Yetimlere mallarını verin. Temizi pis olanla (helâli haramla) değişmeyin.
Onların mallarını kendi mallarınıza katıp yemeyin. Çünkü bu, büyük bir günahtır. (Nisa - 2)
Akrabaya, yoksula ve yolda kalmışa hakkını ver. Bununla beraber malını saçıp savurma. (İsra 26)
Ne oldu bu ümmete? Ne oldu Muhammedi bilince? Ne oldu Allah’ın emirlerine?
Namaz’a mı indirgendi din? Oruç tutmaya mı indirgendi? Muhammed peygamber bugün halimizi görse bir devrim daha yapmaz mıydı?
Oysa Allah namaz’ı anlatırken ‘Salat’ kelimesini boşa kullanmadı,’Kötülükten sakındırır’ derken ‘Namazı kılıp kaçmayı’ anlatmadı.
Nedir bugün camilerde yapılan? Niye konuşmayız yoksulları,niye bilmeyiz çevremizde aç yatan insanları?
“Halkın malları içinde artması için verdiğiniz tefecilik parası ALLAH'ın yanında artmaz. Ancak, ALLAH'ın rızasını dileyerek verdiğiniz bir zekata gelince, onu verenler yatırımlarını katlarlar.” (Rum 39)
Bugün size Ebu Zer'i,Muhammedi bilinci anlatacağız.
Irak’ta karşı mezhepten olduğu için dövülüp psikolojisi ciddi anlamda bozulan insanlar,kocası tarafından terk edilmiş kadınlar,ALS gibi bir hastalığa kadar farklılık gösteren bir çok hasta insanlar,sırf Sünni-Şii diye evlenemeyip ülkemize gelip aç yaşayanlar,yazdıkları yüzünden suçlananlar,Irak’ta tüm zenginliklerine el koyulup öldürülenler ve yetenek sahibi insanların yok oluşları….
Peki bu insanların suçları neydi?
Milyonlarca insanın aç kalması iktidar savaşlarından daha mı önemli?
Allah bugün vahiy indirse,peygamber bugün uyarmaya başlasa ilk söyleyeceği şey
‘Bu yeryüzündeki insanlar neden açlar?’ olurdu.
Dediler ki: 'Şuayb, atalarımızın tapmış olduklarını veya ticaretimizi dilediğimiz gibi çevirmekten vazgeçmemizi, senin namazın mı gerektiriyor? Sen aslında yumuşak huylusun, akıllısın.' (Hud 87)
Şuayb peygamberin kavmi malını istediği gibi harcayabileceğini düşünüyordu ve helak oldular.
Kendilerine, 'ALLAH'ın size verdiği rızıklardan verin,' denildiğinde, inkar edenler inananlara, 'ALLAH'ın, dilediği taktirde besleyebileceği kimseleri mi besleyelim? Siz gerçekten iyice sapıtmışsınız,' derler. (Yasin 47)
Bugün de biz, bu ayetteki insanlardan farklı değiliz,fotoğraflara ‘Like’ atıp ‘Allah versin’ deyip geçiyoruz.
Oysa Allah;
ALLAH rızık (varlık) açısından sizi birbirinize üstün kılmıştır. Nitekim, üstün kılınanlar, emirleri altındakilerle varlıklarını eşit paylaşmazlar. ALLAH'ın nimetini mi reddediyorlar? (Nahl 71)
Malı bir sınanma aracı haline getirip,diğer insanlar ile paylaşmamızı neredeyse her surede emretmiyor mu?
‘Bahçe Sahipleri Kıssası’ artık normal bir bahçeden değil,bir dünya bahçesinden ibaret.
Ve bu sahipler ‘Aman bir yoksul gelsin de almasın’ diye ödleri kopan sahipler.
Bu sahipler artık o bahçeden daha fazlasına sahip olan sahipler.
Oysa bu sahipler öyle sahipler ki,Afrika kıtasının açlık sorununu kökünden çözecek olan sahipler.
Ortadoğu’da ki savaşı bitirebilecek kapasiteye sahip olan sahipler bunlar.
Yasak ağaç artık ‘Elma’ değil. Yasak ağaç artık ‘Mal,mülk’tür.
Ama hayır,hayır onlar şirk’i sadece ‘Ben Allah’ım’dan ibaret sandıkları için,mülkte şirk koştuklarının farkında olmadıkları için,binlerce kendi ‘Katlı’ binalarında geziyorlar,yatlarında zevk-ü sefa içinde dolaşıyorlar.
Oysa bizim artık dirilip ‘Ehlullah’ (Allah için akraba olan) olmamız gerekiyor.
Sahi ya insanlar kardeşleri açken nasıl tok yatar?
İslam bize;
“İman etmedikçe cennete giremezsiniz,birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız. Birbirinizi sevmek için de aranızda selamı yayınız. Birbirinize haset etmeyiniz. Birbirinize hasım olmayınız. Birbirinizin arkasından çekiştirmeyiniz. Ey Allah’ın kulları,kardeş olunuz!”
Demiyor mu?
Sadece ‘Ey Müslümanlar’ değil!!!
Yoksulluğu bitirmek,kardeşlikten konuşmak ve savaşları bitirmek için ‘Medine Anayasası’n da emredildiği gibi ‘Ümmet’ olmak lazım: Hristiyan,Yahudi hangi dinden,hangi inançtan olursa olsun kardeş olmamız lazım.
Nasıl olsa Allah bizi iyilikler de buluşturacaktır;
“Her birinizin seçtiği bir yön ve yöntem var; siz iyilikte yarışın. Nerede olursanız olun ALLAH sizi bir araya getirir. ALLAH elbette her şeye gücü yetendir” (Bakara 148)
Bunları sürekli kafaya kakarak söylediğimiz zaman ‘Siz solcusunuz,siz zenginliğe karşısınız,siz özgürlükleri kısıtlıyorsunuz!’
