Keşke ölseydim,
sabahları haberleri açmazdım,
adamların birbirini paramparça ettiği manşetleri görmezdim,
çocukların cansız yattığı sokakları hafızama kazımazdım,
birkaç ölüye üzülüp, sonra kahvaltıya oturmazdım.
Keşke ölseydim,
toprak sadece ölüleri değil, yalanları da örtseydi,
bayrakları kanla yıkayıp, şereften bahsetmeselerdi,
açlıktan ölen çocukların istatistik olmadığını bilselerdi,
ve her şeye rağmen hâlâ alkış tutanlar,
aynaya bakınca insan görmeselerdi.
Keşke ölseydim,
adamın biri çıkıp "şehitler ölmez" demeseydi,
annesi kefeni koklarken, mikrofon uzatmasalardı,
tabutuna bayrak serip, üstüne basanlarla aynı toprakta yatmasaydı,
ve biri daha cebini doldururken,
kuru bir duaya razı gelmeseydi.
Keşke ölseydim,
zihnimde yankılanan siren sesleri olmazdı,
ayakta kalmak için üç kuruşa ömrünü satanları görmez,
ekmeğimi başkaları paylaşırdı.
Keşke ölseydim,
yok olanların da bir sesi olduğunu bilmezdim,
sustukça daha çok duyulan,
geceleri kafamda nostaljik bir fısıltıya dönüşen.
Kimseye küsmezdim,
Kimseden ayrılmazdım.
Babamın şahsına münhasır mutluluğunu anlamaya çalışmaz,
Ölen ninemin yorganından sökülen ince ipler onun ince kefenini hatırlatıp üzmezdi beni.
Keşke ölseydim,
ölüm bir son olsaydı mesela,
uyanıp her gün aynı kabusu görmeseydim,
ölüler gömülseydi gerçekten,
ve diriler, çukurları sadece ayakta durmak için kazmasaydı.
Keşke ölseydim,
bir ülke haritadan silinmezdi belki,
ölüler, doğum oranından hızlı artmazdı,
ve sokaklar, kan kokusunu unutmayı başarırdı.
Keşke ölseydim,
insanlık bir kelime oyunu olmasaydı,
vicdan, dilin ucunda tükenen bir ses olmasaydı,
birini susturmanın yolu, hep ölüm olmasaydı,
ve bütün bunları ben de anlatmak zorunda kalmasaydım.
Keşke ölseydim,
gözyaşı silmenin bir meslek olduğunu bilmezdim,
yetimhaneler ve taziye evleri birbirine karışmazdı,
insanlar birbirini unutmazdı,
ev sahibi, araba sahibi olmayı bu kadar umursamaz,
unutmayı bir kaçış sanmazdım.
Keşke ölseydim,
paranın her şey olduğunu öğrenmezdim,
birkaç kişi daha fazla kazansın diye bir mahallenin yok olmasını görmezdim,
gazete sayfalarına sıkıştırılmış hayatlara rastlamazdım,
kimsenin ismi, haberin dibindeki italik yazıda yer almazdı.
Ama ben ölmedim.
Ve sokakları izliyorum.
Duvarlara yazılan "katil devlet" yazılarını,
sabah silinen, akşam tekrar yazılan harfleri,
biri ölüyor, biri yazıyor.
Biri susuyor, biri bağırıyor.
Ve sabah, biri yine siliyor.
Keşke ölseydim,
çocukların büyüyünce polis ya da mahkum olmak zorunda kaldığını bilmezdim,
mümkün dünyaların en iyisi hayalini kurmazdım,
insanların birbirine daha az benzediği bir yerde nefes alırdım,
bir kafede oturup, kimse görmeden kahvemi içerdim.
Keşke ölseydim,
kitaplar yasaklanmasaydı,
ölmeden önce okumam gereken kitaplar diye bir liste yapmazdım,
çünkü ölümden önce yapılması gereken başka şeyler olurdu,
ya da hiçbir şey olmazdı, sadece yaşardım.
Keşke ölseydim,
bu kirli sahnede, yalanların zehriyle boğuşan bir beden,
sistem yalanının, parmak uçları kadar hassas adımlarında
acı bir mizansen, öfkenin küfür dolu senfonisi olsun istedim.
Keşke ölseydim,
çünkü bu dünya, lanetli bir tiyatro;
yalan dolu liderlerin boğuk sitemleri,
sokaklarda yankılanan ölümler ve küfürler arasında
gerçeklik, bir hayal gibi savruluyor,
ve biz, çürümüş umutların küllerinde
kendimizi ararken, bir damla bile olsa suskunlukla boğuluyoruz.
Keşke ölseydim,
ama her ölüm, bir direniş ateşi;
acı dolu küfürlerin, içimizde yankılanan isyanın
sessiz bir çığlığına dönüşürken,
ölüm, bazen yıkımın ötesinde,
bir uyanışın habercisi,
bir yanık şiirin en sert mısrası olur.
Keşke ölseydim,
ama yokluğumda belki sesimi duymayacaktınız;
gözlerinizde eriyen, mahkûm bir gerçeğin izinde
her adım, bir sorgu, bir küfürle yeniden doğarken,
devletin kirli yüzünü,
sokakların çürük yanlarını,
her bir yalanın ve küfürün altında
kendinizi yeniden bulacaksınız.
Keşke ölseydim,
ama her damla öfke, her kırık umut
bu düzenin acımasız aynasında
siz sorgulamayanların, sessiz kalanların
en derin yaralarını açığa vurur;
ve belki de, bu yıkımın ortasında
gerçeklik,
bir küfürün, bir ömrün,
sonsuz bir direnişin adı olur.
Ama ben ölmedim.
Ve gözlerimi kapatınca bile duyuyorum her şeyi.
Bir annenin çığlığını, ,
Bir adamın son kahkahasını.
Sanki bunların hiçbiri olmamış gibi.
Keşke ölseydim,
ama ölmek bir şeyleri değiştirmiyor.
Ne kadar çok insan ölse de,
birileri yaşamaya devam ediyor.
Gülüyor, eğleniyor, unutuyor.
Ölüm bir son değil, bir haber başlığı sadece.
Ve yarın başka bir başlık var.
Ama ben ölmedim.
Gözümün önünde büyüyen ölümler var.
Her gün biraz daha güneşi batıran bir gökyüzü.
Ne yana baksam, suskunlukla örtülen cinayetler.
Rakamlar konuşuyor, insanlar susuyor.
Bu kadar çok rakam nasıl susar, bilmiyorum.
Ölmedim.
Bu yüzden unutamıyorum.
Bu yüzden her şey üzerime geliyor.
Bu yüzden sokakları izliyorum.
belki de,
bu yüzden yazıyor ve ağlıyorum çünkü ölmedim.
Bakın şu 28 yaşındaki çocuğa,
Nasıl da arzuluyor ölümü,
Bir köpeği kovalar gibi kovalıyor.
Ama köpek o kadar kaçmıyor,
Biliyor ki onu ısıramaz,
Ama çocukta vazgeçmiyor,
Bilmiyor ki onu ne kadar istese de ısıramaz.
https://open.spotify.com/track/1KsI8NEeAna8ZIdojI3FiT?si=rcOtED8cQJWSHyF4vt57TA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder