30 Ocak 2025 Perşembe

bizim hikayemiz




bizim hikayemiz;

bir acve hurmasının arkasından ölmeyeceğine inanarak içilen

zehir gibidir, 


şeyhin oğlunun küfrü öğrenmesi, 


yazın yeşil bir ormanı yakan sigara, 


çiçekten korkup kaçan bir kelebek, 

denizi olmayan şehirde martı arayan bir çocuk. 


bizim hikayemizde güzel görseller yok, 

o yüzden daha iyi şiirler yazarız


bizim hikayemiz;


parasız bir ailenin evde kalan 10 adet zeytine pulbiber döküp zevk ile yemesidir, 

bir gettonun boğuk ve korkunç sesi, 

baharda karın düşmeye devam ettiği bir şehirdir. 


pazarda annesinin elinden kaçan çocuğun neşesi, 

onu annesinden alan ninenin endişesidir. 


bizim hikayemiz;

uzaklara giden bir ulağın söylemeyi unuttuğu cümle,

havuzda bile boğulan benlik, 

çimentoya basan köpek, 

üç başlı ejderin kafasına üşümesin diye takmaya çalıştığımız farklı berelerdir.


filistin'de dikenli telleri kırmaya çalışırız biz, 

meğer türkiyede üretilmiş diye şaşırırız, 

oysa aksine inandırılmıştık hikayemizde. 


bizim hikayemiz;

barbie'nin yaşlanmasıdır, 

itfaiyeci olmak isteyen charmander'dır, 

ve

artık aptallık yapmayacağıma dair sözler veren daffy duck'tır. 


bizim hikayemiz;


laik bir mahkemeye tutunan selefidir,

kilisesini satmak zorunda kalan patrik, 

rüşvet bulamayan bir memurdur. 


eski bir ütünün tutuşturduğu 3 saat sonra düğünde giyilecek olan bir gelinliktir, 

öldürdüğün adamı gömmek için kazdığın yerden başka kemiklerin çıkmasıdır, 

temel fıkrası kadar komik, 

nasreddin hoca kadar ironiktir bizim hikayemiz. 


bizim hikayemiz;

akit gazetesinin sayfalarını yapış yapış yapan bir ergendir, 

dövüş bittikten sonra gelen arkadaş desteği, 

denizden kuru çıkmaya çalışan babam gibi, 

bir düğün konvoyunun önünü tıkayan ambulanstır bizim hikayemiz. 


bizim hikayemiz;


nereden baksan tutarsız,

nereden baksan ahmakça, 

bakmazsan postmodern, 

yersen, afiyetlerdir.


https://open.spotify.com/track/4OeAOXT5DNRUJPO6phiA0d?si=Uh1D6rHTTdioV_KcDzlO5g

20 Ocak 2025 Pazartesi

senden sonra kurgusal ilerledi hayatım

son birkaç şey hatırlıyorum artık hakkında, 


newmarket'ten yazıyorum bunları da, 


inanmazsın ama bir atın üzerinde giderken anımsadım bunları. 


iyi ki çevremi dinlememişim


ve


bırakmamışım atları. 


hatırladığım şeyler hep hüzünlü, 


çocukluğumdan hatırladıklarım bile. 


hakkında hatırladıklarım ise, 


yine biraz hüzünlü


ve


biraz da ürkütücü. 


son günü hatırlıyorum mesela, 


valizin içindekileri sıkıştırmak için üstüne oturduğunu, 


fermuarı var gücümle çektiğimi, 


zar zor kapattığımı. 


'vızzztt' diye kapanmıştı, 


bir nefes alıp, 


birbirimize bakmıştık. 


bütün bir şehir ve anılar o bavula sıkışmıştı, 


farkındaydık

ve

sarılıp başladık, 

var gücümüzle son bir kez daha ağlamaya. 


ne ben bir daha sana şiir okuyacaktım, 


ne de sen bana bir daha tuhaf ve komik sesler çıkarabilecektin. 


son bir kaç saatimiz kalmıştı, 

ölmeye. 


bir kez daha sevişmek istedik, 

ama

sen 

kanıyordun. 


sürmüştük,

yatağa, 

kanını. 