Diyen insanlar maalesef çıkıyor,fakat bunlar ne peygamberin yaşamından haberdar ne de Allah’ın emirlerinden.
1-2 – Zenginlik yarışı sizi kabirlere varıncaya kadar oyaladı.
Bu yarışı bırakın gelin iyilikte,yoksula yardım etmekte yarışalım.
15- Rabbi, sınamak için insana bolca verip sevindirdiği zaman, "Rabbim bana cömert davrandı," der.
16- Ancak ne zaman ki rızkını kısarak onu sınarsa, "Rabbim beni küçük düşürdü," der.
17- Hayır! Doğrusu siz öksüze cömert davranmıyorsunuz?
18- Yoksulu yedirmeye birbirinizi teşvik etmiyorsunuz.
19- Mirası da hak gözetmeden yiyorsunuz.
20- Parayı/malı da çok fazla seviyorsunuz.
21- Doğrusu, yer çarpılıp paralandığı zaman,
22- Rabbin, dizi dizi meleklerle birlikte geldiği zaman,
23- Ki cehennem de o gün getirilmiştir. İşte o gün insan anlayacaktır. Artık anlamanın kendisine ne yararı var ki!
24- "Keşke bu hayatım için önceden bir şeyler yapsaydım," der.
25- O gün, O'nun cezası gibi bir cezayı kimse veremez.
Peygamberin villaları yoktu,arabaları yoktu,bu devir de olsaydı da olmayacaktı.
Zengin olan insanlar utanacağı yerde,malı ile övünüyor,daha da katlama yarışına giriyor.
Fakat Allah daha ilk inen ayetlerde peygamber nezdinde hepimize bir uyarı yapmıştır.
1. Ey gizlenip örtünen!
2. Kalk, ve uyar.
3. Sadece Rabbini büyük tanı.
4. Elbiseni tertemiz tut.
5. Kötü şeyleri terket.
6. Servet yığma hayallerine kapılma
7. Rabbinin rızasına ermek için sabret.
Mail; emirhan.559@hotmail.com Youtube ve Spotify:İbrahim'in Baltasi İnstagram:emirxix
19 Mayıs 2018 Cumartesi
18 Mayıs 2018 Cuma
Anti Depresan
"Bu hayatın anlamsız olduğunu anlayacak kadar akıllı olan bir tek ben ve Schopenhauer mu var?"
diye sorar meşhur depresyon günlerini anlattığı "İtiraflarım" adlı kitabında Tolstoy.
Herhalde kendisi ve bahsettiği Schopenhauer bu dönemde yaşasaydı intiharı,hayatın anlamsızlığını düşünmekle kalmaz direkt olarak kafalarına sıkarlar giderlerdi.
Bazen eski günlere bakıp imrenmiyor değilim.
O mahalle samimiyeti,yeni çıkan plakları ailecek dinleme zevki,biri hastalandığında ziyarete topluca gitmek hatta selamlaşmalara bile hasretiz.
Selamlaşmalara bile hasretiz çünkü artık kendimizi "Like"lar ile avutuyoruz,yolda gördüğümüz adamın herhangi bir postuna like atmadıysak veya yorum yapmadıysak o adam artık soğuk davranıyor hatta yeri gelince yüzümüze bile bakmıyor. (Erkekler arasında fazla olmasa da kadınlar arasında bu durum gözlemlediğim kadarı ile ciddi anlamda var)
Yeni çıkan plakları-albümleri topluca dinlemeye hasretiz çünkü artık çok çabuk tüketiyoruz.
İnsanların yeni çıkan albümü günlerdir aradığı zamanlar daha güzeldi.
Albümü bulunca günlerce dinlemesi,herkese bahsetmesi ve müziğin kaliteli olduğu günlerdi o günler.
Sadece müzik değil her şey kalite kokuyordu. Filmler,tiyatrolar,kitaplar vs. en acısı da bu kadar imkan yokken yapılıyordu bunlar.
Şimdi imkan bol ama insanoğlu o imkanlardan ne yapacağını şaşırmış durumda.
Aşk kavramına ise hiç girmek istemiyorum aşk bu dönemde bedenlerde aranan zevkten başka bir şey değil.
Erkek fiziksel özelliklere,kadın ise güç dışında pek bir şeye odaklanmıyor.
Bu konuyu daha önce "Modern Ortam Romantikleri" yazımda kısaca anlatmıştım.
Para ise dönemin en büyük sorunu.
İnsanların herhangi birine gidin ve sorun "Para sizin için çok önemli mi?" cevap verenlerin 10'undan 9'u "Hayır" diyecektir.
Fakat o kişileri takip ederseniz söylediği ve yaptığı arasında dağlar kadar farklar olduğunu göreceksinizdir.
Emin olun bu da o insanların suçu değil aslında. İnsanların para konusunda bu kadar bencilleşmesinin ana sebebi sistemin yine ta kendisidir.
İşsizlik aldı başını gidiyor,yukarıda filler tepişirken olanlar yine çimlere oluyor.
Haliyle ailesini geçindirmekle sorumlu olan,karnını doyurma güdüsüne sahip olan varlıklar olarak bizde bu sistem içinde bencilleşiyoruz.
"Parayı meta haline getirmeyin" güzellemesi yapacak değilim fakat insanların bu vahşi kapitalizme kendileri "Dur" demedikçe hayat daha da zevksiz bir hal almaya devam edecek.
Peki "Dur" demek mümkün mü?
"Sosyal Medya" kullanımının bu kadar arttığı,"Sekülerleşme"nin zirve yaptığı bu dönemlerde ona "Dur" demek mümkün değil.
İnsanlar sosyal medya yüzünden birbirine özeniyor, "Benim niye yok?" "Ben neden oraya gidemiyorum" diyerek ihtiyacı olmayan şeyler alıyor ve fakirler yardım görmediği için daha da fakir duruma geliyor.
Keşke tek zararı bu olsa. Aptal bir nesil ise cabası.
Fillerin ezdiği yetmiyor gibi bir de yavru filler eziyor insanları.
Herkes 'Marjinal' olayım derken birbirine benziyor ve işte bu yüzden vahşi kapitalizm insanlara fırsattan istifade bir çok şey kakalıyor.
Geçtiğimiz günlerde Samuel Beckett'ın bir sözünü gördüm;
"Birbirine benzeyen insanlar arasında marjinal gözükmek rasyonel değildir."
Aslında baktığınızda adam gayet haklı fakat insanlar "Ben" olmaktan vaz mı geçecek?
Örneğin ben stilimden dolayı bazı yerlerde ayrıma maruz kaldım.
Hatta üniversitede hocam tarafından tarzım sebebiyle hala derslerden geçemiyorum.
Fakat Beckett şunu atlıyor: "Ben olmak ben olmaktır. Ben benim dışıma çıkarsam ben olmaktan çıkacağım için o zaman farklı olacağım"
Kafanız karıştı biliyorum :)
Kısaca yukarıdaki cümleyi özetlemek gerekirse şunu diyeyim: Ben tarzımdan vazgeçip diğerlerine benzersem işte o zaman kendim için marjinal olacağım.
Yukarıda saydığım dönem sorunları bir yana bu sorun bir yana.
Çünkü insanlar aile baskılarından dolayı benliğinden vazgeçip başkası olmak zorunda kalınca,ailelerinden uzaklaştıkları anda çok farklı alanlara kayıyorlar,hızlarını alamıyorlar ve hayatlarını değişik ortamlarda mahvediyorlar.
Bunun sonucunda mutsuz öğretmenler,sinirli doktorlar hayatımıza giriyor ve tabiri caizse bir çoğu toplumdaki bazı bireylerin hayatlarını sikiyor.
Olm öyle bir dönemdeyiz ki 'Anti Depresan' ilaçlar kullanmak artık coolluk sayılıyor.
'Ben bipolarım hee' 'Ya bende obsesiflik var bak' 'Bende de şizofreni var azıcık' dediğin zaman etrafındaki herkes seni havalı falan görmüyor deli misiniz?
"Berkecan şizofrenmiş biliyomusuuğğnnnnn hemen vermeliyiğğğiimmm" diyen biri varsa onu sikmeyin zaten hacı IQ oranı -3 falandır o kızın benden söylemesi.
Bu tipler yüzünden ülkedeki herkes bi depresyon tribine girmiş.
Bunu çok basit birşey olarak görüyorlar,can sıkıntısını bile depresyondan saymaya başladılar.
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/psikolojimiz-giderek-bozuluyor-40505010
Bu yüzden haberde de görebileceğiniz gibi bu ilaçların kullanımı da gün geçtikçe artmaya başlıyor.
Psikologlardan da gidenlerden de aşırı derecede nefret ederim.
Bu kadar karamsar filozof bile bu yöntemi tercih etmemişken,kendi çarelerini kendileri aramışken,gidip bir kıl kuyruğa milyonlarca lira verip 'Yav galiba depresyondayım' diyen insanı karşımda diri diri yaksalar 'Kurtarsam mı?' diye bi düşünürüm.
Benim için hayatını burçlara göre dizayn eden gerizekalılarla aynı çizgidedir bu tayfa.
Neyse konuyu dağıtmayalım,bitirelim.
İnsanlar yukarıda bahsettiğim sebeplerden dolayı aşırı derecede gerginleşmeye başladı.
"Yanlış anlar mı acaba?" diye düşünmekten herhangi bir insanla konuşamaz bile olduk.
Klasik manada oruç tutmak yerine "Susma Orucu" tutsak çoğu insanın daha çok hoşuna gider bu durum.
Velhasıl kelam başa dönmek gerekirse, Tolstoy'un "İtiraflarım"ı yazdığı dönemden bu döneme kadar hayat daha da anlamsızlaştı.
İnsanlar düşünmeyi bırakıp,maddeye daha çok yöneldi.
Asıl soru;
"Tolstoy yaşasaydı bu sefer intihar eder miydi?"
diye sorar meşhur depresyon günlerini anlattığı "İtiraflarım" adlı kitabında Tolstoy.
Herhalde kendisi ve bahsettiği Schopenhauer bu dönemde yaşasaydı intiharı,hayatın anlamsızlığını düşünmekle kalmaz direkt olarak kafalarına sıkarlar giderlerdi.
Bazen eski günlere bakıp imrenmiyor değilim.
O mahalle samimiyeti,yeni çıkan plakları ailecek dinleme zevki,biri hastalandığında ziyarete topluca gitmek hatta selamlaşmalara bile hasretiz.
Selamlaşmalara bile hasretiz çünkü artık kendimizi "Like"lar ile avutuyoruz,yolda gördüğümüz adamın herhangi bir postuna like atmadıysak veya yorum yapmadıysak o adam artık soğuk davranıyor hatta yeri gelince yüzümüze bile bakmıyor. (Erkekler arasında fazla olmasa da kadınlar arasında bu durum gözlemlediğim kadarı ile ciddi anlamda var)
Yeni çıkan plakları-albümleri topluca dinlemeye hasretiz çünkü artık çok çabuk tüketiyoruz.
İnsanların yeni çıkan albümü günlerdir aradığı zamanlar daha güzeldi.
Albümü bulunca günlerce dinlemesi,herkese bahsetmesi ve müziğin kaliteli olduğu günlerdi o günler.
Sadece müzik değil her şey kalite kokuyordu. Filmler,tiyatrolar,kitaplar vs. en acısı da bu kadar imkan yokken yapılıyordu bunlar.
Şimdi imkan bol ama insanoğlu o imkanlardan ne yapacağını şaşırmış durumda.
Aşk kavramına ise hiç girmek istemiyorum aşk bu dönemde bedenlerde aranan zevkten başka bir şey değil.
Erkek fiziksel özelliklere,kadın ise güç dışında pek bir şeye odaklanmıyor.
Bu konuyu daha önce "Modern Ortam Romantikleri" yazımda kısaca anlatmıştım.
Para ise dönemin en büyük sorunu.
İnsanların herhangi birine gidin ve sorun "Para sizin için çok önemli mi?" cevap verenlerin 10'undan 9'u "Hayır" diyecektir.
Fakat o kişileri takip ederseniz söylediği ve yaptığı arasında dağlar kadar farklar olduğunu göreceksinizdir.
Emin olun bu da o insanların suçu değil aslında. İnsanların para konusunda bu kadar bencilleşmesinin ana sebebi sistemin yine ta kendisidir.
İşsizlik aldı başını gidiyor,yukarıda filler tepişirken olanlar yine çimlere oluyor.
Haliyle ailesini geçindirmekle sorumlu olan,karnını doyurma güdüsüne sahip olan varlıklar olarak bizde bu sistem içinde bencilleşiyoruz.
"Parayı meta haline getirmeyin" güzellemesi yapacak değilim fakat insanların bu vahşi kapitalizme kendileri "Dur" demedikçe hayat daha da zevksiz bir hal almaya devam edecek.
Peki "Dur" demek mümkün mü?
"Sosyal Medya" kullanımının bu kadar arttığı,"Sekülerleşme"nin zirve yaptığı bu dönemlerde ona "Dur" demek mümkün değil.
İnsanlar sosyal medya yüzünden birbirine özeniyor, "Benim niye yok?" "Ben neden oraya gidemiyorum" diyerek ihtiyacı olmayan şeyler alıyor ve fakirler yardım görmediği için daha da fakir duruma geliyor.
Keşke tek zararı bu olsa. Aptal bir nesil ise cabası.
Fillerin ezdiği yetmiyor gibi bir de yavru filler eziyor insanları.
Herkes 'Marjinal' olayım derken birbirine benziyor ve işte bu yüzden vahşi kapitalizm insanlara fırsattan istifade bir çok şey kakalıyor.
Geçtiğimiz günlerde Samuel Beckett'ın bir sözünü gördüm;
"Birbirine benzeyen insanlar arasında marjinal gözükmek rasyonel değildir."
Aslında baktığınızda adam gayet haklı fakat insanlar "Ben" olmaktan vaz mı geçecek?
Örneğin ben stilimden dolayı bazı yerlerde ayrıma maruz kaldım.
Hatta üniversitede hocam tarafından tarzım sebebiyle hala derslerden geçemiyorum.
Fakat Beckett şunu atlıyor: "Ben olmak ben olmaktır. Ben benim dışıma çıkarsam ben olmaktan çıkacağım için o zaman farklı olacağım"
Kafanız karıştı biliyorum :)
Kısaca yukarıdaki cümleyi özetlemek gerekirse şunu diyeyim: Ben tarzımdan vazgeçip diğerlerine benzersem işte o zaman kendim için marjinal olacağım.
Yukarıda saydığım dönem sorunları bir yana bu sorun bir yana.
Çünkü insanlar aile baskılarından dolayı benliğinden vazgeçip başkası olmak zorunda kalınca,ailelerinden uzaklaştıkları anda çok farklı alanlara kayıyorlar,hızlarını alamıyorlar ve hayatlarını değişik ortamlarda mahvediyorlar.
Bunun sonucunda mutsuz öğretmenler,sinirli doktorlar hayatımıza giriyor ve tabiri caizse bir çoğu toplumdaki bazı bireylerin hayatlarını sikiyor.
Olm öyle bir dönemdeyiz ki 'Anti Depresan' ilaçlar kullanmak artık coolluk sayılıyor.
'Ben bipolarım hee' 'Ya bende obsesiflik var bak' 'Bende de şizofreni var azıcık' dediğin zaman etrafındaki herkes seni havalı falan görmüyor deli misiniz?
"Berkecan şizofrenmiş biliyomusuuğğnnnnn hemen vermeliyiğğğiimmm" diyen biri varsa onu sikmeyin zaten hacı IQ oranı -3 falandır o kızın benden söylemesi.
Bu tipler yüzünden ülkedeki herkes bi depresyon tribine girmiş.
Bunu çok basit birşey olarak görüyorlar,can sıkıntısını bile depresyondan saymaya başladılar.
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/psikolojimiz-giderek-bozuluyor-40505010
Bu yüzden haberde de görebileceğiniz gibi bu ilaçların kullanımı da gün geçtikçe artmaya başlıyor.
Psikologlardan da gidenlerden de aşırı derecede nefret ederim.
Bu kadar karamsar filozof bile bu yöntemi tercih etmemişken,kendi çarelerini kendileri aramışken,gidip bir kıl kuyruğa milyonlarca lira verip 'Yav galiba depresyondayım' diyen insanı karşımda diri diri yaksalar 'Kurtarsam mı?' diye bi düşünürüm.
Benim için hayatını burçlara göre dizayn eden gerizekalılarla aynı çizgidedir bu tayfa.
Neyse konuyu dağıtmayalım,bitirelim.
İnsanlar yukarıda bahsettiğim sebeplerden dolayı aşırı derecede gerginleşmeye başladı.
"Yanlış anlar mı acaba?" diye düşünmekten herhangi bir insanla konuşamaz bile olduk.
Klasik manada oruç tutmak yerine "Susma Orucu" tutsak çoğu insanın daha çok hoşuna gider bu durum.
Velhasıl kelam başa dönmek gerekirse, Tolstoy'un "İtiraflarım"ı yazdığı dönemden bu döneme kadar hayat daha da anlamsızlaştı.
İnsanlar düşünmeyi bırakıp,maddeye daha çok yöneldi.
