim tam da deniz kenarında duran şu küçük taştır?
Ev arkadaşlarımda hemen şu yan tarafta duran travesti ve onunla pazarlık yapmaya çalışan 40'lı yaşlarını geçmiş amcadır?
Ya da bilmiyorum şu kuruyemiş satan adam da kötü birine benzemiyor. Ben kendimi bildim bileli yani o 5 acıyı yaşadığımdan beri orada o adam.
Hepsine dolaylı şahit aslında.
İstanbul'da, Beverly Hills'de ya da Fransa'nın bilmediğim bir sokağında da bu acıları unutabilirim.
Ya da bu kadar büyük bir şeye gerek yok.
İçi şu küçük sineklerden dolu olan bir tuvalete girdiğimde o korku ve endişe ile bir anda bütün her şeyi unutabilirim.
Korku ve endişe bizim gerçek acıyı unutma yolumuz olabilir mi acaba?
Kierkegaard'da bunu demiyormuydu? Her şeyi alt üst etmedi mi hem o fikirleri ile hı?
Hava karardı saat 1:50 dışarıdan müzik sesi geliyor, ya da içimden emin değilim buna.
Şu bahsettiğim travesti acaba bedenini neden satıyor?
Benim bedenimi alacak biri yok mu mesela? Beni kurtarsa artık ve özüme döndürse.
Bu bedeni takas etsek ya biri ile?
Ama düşüncelerimi ve acılarımı da alacak!
Belki 27 yaşıma girince alır bir şeytan bakalım.
Ama bu bedenimi sevenlerde var,onlara ayıp olmasın.
Mesela kız arkadaşlarım öyle ya da böyle sevmişlerdir, annem babam tanıyamaz bedenim değişirse beni, üzülürüm.
En iyisi acısıyla tatlısıyla kalsın şimdi. Bir de onla uğraşamam.
Üstelik anlatılanlara göre İsa çarmıha gerilmeden önce Tanrı mucizevi bir dokunuş ile onun bedenini başka birine vermiş ve asılan o olmuş.
Ya öyle bir şey olursa şimdi?
Hazır böyle yazılmışken hayatımda en iyisi böyle kalmak.
Ne değişme çabam, ne de unutma çabam başarılı olacak galiba.
Zaten bunlarla hazır yoğrulmuşken kendime yeni acılar arayıp bulamam.
Allah'ı,akılsallığı,etiği ya da insanların ne olup olmadığını tekrar arayamam.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder