"Bu hayatın anlamsız olduğunu anlayacak kadar akıllı olan bir tek ben ve Schopenhauer mu var?"
diye sorar meşhur depresyon günlerini anlattığı "İtiraflarım" adlı kitabında Tolstoy.
Herhalde kendisi ve bahsettiği Schopenhauer bu dönemde yaşasaydı intiharı,hayatın anlamsızlığını düşünmekle kalmaz direkt olarak kafalarına sıkarlar giderlerdi.
Bazen eski günlere bakıp imrenmiyor değilim.
O mahalle samimiyeti,yeni çıkan plakları ailecek dinleme zevki,biri hastalandığında ziyarete topluca gitmek hatta selamlaşmalara bile hasretiz.
Selamlaşmalara bile hasretiz çünkü artık kendimizi "Like"lar ile avutuyoruz,yolda gördüğümüz adamın herhangi bir postuna like atmadıysak veya yorum yapmadıysak o adam artık soğuk davranıyor hatta yeri gelince yüzümüze bile bakmıyor. (Erkekler arasında fazla olmasa da kadınlar arasında bu durum gözlemlediğim kadarı ile ciddi anlamda var)
Yeni çıkan plakları-albümleri topluca dinlemeye hasretiz çünkü artık çok çabuk tüketiyoruz.
İnsanların yeni çıkan albümü günlerdir aradığı zamanlar daha güzeldi.
Albümü bulunca günlerce dinlemesi,herkese bahsetmesi ve müziğin kaliteli olduğu günlerdi o günler.
Sadece müzik değil her şey kalite kokuyordu. Filmler,tiyatrolar,kitaplar vs. en acısı da bu kadar imkan yokken yapılıyordu bunlar.
Şimdi imkan bol ama insanoğlu o imkanlardan ne yapacağını şaşırmış durumda.
Aşk kavramına ise hiç girmek istemiyorum aşk bu dönemde bedenlerde aranan zevkten başka bir şey değil.
Erkek fiziksel özelliklere,kadın ise güç dışında pek bir şeye odaklanmıyor.
Bu konuyu daha önce "Modern Ortam Romantikleri" yazımda kısaca anlatmıştım.
Para ise dönemin en büyük sorunu.
İnsanların herhangi birine gidin ve sorun "Para sizin için çok önemli mi?" cevap verenlerin 10'undan 9'u "Hayır" diyecektir.
Fakat o kişileri takip ederseniz söylediği ve yaptığı arasında dağlar kadar farklar olduğunu göreceksinizdir.
Emin olun bu da o insanların suçu değil aslında. İnsanların para konusunda bu kadar bencilleşmesinin ana sebebi sistemin yine ta kendisidir.
İşsizlik aldı başını gidiyor,yukarıda filler tepişirken olanlar yine çimlere oluyor.
Haliyle ailesini geçindirmekle sorumlu olan,karnını doyurma güdüsüne sahip olan varlıklar olarak bizde bu sistem içinde bencilleşiyoruz.
"Parayı meta haline getirmeyin" güzellemesi yapacak değilim fakat insanların bu vahşi kapitalizme kendileri "Dur" demedikçe hayat daha da zevksiz bir hal almaya devam edecek.
Peki "Dur" demek mümkün mü?
"Sosyal Medya" kullanımının bu kadar arttığı,"Sekülerleşme"nin zirve yaptığı bu dönemlerde ona "Dur" demek mümkün değil.
İnsanlar sosyal medya yüzünden birbirine özeniyor, "Benim niye yok?" "Ben neden oraya gidemiyorum" diyerek ihtiyacı olmayan şeyler alıyor ve fakirler yardım görmediği için daha da fakir duruma geliyor.
Keşke tek zararı bu olsa. Aptal bir nesil ise cabası.
Fillerin ezdiği yetmiyor gibi bir de yavru filler eziyor insanları.