Asıl soru;
"Tolstoy yaşasaydı bu sefer intihar eder miydi?"
3 Mayıs 2018 Perşembe
'Çilecilik Felsefesi' Gerçek Mutluluk mudur?
"İnsanların yaptıkları mı daha kötüdür yoksa şeytanların mı?"
Bu soruya cevabınız ne olur?
Bir çoğunuz 'İnsanların yaptıkları' diyecektir.
Kuran'ın bir çok ayetinde 'Şeytan' sadece fiziksel olarak bir takım kötülükler yapan canlı olarak anlatılır. İnsan ise dünyada hem duygusal hem de fiziksel kötülükler yapar diğer insanlara.
Bazıları bu acıları kaldırabilir,bazıları ise kaldıramaz intihara kadar gider.
Bazıları çok takar bazıları ise kabullenip geçer.
Bu yazıda tam olarak değineceğim konu işte bu 'Kabullenip geçmek.'
Bunu nasıl başarabiliriz? Kuran bu konuda ne der? Kıssalar hangi mesajları verir ve filozoflar ne konuşur.
Schopenhauer "Bin zevk bir acıyı unutturmaz" derken o klasik karamsar bakışını yine kabullenemeyen insanlara yıkıyor.
Aslında hayatı yine onun dediği gibi 'Istırap ve Sefalet' olarak kabul ettiğimiz de bir çok şey bizim için değişmeye başlayacaktır.
Fakat hayatı böyle kabul etmek 'tak' diye olacak bir şey değildir, bu bir süreçtir ve çok sancılı bir süreçtir.
Varoluşsal problemler yaşayan her insan bu süreçten geçer bunu kabul edebilen insan artık mutludur. O hayatı böyle görmeye başlamış,pekte takmamak gerektiğini anlamıştır.
Yine de bir eksik vardır tabi ki,örnek vermek gerekirse uzun yıllar ilişkisi olan biri bu görüşü benimsedikten sonra 'Ulan iyi güzel ama ayrıladabiliriz' diye düşünmeye başlar.
Ayrılık olayı gerçekleştiği an ona çok koymasa da,daha ilişki içinde yaşadığı 'Ayrılık' düşüncesi onu o anda yarım mutlu edecektir fakat eskisi kadar üzmeyecektirde.
Kuran'ın "Orta ümmet" kavramı çok geniş bir kavramdır. Bana sorarsanız yukarıda bahsettiklerim de buna girer.
"Orta Ümmet" Aristo'nun "Altın Orta"sından farksız değildir.
Fazla üzülmeyeceğimiz gibi fazla da mutlu olmamalıyız bu hayatta,bir önceki yazım olan "Önsöz" yazısında bundan bahsetmiştim.
İnsanların günah yükü arttıkça mutsuzluk gitgide artıyor hatta ölüm dediğimiz gerçeklik korkutucu bir hal almaya başlıyor.
Halbuki bunun böyle olmaması gerekir çünkü 'Ölüm' daha fazla uzamasından sıkıntı duyduğumuz bu hayattan bir kaçış yoludur.
Hint tanrısı 'Yama' gibidir ölüm bazen,yüzünün bir tarafı güzel,bir tarafı ise çirkin.
Hayatın ıstırap olduğunu kabul edenler ve sabredenler yüzünün güzel tarafını görmek için can atanlardır.
Hayatın ıstırap olduğunu kabul etmeyip kaçan gidenler ise Yama'nın çirkin tarafını görecektirler.
"61 - Hangi işi yaparsan yap, Kur'ân'dan ne okursan oku, ne işte çalışırsan çalış, unutmayın ki, siz ona dalıp gitmişken, biz sizin üzerinizde şahidiz. Ne yerde, ne de gökte zerre kadar hiç bir şey Rabbinin gözünden kaçmaz. Ne zerreden daha küçük, ne de ondan daha büyük! Ancak bunların hepsi apaçık bir kitaptadır.
62 - Açın gözünüzü! Allah'ın dostları üzerine ne korku vardır, ne de onlar mahzun olurlar.
63 - Onlar ki, iman etmişler ve Allah'a karşı gelmekten sakınmışlardır.
64 - Onlara dünya hayatında da, ahiret hayatında da müjdeler vardır. Allah'ın sözlerinde değişiklik yoktur. İşte bu en büyük kurtuluştur.
65 - Onların lafları seni üzmesin. Çünkü şan ve şeref bütünüyle Allah'ındır. O her şeyi işitiyor, hepsini görüyor."
Özellikle bu surenin 64.ayetinde "Dünya'da bir mutluluk" vaadi olduğunu görüyoruz.
Ölüm ise öyle değildir,eğer erdemli bir hayat sürdüysen cennette karşılıksız bir mutluluk seni bekleyecektir.
Dünya'da bahsedilen mutluluk ayetlerinin ardından hemen ahiret mutluluğunun hatırlatılma sebebi de işte tam olarak budur.
Çileyi kabullen,Allah için sabret,insanların sözlerini umursama,zulme uğradığında Allah'tan umudunu kesme,çirkin işleri elinle düzelt,boş vakit geçirme (ki insanların en büyük mutsuzluk kaynağı çok fazla boş vakti olması ve bilgiye çabuk ulaşmasıdır.) ve başına iyi bir şey geldiğin de hemen kötü bir şey gelebileceğini de unutma.
Schopenhauer'un çilecilik felsefesini bu ayetler ile birleştirdiğiniz de gerçekten mutlu olmanın şartlarını,'Dünyada mutlu olmak mümkünmü?' gibi soruların cevaplarını daha basit bir şekilde alabiliyorsunuz.
3 Kıssa hakkında düşünmenizi isteyeceğim biri Hz.Yunus,biri Hz.İbrahim diğeri de Hz.Yusuf.
139. Şüphesiz ki Yunus da gönderilen peygamberlerdendi.