çevirmiştik gülerek arkasını, 

bizden sonra yatacaklar, 

5 parmak kan görecekler, 

yatakta. 


ürkmesinler.


senden sonra kurgusal ilerledi hayatım. 


klasik bir depresyon, 

daha sonra ise mavi bir adam ile tanışmaca. 

onunla yangın söndürmece derken buldum kendimi at üstünde. 


nereye gittiğini bilmediğim, 

ucunu bucağını görmediğim bir vadi. 


öyle güzel kekik kokuyordu ki anlatamam sana. 


bırakıyorum dedim, 

'neyi?' dedi. 


herşeyi dedim. 

bir at üstünde hayal ettim kendimi, 

önce seni bıraktım, sonra eğitimimi. 


mavi adam çok yardımcı oldu bana bu süreçte. 


arada yeşil oldu, 

bazen sarı, 

bazen ise mor oldu. 


mor olduğunda seni anımsadım yine. 


farketmiş olacak ki,

attı rengi yine maviye. 


'bırak o zaman' dedi. 

'bıraktım ya zaten' dedim. 


senden sonra kurgusal ilerledi hayatım. 


kafamda hep planlar, 

bilirsin işte, 

aynıydı dertlerim, 

sadece sen üstüne eklendin. 


ne değişti peki diye sorarsan çok şey anlatırım sana, 

ama şimdi yazamam ki buraya. 


içime her kokuyu çekmeye çalıştım, 

bir melekte dokundu hayatıma, 

'bana ihtiyacın var' dedi. 


iyileri istemem, 

kötüler beni ben yaptı. 


başta bir tereddüt ettim, 

mavi adama danıştım, 

'oğlum sen salak mısın? melekler reddedilir mi?' dedi. 


haklıydı yine, 

'iyi gel o zaman' dedim. 


2 çift kanadı ile geldi, 

kekik gibi kokmuyordu,

ama

çok güzel dokundu bana. 


bir ara küstü gitti, 

gitsin dedim, 

ne var bunda. 


senden sonra kurgusal ilerledi hayatım. 


artık yüksek seslere tahammülüm yok, 

ne kimse bağırsın, 

ne de üzülsün istiyorum. 


herkes derdini bir kere anlatsın, 

ve anlasın karşısındaki kişi, 

benim maviyi anladığım gibi.

numaranı sildim, 

ama 

hafızamda bir yerlerde duruyor. 


şimdi arasan,

anlarım sen olduğunu, 

anlatırım belki, 

hatta bir mucize ya anlarım seni, 

doğrularını, 

yanlışlarını, 

hatalarını

ve 

tutkularını. 


dinlerim mesela, 

benden sonra hemen kime inlediğini, 

ya da ben anlatırım sana, 

senden sonra nelerin ve kimlerin beni kirlettiğini,


nerelerde ürperdiğimi, 

nasıl tek başına bir çadırda üşüdüğümü,

nasıl irfan alış'ın ölümüne tek başıma üzüldüğümü, 

ve

nasıl da son paramı yine son koşuda kaybettiğimi. 


senden sonra kurgusal ilerledi hayatım. 


bir tiyatro sahnesindeymişim gibi, 

herkes beni izliyor, 

daha oyunun ortasındayken, 

ayakta alkışlıyor birkaç kişi beni. 


yahu daha oyun bitmedi, 

sonu hiç ortası gibi değil, 

yapmayın, 

etmeyin, 

diyorum 

ama

dinletemiyorum.


mutlu bitecek zannediyorlar, 

hayır öyle bitmiyor. 


merakta etmiyorlar gibi, 

alkışlayıp çıktılar dışarı. 


ben oyunuma devam ediyorum, 

sırtımı dönüyorum, 

gözlerimi kapatıyorum, 

bu sefer çok donuk bir vadi. 


sanki koca afrika kıtasında tek kalmışım gibi. 


kurak, 

ıssız, 

susuz, 

aşksız. 


aynı sana benziyor burası. 


korkuyorum, 

ama

cesaret ediyorum. 


'nasıl olsa bu benim hikayem'

diyorum. 