Herkes 'Marjinal' olayım derken birbirine benziyor ve işte bu yüzden vahşi kapitalizm insanlara fırsattan istifade bir çok şey kakalıyor.
Geçtiğimiz günlerde Samuel Beckett'ın bir sözünü gördüm;
"Birbirine benzeyen insanlar arasında marjinal gözükmek rasyonel değildir."
Aslında baktığınızda adam gayet haklı fakat insanlar "Ben" olmaktan vaz mı geçecek?
Örneğin ben stilimden dolayı bazı yerlerde ayrıma maruz kaldım.
Hatta üniversitede hocam tarafından tarzım sebebiyle hala derslerden geçemiyorum.
Fakat Beckett şunu atlıyor: "Ben olmak ben olmaktır. Ben benim dışıma çıkarsam ben olmaktan çıkacağım için o zaman farklı olacağım"
Kafanız karıştı biliyorum :)
Kısaca yukarıdaki cümleyi özetlemek gerekirse şunu diyeyim: Ben tarzımdan vazgeçip diğerlerine benzersem işte o zaman kendim için marjinal olacağım.
Yukarıda saydığım dönem sorunları bir yana bu sorun bir yana.
Çünkü insanlar aile baskılarından dolayı benliğinden vazgeçip başkası olmak zorunda kalınca,ailelerinden uzaklaştıkları anda çok farklı alanlara kayıyorlar,hızlarını alamıyorlar ve hayatlarını değişik ortamlarda mahvediyorlar.
Bunun sonucunda mutsuz öğretmenler,sinirli doktorlar hayatımıza giriyor ve tabiri caizse bir çoğu toplumdaki bazı bireylerin hayatlarını sikiyor.
Olm öyle bir dönemdeyiz ki 'Anti Depresan' ilaçlar kullanmak artık coolluk sayılıyor.
'Ben bipolarım hee' 'Ya bende obsesiflik var bak' 'Bende de şizofreni var azıcık' dediğin zaman etrafındaki herkes seni havalı falan görmüyor deli misiniz?
"Berkecan şizofrenmiş biliyomusuuğğnnnnn hemen vermeliyiğğğiimmm" diyen biri varsa onu sikmeyin zaten hacı IQ oranı -3 falandır o kızın benden söylemesi.
Bu tipler yüzünden ülkedeki herkes bi depresyon tribine girmiş.
Bunu çok basit birşey olarak görüyorlar,can sıkıntısını bile depresyondan saymaya başladılar.
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/psikolojimiz-giderek-bozuluyor-40505010
Bu yüzden haberde de görebileceğiniz gibi bu ilaçların kullanımı da gün geçtikçe artmaya başlıyor.
Psikologlardan da gidenlerden de aşırı derecede nefret ederim.
Bu kadar karamsar filozof bile bu yöntemi tercih etmemişken,kendi çarelerini kendileri aramışken,gidip bir kıl kuyruğa milyonlarca lira verip 'Yav galiba depresyondayım' diyen insanı karşımda diri diri yaksalar 'Kurtarsam mı?' diye bi düşünürüm.
Benim için hayatını burçlara göre dizayn eden gerizekalılarla aynı çizgidedir bu tayfa.
Neyse konuyu dağıtmayalım,bitirelim.
İnsanlar yukarıda bahsettiğim sebeplerden dolayı aşırı derecede gerginleşmeye başladı.
"Yanlış anlar mı acaba?" diye düşünmekten herhangi bir insanla konuşamaz bile olduk.
Klasik manada oruç tutmak yerine "Susma Orucu" tutsak çoğu insanın daha çok hoşuna gider bu durum.
Velhasıl kelam başa dönmek gerekirse, Tolstoy'un "İtiraflarım"ı yazdığı dönemden bu döneme kadar hayat daha da anlamsızlaştı.
İnsanlar düşünmeyi bırakıp,maddeye daha çok yöneldi.
Asıl soru;
"Tolstoy yaşasaydı bu sefer intihar eder miydi?"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder