21 Ağustos 2024 Çarşamba

hafiften çatlak


yağmur beklemediğin anda yağar, planlarının üstüne, sokağın ortasında yürürken, 


atlar hep kaybetmeye koşar, sen orada son şansını beklerken, 


meryem şifasını arar, hemen yukarıda hurma varken, 


insan belasını arar, ortada iyilik umudu dururken. 


hiç beklemediğin bir anda yumruk yersin, o kadar severken, 


onun 6 dakikalık bir şarkı gibi bitmesini istemezdin, kulağına bu kadar hoş gelirken, 


ıslatmayı kendin becermek isterdin, jel orada akarken


kırmızı iç çamaşırını tercih eden, herhangi biri gibi olmak isterdin pembesi orada seyir ederken, 


umudunun diri kalmasını isterdin, son bir kez sesini işitirken, 


uyumadan koklamak isterdin, daha henüz işten çıkmışken, 


eyüp gibi sabır isterdin, kötülüklere boyun eğmezken, 


boyun eğdin şimdi kötülüklere, 

iyilik arayışındayken, 


farkettin geleceğinin karanlığını, 

geçmişini bu kadar konuşmayı severken, 


boynuna geçirdin dar ağacını, 

intihar konusunda şaka yapmazken, 


yine ölmek istedin, 

bu kadar şey başarmışken, 


ve yine yaşadın, 

bu kadar daha başarısızken, 


kayboldun kafaların altında, 

fikirler beyninde uçuşurken, 


durdun oracıkta, 

belki geçip gitmen gerekirken, 


attım bende kalan kilodunu, sütyenini, 

başkasına giydirirken, 


kaldı geride iyi hatıralar ve gülümsemeler, 

arkadaşlar ile laflarken,


döndüm ben artık sırtımı sana, 

ezdim ayağım ile kafanı, 

ya bu böcek sensen ya da bensem diye düşünürken, 


yağmur yağmaya başladı, 

hiç beklemediğim bir anda. 


sokağa baktım, 

cızbız köfteci sağda, 


aldım yarım ekmek, 

geri yürüdüm sokağıma, 


bu yokuş çok zor, 

ayaklarım asla gitmiyor, 


ben kalmak istiyorum, 

o geri çağırıyor, 


son kez bakıyorum yokuşa, 

bu sefer başaracağım diyor, 


meydan okuyor bana, 

çıktıkça kayıyor aşağıya, 


elimi tutuyor lara, 

gel diyor, 

buraya. 


gidiyorum ona, 

dokunuyorum vücuduna, 

hiçbirşey giymemiş altına. 


saf insan diyorum, 

düşünceleri çıplak, 


bana bakışı diyorum, 

ne kadar alçak, 


kirpikleri uzun, 

gözleri lombak, 

göbeği hafif çıkık, 

saçları kıvırcık,

bir çatlak, 


hayat gibi diyorum insan, 

kaybetmeye mahkum, 


bakıyor yine yüzüme, 

avanak avanak, 


kalk diyorum,

giyin en iyisi, 

sil üstünü

getiriyorum peçeteyi, 


sütyenimi attın diyor, 

ha enayi, 


nereden bilebilirdim, 

hayat gibi olmayacağını, 


bana giyerken onu, 

gidince çöpe atmayacağını, 


önlemimi aldım ben baştan,

bakma öyle yukarıdan, 


sende bana zor olma, 

gel tut elimi, 

kaçalım gidelim yağmurdan.


https://open.spotify.com/track/2LawezPeJhN4AWuSB0GtAU?si=V_TCCiDvT4WAydnoBTd-xw


17 Ağustos 2024 Cumartesi

bu gece son gecemiz




gece uykumdan uyanıp,beni uyutması için açtığım müziğin sesini kısınca 3 şey duymaya başlıyorum;


1-sivrisineklerin sesi

2-hikayesini bir türlü bilmediğim ve öğrenmek için can attığım insanların sokakta oluşturdukları uğultu

3-kendi zihnime hücum eden cümleler


sivrisineklerin sesi aslına bakarsanız geçmişimde kalmış ve vücudumun her yerinden kan alan insan temsilinden başka birşey değil. 


halen ara, sıra aklıma geliyor olmaları ve vücudumun farklı yerlerini ısırmalarına izin vermem büyük bir rezaletten başka birşey değil. 


o yüzden derhal onları unutup, ya da bir süre onlara izin verip sokaktaki seslere bırakmak kendimi, daha huzurlu kılıyor bütün bir bedenimi. 


kendime hücum eden cümlelere ise karşı koyabilmek na mümkün. 


sivrisineklerden daha kötü bir duruma 'sokuyorlar' beni. 


'eşyalarını toplayalım da git artık, 


gerçekten yardım edecek misin eşyalarımı toplamama?


evet edeceğim, biz düşman değiliz'


hayır hayır bu cümleleri duymak istemiyorum. 