140. Hani o bir vakit dolu bir gemiye kaçmıştı.
141. Gemide olanlarla karşılıklı kur'a çekmişti ve kaybedenlerden olmuştu.
142. Yunus kendini kınayıp dururken onu bir balık yuttu.
143. Eğer Allah'ı tesbih edenlerden olmasaydı,
144. Tekrar diriltilecek güne kadar balığın karnında kalacaktı.
Hz.Yunus tam dünya derdine dalmış,kendini kınayıp,sorgulayıp dururken bir balık geliyor ve onu yutuyor.
Ayetin devamında ise 'Allah'ı tesbih edenlerden olmasaydı' vurgusu yapılıyor.
Hz.Yunus'u yutan balığın balık değil de 'Dünya' olduğunu düşünün ve yukarıdaki ayetleri tekrar okuyun.
Başına kötü bir şey gelmesi Allah'ı unutturmuş ve Dünya tarafından yutulmuştu.
Fakat bu kötü tecrübeden sonra Allah'ı hatırlaması onu tekrar mutlu biri yapmış hatta peygamber kılmıştır.
Dünya sizi yutmadan,Allah'ın ipine sarılın.
---------------------------
57 - "Allah'a yemin ederim ki, siz arkanızı dönüp gittikten sonra, ben putlarınıza elbette bir tuzak kuracağım."
58 - Derken o, bunları parça parça etti. Yalnız kendisine başvursunlar diye onların büyüğünü sağlam bıraktı.
59 - (Kavmi) "Tanrılarımıza bunu kim yaptı? Doğrusu o zalimlerden biridir." dediler.
60 - (Bazıları) "İbrahim denen bir gencin, onları diline doladığını duymuştuk" dediler.
61 - "O halde onu insanların gözleri önüne getirin, olur ki (aleyhinde) şahidlik ederler" dediler.
62 - (İbrahim gelince ona) "Ey İbrahim! bunu tanrılarımıza sen mi yaptın?" dediler
63 - İbrahim: "Belki onu şu büyükleri yapmıştır, konuşabiliyorlarsa onlara sorun" dedi.
64 - Bunun üzerine vicdanlarına dönüp (kendi kendilerine) dediler ki: "Doğrusu siz haksızsınız."
65 - Sonra yine (eski) kafalarına döndüler: "And olsun ki (ey İbrahim!) bunların konuşmayacağını (sen de) bilirsin." dediler.
66 - (İbrahim) dedi: "O halde, Allah'ı bırakıp da size hiçbir fayda ve zarar veremeyecek olan putlara mı tapıyorsunuz?"
67 - "Size de, Allah'ı bırakıp taptıklarınıza da yazıklar olsun, siz hâlâ akıllanmayacak mısınız?"
68 - Onlar: "Bir şey yapacaksanız, şunu yakın da tanrılarınıza yardım edin" dediler.
69 - Biz: "Ey ateş! İbrahim'e karşı serin ve zararsız ol" dedik.
70 - Ona düzen kurmak istediler, fakat biz kendilerini daha fazla hüsrana uğrattık.
71 - Onu da, Lût'u da, âlemler için bereketli ve kutsal kıldığımız yere ulaştırıp kurtardık.
İbrahim'in yıktığı putlar asla ve asla dilsiz putlar değildi.
Velhasıl kelam 3 kıssanın 3'ünde de bir zorluk sonunda mutluluk veriyor Allah.
Dünya'da mutluluğu aramayın,ıstırap çekeceğinizi kabul edin ve gerisini Allah'a bırakın.
Bu soruya cevabınız ne olur?
Bir çoğunuz 'İnsanların yaptıkları' diyecektir.
Kuran'ın bir çok ayetinde 'Şeytan' sadece fiziksel olarak bir takım kötülükler yapan canlı olarak anlatılır. İnsan ise dünyada hem duygusal hem de fiziksel kötülükler yapar diğer insanlara.
Bazıları bu acıları kaldırabilir,bazıları ise kaldıramaz intihara kadar gider.
Bazıları çok takar bazıları ise kabullenip geçer.
Bu yazıda tam olarak değineceğim konu işte bu 'Kabullenip geçmek.'
Bunu nasıl başarabiliriz? Kuran bu konuda ne der? Kıssalar hangi mesajları verir ve filozoflar ne konuşur.
Schopenhauer "Bin zevk bir acıyı unutturmaz" derken o klasik karamsar bakışını yine kabullenemeyen insanlara yıkıyor.
Aslında hayatı yine onun dediği gibi 'Istırap ve Sefalet' olarak kabul ettiğimiz de bir çok şey bizim için değişmeye başlayacaktır.
Fakat hayatı böyle kabul etmek 'tak' diye olacak bir şey değildir, bu bir süreçtir ve çok sancılı bir süreçtir.
Varoluşsal problemler yaşayan her insan bu süreçten geçer bunu kabul edebilen insan artık mutludur. O hayatı böyle görmeye başlamış,pekte takmamak gerektiğini anlamıştır.
Yine de bir eksik vardır tabi ki,örnek vermek gerekirse uzun yıllar ilişkisi olan biri bu görüşü benimsedikten sonra 'Ulan iyi güzel ama ayrıladabiliriz' diye düşünmeye başlar.
Ayrılık olayı gerçekleştiği an ona çok koymasa da,daha ilişki içinde yaşadığı 'Ayrılık' düşüncesi onu o anda yarım mutlu edecektir fakat eskisi kadar üzmeyecektirde.
Kuran'ın "Orta ümmet" kavramı çok geniş bir kavramdır. Bana sorarsanız yukarıda bahsettiklerim de buna girer.
"Orta Ümmet" Aristo'nun "Altın Orta"sından farksız değildir.
Fazla üzülmeyeceğimiz gibi fazla da mutlu olmamalıyız bu hayatta,bir önceki yazım olan "Önsöz" yazısında bundan bahsetmiştim.
İnsanların günah yükü arttıkça mutsuzluk gitgide artıyor hatta ölüm dediğimiz gerçeklik korkutucu bir hal almaya başlıyor.
Halbuki bunun böyle olmaması gerekir çünkü 'Ölüm' daha fazla uzamasından sıkıntı duyduğumuz bu hayattan bir kaçış yoludur.
Hint tanrısı 'Yama' gibidir ölüm bazen,yüzünün bir tarafı güzel,bir tarafı ise çirkin.
Hayatın ıstırap olduğunu kabul edenler ve sabredenler yüzünün güzel tarafını görmek için can atanlardır.
Hayatın ıstırap olduğunu kabul etmeyip kaçan gidenler ise Yama'nın çirkin tarafını görecektirler.
"61 - Hangi işi yaparsan yap, Kur'ân'dan ne okursan oku, ne işte çalışırsan çalış, unutmayın ki, siz ona dalıp gitmişken, biz sizin üzerinizde şahidiz. Ne yerde, ne de gökte zerre kadar hiç bir şey Rabbinin gözünden kaçmaz. Ne zerreden daha küçük, ne de ondan daha büyük! Ancak bunların hepsi apaçık bir kitaptadır.
62 - Açın gözünüzü! Allah'ın dostları üzerine ne korku vardır, ne de onlar mahzun olurlar.
63 - Onlar ki, iman etmişler ve Allah'a karşı gelmekten sakınmışlardır.
64 - Onlara dünya hayatında da, ahiret hayatında da müjdeler vardır. Allah'ın sözlerinde değişiklik yoktur. İşte bu en büyük kurtuluştur.
65 - Onların lafları seni üzmesin. Çünkü şan ve şeref bütünüyle Allah'ındır. O her şeyi işitiyor, hepsini görüyor."
Özellikle bu surenin 64.ayetinde "Dünya'da bir mutluluk" vaadi olduğunu görüyoruz.
Bu mutluluk kimler içindir peki?
"Zulme uğradıktan sonra Allah uğrunda göç edenleri, dünyada güzelce yerleştireceğiz. Ahiret ödüllleri ise daha büyüktür; bir bilseler..." (Nahl 41)
128 - Onları, yerlerinde gezip durdukları şu kendilerinden önce yok ettiğimiz bunca nesiller doğru yola sevk etmedi mi? Doğrusu bunda ibret alacak aklı olanlar için nice deliller vardır.
129 - Eğer Rabbinin verdiği bir hüküm ve tayin ettiği bir süre olmasaydı, hemen azaba uğrarlardı.
130-Sözlerine karşı dayanıklı ol, güneşin doğumundan ve batımından önce Rabbini yücelterek an. Geceleyin ve günün her iki ucunda da an ki mutlu olabilesin. (Taha 130)
22 - Rablerinin rızasını kazanmak arzusuyla sabrederler ve namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açıkça Allah yolunda harcarlar ve çirkinlikleri güzelliklerle yok ederler. İşte bunlar, bu hayatın akibeti kendilerinin olacak olanlardır. (Rad 22)
5 - Demek ki, zorlukla beraber bir kolaylık vardır.
6 - Evet, zorlukla beraber bir kolaylık vardır.
7 - O halde boş kaldın mı, yine kalk bir işe koyul.
8 - Ancak Rabbine yönel. (İnşirah)
Yazdığım yerleri eğer dikkatli okursanız Allah'ın (Yoksulları doyurmak hariç) dünyada vaad ettiği mutluluklar bir zorluk çektikten sonradır.
128 - Onları, yerlerinde gezip durdukları şu kendilerinden önce yok ettiğimiz bunca nesiller doğru yola sevk etmedi mi? Doğrusu bunda ibret alacak aklı olanlar için nice deliller vardır.
129 - Eğer Rabbinin verdiği bir hüküm ve tayin ettiği bir süre olmasaydı, hemen azaba uğrarlardı.
130-Sözlerine karşı dayanıklı ol, güneşin doğumundan ve batımından önce Rabbini yücelterek an. Geceleyin ve günün her iki ucunda da an ki mutlu olabilesin. (Taha 130)
22 - Rablerinin rızasını kazanmak arzusuyla sabrederler ve namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açıkça Allah yolunda harcarlar ve çirkinlikleri güzelliklerle yok ederler. İşte bunlar, bu hayatın akibeti kendilerinin olacak olanlardır. (Rad 22)
5 - Demek ki, zorlukla beraber bir kolaylık vardır.
6 - Evet, zorlukla beraber bir kolaylık vardır.
7 - O halde boş kaldın mı, yine kalk bir işe koyul.
8 - Ancak Rabbine yönel. (İnşirah)
Yazdığım yerleri eğer dikkatli okursanız Allah'ın (Yoksulları doyurmak hariç) dünyada vaad ettiği mutluluklar bir zorluk çektikten sonradır.
Ölüm ise öyle değildir,eğer erdemli bir hayat sürdüysen cennette karşılıksız bir mutluluk seni bekleyecektir.
Dünya'da bahsedilen mutluluk ayetlerinin ardından hemen ahiret mutluluğunun hatırlatılma sebebi de işte tam olarak budur.
Çileyi kabullen,Allah için sabret,insanların sözlerini umursama,zulme uğradığında Allah'tan umudunu kesme,çirkin işleri elinle düzelt,boş vakit geçirme (ki insanların en büyük mutsuzluk kaynağı çok fazla boş vakti olması ve bilgiye çabuk ulaşmasıdır.) ve başına iyi bir şey geldiğin de hemen kötü bir şey gelebileceğini de unutma.
Schopenhauer'un çilecilik felsefesini bu ayetler ile birleştirdiğiniz de gerçekten mutlu olmanın şartlarını,'Dünyada mutlu olmak mümkünmü?' gibi soruların cevaplarını daha basit bir şekilde alabiliyorsunuz.