'oradaki gezegene tekrar aşık oluyorum galiba, saflığını kaybetmemiş ve hiçbir astronotun ayak basmadığı bir gezegen'


hayır, hayır. 


durman gerekiyor, karanlık tarafını göremiyorsun. 


'sen beni sevmedin ki, sen bana muhtaçtın ve ben sana sadece yardımcı oldum'


lütfen. 


'telefon numaranı yazar mısın şuraya?'


of büyük bir rezaletti. 


kendi numaramı unutup, onun numarasını başkasının rehberine kayıt etmek. 


'o kadar oldun işte'


o kadar olmak ne demekti ki? 


nereden zuhur etti bu cümle şimdi mesela? 


'hayalindeki arabayı aldın, 

evini kiraladın, 

işini kurdun, 

askerlik yakın, 

işte toplumun istediği adam olabileceğini de kanıtladın.'


peki ya şimdi kendi olmak istediğim adam olabilecek miyim? 


ya tezer özlü gibi olursam? 


gerçekten sadece toplumun ve yaşıtım kadınların beni tamam görmesi için mi yaptım bunları? 


bir hank moody çıkmayacak mı benden sahi? 


'seni deviren o yumruğu hatırlıyor musun?'


hangisini hatırlamam lazım. birden fazla yedim şu 30 kiloluk bedenime yumrukları. 


'o çok sevdiğin ve gözlerinde geleceği gördüğün çocuk ne oldu?'


inan bana bilmiyorum, birçok hayali çöp oldu sanki. 


bir şekilde diri tutayım derken, kaza geçirdi. 


'deme öyle kadıköy'de sahne alacaksın sonunda, mini cooper ile gireceksin o sokağa sonunda'


araba umrumda değil, kadıköy'de sahneye çıkmak ve sonrasında iki çıtır kız götürmek güzel fikir. hem de en yakın arkadaşım ile. 


'insanları eğlendirmek için, şaklaban rolü yapmaya devam edecek misin?'


hayır yapmayacağım, geçen gün kendi hikayelerimi ve denemelerimi okudum da, zaten aklı olan insanın eğlenmeye geldiğini sanmam. 


onlara sadece bir avuç intihar verebilirim. 

ve kızdıkları zaman kendilerini tokatlamaları için sebepler, sadece karşılarındakine zarar vermesinler. 


'peki onlar bunu isteyecek mi?'


bilmiyorum ve umrumda değil. 


'umrumda olan nedir?'


bilmiyorum. 


fakat mal varlığım arttıkça biraz daha toplumsallaşıyorum ve bu bana daha çok acı veriyor. 


3-4 ay önce ile şuanım arasında çok fark seziyorum. 


kimine göre muhteşem iken bana göre bir 'hırs' sonucu oldu. 


eyüp kıssasında anlatılan ben ile bunun bir alakası kalmadı artık. 


sadece geçmişimle yüzleşmek istiyorum. 


artık istediğim birçok şeye sahip oldum. 


iyi bir evlilik adayı, iyi bir iş, iyi bir araba, kardeşlerime iyi 2 konsol, anneme bir güleryüz ve babama 2 forma. 


peki ya ben ne olacağım? 


toplumsal intiharım tamamdır artık. 


bireysel intiharım peki? 


yine birinin elimden tutmasını mı bekleyeceğim? 


geçirdiğim küçük bir kaza ve hastanede 2 gün bile beni bana dönüştürmeye tekrardan yetti. 



çocuğuna her istediğini para ile alabilen bir orospu çocuğu olmak güzel mi? 


yoksa kitap çaldığım günleri mi özleyeceğim? 


ucuz airbnb anıları? 


bilmiyorum. 


fakat şunu biliyorum ki, 


tanrıya şükredip geri uyumam gerekiyor.


https://open.spotify.com/track/73XFglLyINF0TqXMt0oyBE?si=Sduawa8VQm6_oTkoUA6SNQ

1 Ağustos 2024 Perşembe

bugün, en sevdiğin...






 bugün en sevdiğin poğaçayı aldım, 


sahile indim, denizi benden daha çok severdin. 


bir tane kamp sandalyesini taşımanın, iki tane taşımaktan daha ağır geldiğini farkettim. 


yolda iki poğaça almak istedim, zam gelmiş. 


bir poğaça bir simit almak zorunda kaldım. 


en sevdiğin şarkılardan birini açtım, dibimde biten karga için parçaladım simitimi. 


kim bilir kaç yaşında, ayağı da buruk.


diğerleri de geldi hemen. 


onları da besledim. 


baktım simit bitmiş, tek poğaça ile idare ettim. 


sıcak ve kaşarlı. 


bugün sen gibi hissetmek istedim. 


senin zevkine göre giyindim, 

tek olmaktan korktum, 

herkes bana bakıyor zannettim. 


1 numara olmak istedim oturduğum sahilde, 

herkes benimle ilgilensin, 

hayvanların bana heidi muamelesini yapmasını diledim. 


kendi kendime yalanlar söyledim,

sindirella gibi hissettim, 

bir süreliğine sen olmaktan çıktım, 

'yalan söylüyor yine' dedim. 


yine döndüm sana, 

çantama baktım kitap okumak için. 


yoktu. 


sen olduğumu unutmuşum. 


ben kitaplarda ararken gerçeği, sen çoktan toplumun gerçeğini kavramıştın. 


okuduğun bir kitap olsa bile, satır aralarında kendini arardın. 


hayatı biliyorsun ve kurtulman gerektiğini biliyorum. 


birşeyler ile oyalanayım diye düşündüm, 


ama biliyorum ki telefondan başka bir uğraş mümkün değil ben, sen iken. 


bir yetenek kazanmak için çabaladın mı bilmiyorum bile. 


zaten çok sıkılırdın sen, 

sen olmaktan bile. 


ya ben, nasıl sen olayım bu halde bile? 


başkalarını düşündüm. 


aklım geçmişe gitti. 


senin geçmişi, gelecekten daha çok sevdiğini bilirdim. 


çünkü gelecek senin için aydınlık değildi. 


bu yüzden onu sevdiğini söylemedim sana. 


beni bıraktığın zaman geçmişine döneceğini biliyorum. 


geçmişinde ki erkeklere, geçmişinde ki mekanlara, geçmişinde ki işlerine, geçmişinde ki dizilere ve geçmiş diğer şeylere. 

zira geçmişte parlak zannediyorsun kendini, öyle hissettirmişler sana. 

benim geleceğim de ise bir böcek olarak kalmayı hakediyorsun. 

ve böcekler yakında ucuz et olarak satılacak, çoğu erkeğin midesine. 


ben yükselirken yukarıya, sen gireceksin küçük bir deliğe. 


senin için bir labirent gibiymiş meğer, 


şimdi anlıyorum nasıl kaçmayı düşündüğünü fakat yolunu bulamadığını bir türlü. 


aramak istiyorum, 

yazmak istiyorum, 


'nasıl böyle pespaye olabildim ben, sen iken anlamadım' demek için. 


fakat 'geçmiş' olmak için biraz daha beklemenin iyi olacağını düşünüyorum. 


2.saati deviriyorum sen olmaya çalışırken. 


sadece oturuyorum ve kendime yalanlar söylemeye devam ediyorum. 


'herşey çok güzel olacak' diyorum bir çaba göstermeden, 


'acaba o çocuk beni arayacak mı?' diyorum ben hala seni severken, 


'kilo mu aldım' diyorum kendi kendime, 


sokaktaki açları görmeden. 


unutuyorum bir süreliğine dünyanın tüm dertlerini. 


zira hiç dert etmemiştin, kendinden başka kimseyi. 


yanda ki kadının ağladığını gördüm bunları düşünürken, 


kalkamam yerimden, başkalarına

'ben üzüleceğime onlar üzülsün' derken. 


bir terapi seansına gitmem gerek diye düşünüyorum, 

işte bu kadar anlamaya çalışıyorum seni sen olmaya çabalarken. 


gidip tedavi olmalıyım, 

biraz unutmayalım beni. 


denize girmek istiyorum ama orada seni taklit edemem diye korkuyorum. 


hatırlıyorum bikinini, 

arkası açıldığında ne kadar korktuğunu, 

boxerımı kaybedemem denizde, sen olacağım diye. 


bitiyor kahvaltım, 

bugünde kendimi sayende kandırdım. 


keşke arabamı alsaydım yanıma, 

sen epey severdin, 

mini bir cooper aldım bu arada. 


sağ koltuktan üstüme çıkar, 

sevişirdik. 


tebdili mekanda ferahlık vardır diyerek, 


beraber boşalırdık koltuğa. 


4 saat oldu, 


kalkmam gerek. 


keşke kitap sevseydin, 

biraz daha sen olabilirdim, 

başlarda sadece 'melankolik' ve 'hoş bir hayalci' olarak görmüştüm seni, 

ama bu kadar boş ve başkalarının çalıştırdığı taklitçi bir kafa, başımı sızlatıyor,

bakmam gereken çocuklar ve yeni biri var hayatımda. 


sahile veda ediyorum, 


ya da sana bilmiyorum. 


kime elveda diyeceğimi bile bilmiyorum, 


gerçekten kendime mi? 

sana mı? 

bana eşlik eden denize mi?


tek bir tane kamp sandalyesini taşımanın iki tane kamp sandalyesini taşımaktan daha ağır olduğunu tekrar anımsıyorum. 


sen sen olsan, 

tek başına inemezdin buraya biliyorum, 

aslında hatayı en başta yapmışım, 

ben seni hiç doğru yaşamamışım.