3 Kıssa hakkında düşünmenizi isteyeceğim biri Hz.Yunus,biri Hz.İbrahim diğeri de Hz.Yusuf.
1-Hz Yunus
---------------------------
139. Şüphesiz ki Yunus da gönderilen peygamberlerdendi.
140. Hani o bir vakit dolu bir gemiye kaçmıştı.
141. Gemide olanlarla karşılıklı kur'a çekmişti ve kaybedenlerden olmuştu.
142. Yunus kendini kınayıp dururken onu bir balık yuttu.
143. Eğer Allah'ı tesbih edenlerden olmasaydı,
144. Tekrar diriltilecek güne kadar balığın karnında kalacaktı.
Hz.Yunus tam dünya derdine dalmış,kendini kınayıp,sorgulayıp dururken bir balık geliyor ve onu yutuyor.
Ayetin devamında ise 'Allah'ı tesbih edenlerden olmasaydı' vurgusu yapılıyor.
Hz.Yunus'u yutan balığın balık değil de 'Dünya' olduğunu düşünün ve yukarıdaki ayetleri tekrar okuyun.
Başına kötü bir şey gelmesi Allah'ı unutturmuş ve Dünya tarafından yutulmuştu.
Fakat bu kötü tecrübeden sonra Allah'ı hatırlaması onu tekrar mutlu biri yapmış hatta peygamber kılmıştır.
Dünya sizi yutmadan,Allah'ın ipine sarılın.
---------------------------
58 - Derken o, bunları parça parça etti. Yalnız kendisine başvursunlar diye onların büyüğünü sağlam bıraktı.
59 - (Kavmi) "Tanrılarımıza bunu kim yaptı? Doğrusu o zalimlerden biridir." dediler.
60 - (Bazıları) "İbrahim denen bir gencin, onları diline doladığını duymuştuk" dediler.
61 - "O halde onu insanların gözleri önüne getirin, olur ki (aleyhinde) şahidlik ederler" dediler.
62 - (İbrahim gelince ona) "Ey İbrahim! bunu tanrılarımıza sen mi yaptın?" dediler
63 - İbrahim: "Belki onu şu büyükleri yapmıştır, konuşabiliyorlarsa onlara sorun" dedi.
64 - Bunun üzerine vicdanlarına dönüp (kendi kendilerine) dediler ki: "Doğrusu siz haksızsınız."
65 - Sonra yine (eski) kafalarına döndüler: "And olsun ki (ey İbrahim!) bunların konuşmayacağını (sen de) bilirsin." dediler.
66 - (İbrahim) dedi: "O halde, Allah'ı bırakıp da size hiçbir fayda ve zarar veremeyecek olan putlara mı tapıyorsunuz?"
67 - "Size de, Allah'ı bırakıp taptıklarınıza da yazıklar olsun, siz hâlâ akıllanmayacak mısınız?"
68 - Onlar: "Bir şey yapacaksanız, şunu yakın da tanrılarınıza yardım edin" dediler.
69 - Biz: "Ey ateş! İbrahim'e karşı serin ve zararsız ol" dedik.
70 - Ona düzen kurmak istediler, fakat biz kendilerini daha fazla hüsrana uğrattık.
71 - Onu da, Lût'u da, âlemler için bereketli ve kutsal kıldığımız yere ulaştırıp kurtardık.
İbrahim'in yıktığı putlar asla ve asla dilsiz putlar değildi.
Bugün senin putun ne? Malın mı,paran mı,sevgilin mi ne?
Eğer seni mutsuz ediyorsa ve Allah'tan alıkoyuyorsa onu İbrahim'in yaptığı gibi yıkmalısın.
Yıkmalısın o çileyi çekmelisin ki 'Ateş' sana serin olsun,onunla beraber yıktığın o putları ve sahiplerini hüsrana uğratmalısın.
3-Hz.Yusuf
---------------------------
Hz.Yusuf kıssasını klasik bir saray hikayesi olarak okumak ne kadar doğrudur?
Hz.Yusuf kıssasını klasik bir saray hikayesi olarak okumak ne kadar doğrudur?
Bu klasik ve Kuran'ın en uzun kıssası olan bu kıssa bize ne katmıştır?
Hiç düşündünüz mü bu sure üzerinde? 'Bize Yusuf gibi erkekler lazım' gibi sloganlar dışında
ne çıkardın benim imam hatipli Sümeyyem :)
ne çıkardın benim imam hatipli Sümeyyem :)
Uzun süredir yorumlamaya çalıştığım bu sureyi ve beğendiğim bir yorumu da sizlerle paylaşıp yazıyı bitireceğim :)
Bir an için daha fazla anlam yükleyelim sureye;
Yusuf'u 'Gönül' olarak düşünün,kardeşlerini 'Arzular' ve Züleyha'yı 'Nefs'.
Yusuf,arzuları tarafından kuyuya atılıyor,bir iple beraber umutlanıyor Yusuf.
Nefsi ile mücadeleyi burada başlatıyor Yusuf.
Çıkıyor,hapse giriyor tekrar tekrar deniyor Nefsi'ni yenmeyi Yusuf ve en sonunda Züleyha'yı da yeniyor.
Peki ya sonra mı ne oluyor?
Arzular,nefsi yenen gönlün önünde boyun eğip özür diliyor.
O karanlık kuyulardan çıkan Yusuf hem nefsini,hem de arzularını önünde diz çöktürtüyor,mutlu oluyor.
"Yusuf gibi erkekler lazım" derken işte tam olarak böyle 'Yusuf'lar lazım.
Pasif iyiden aktif iyiye geçmek lazım,anlatabiliyor muyum :)
Velhasıl kelam 3 kıssanın 3'ünde de bir zorluk sonunda mutluluk veriyor Allah.
Dünya'da mutluluğu aramayın,ıstırap çekeceğinizi kabul edin ve gerisini Allah'a bırakın.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)