'istediğim gibi kurgularım, beğenmeyen ortasında çıksın'


ama bir son getiremiyorum senden sonraya, 


'perdeleri çekin, 

ışıkları kapatın, 

lütfen.'


diye bağırıyorum. 


oturuyorum, 

afrikam.


ağlıyorum, 

üstelik. 


mavi adam sahnede yok, 

iki kanatlı melek uçmuş. 


senden sonra kurgusal ilerledi hayatım. 


dilimi kaybettim, 

dinimi kaybettim, 

dizimi kaybettim. 


hepsini geri kazanmak zor oldu, 

kurguladım tekrar hayatımı senden sonra merak etme. 


şimdi umudum var yine, 

bu çöllerde, 

bir gece, 

hayatımı yeniden, 

yenmeye.


https://open.spotify.com/track/41f5rb7KBvGyfzbIYdWsdq?si=1ul2KDMqQZajyspBwP8DrQ&context=spotify%3Aalbum%3A0jkFHPQqGCMc4cUkNANAKc

1 Ocak 2025 Çarşamba

her şey değişiyor


İstanbul'a giderken her zaman bu trene binip, 

Her zaman aynı yerde inerim. 


Bir kere dalıp, yanlış yerde indiğini saymazsak tabi ki. 


Söğütlüçeşme. 

Yürüyen merdivenler zulüm. 

Git, bul. 

Nereden ineceksin? 

Hele birde yağmur varsa, 

Eyvah. 


Her basamak değişiyor,

Aşağı indikçe merdiven. 


Ya da bir değişim halisünasyonudur gidiyor. 


Zaman ne garip bir şey. 

Geçmiş artık yok, 

Şimdi yok, 

Gelecek henüz yok, 

Zaman geçiyor hepsi bu. 


Ritim değişiyor, 

İstek, tutku ve strese göre. 


Çok hızlı geçiyor, 

Ya da yavaş, 

Zaman, 

Bakış açısına göre. 


Aynı anda hem hiçbir şey, 

Hem her şey. 


Zaman mutlak, 

Bizden daha güçlü, 

Ama içinde kaybolup gitmiyoruz, 

Onu organize ediyoruz. 


Ölüyoruz, 

Ve, 

Duruyor. 


İşte bu arada bize ait zamanlar oluyor. 


Tutkunun zamanı, 

Rutin işlerin zamanı, 

Uzaklaşma zamanı, 

Ayrılık zamanı, 

Pişmanlıklar zamanı, 

Yaşlanma

Ve

Ölme zamanı. 

Bana 'seni seviyorum' dediğin zaman. 


Çabucak anlatılıp, 

Yaşanmış zamanlar. 


Bana kalırsa, 

Haklıydı, 

Herakleitos'a muhalif olanlar. 


Her şey değişiyor, 

Ve yıkanılmaz artık;

Bir nehirde, 

İki kez. 


Çıkınca gardan,

Beni karşılayan insanlar değişiyor her seferinde, 

Kokular değişiyor, 

Seyyar satıcılar bile değişiyor. 


Değişmeyen ne var ki? 


Sarıldığım kadınlar, 

En az fikirlerim kadar değişiyor. 


Asfalt, 

En az kombinlerim kadar değişiyor. 


Gözümü yumduğum anda, 

Kalbimin atışı, 

Kanın ne yöne aktığı, 

Ve, 

Duygularım. 


Bu sokakta değişmiş, 

Bir kadının çığlığından sonra, 

Giremem artık buraya da, 

Ölen kadınlar, 

Değişiyor hep, 

Öldürenler hep aynı. 


Kandırılmak isterdim hep, 

Aynı kalması hakkında her şeyin. 


Bauman haklıydı, 

Akışkan. 


Her attığım adımda, 

Değişiyorum bende. 


Şimdi her şeyi yapardım, 

Değişmemek için, 

Belki? 


Ama yalnızca, 

Kafamı yukarıda tutuyorum, 

Ve, 

Üzülmüyorum, 

Korkmuyorum, 

Yürüyorum, 

Nehirin ters yönüne. 


Biri daha gidiyor, 

Düz yönde, 

Biri daha ölüyor, 

Ters yönde. 


Siz böyle giderken, 

Ben nasıl devam edebilirim sizce? 


Yeniden heyecanı görmek umuduyla, 

Her sokak köşesinde aramıyorum artık kimseyi. 


Zira değişmememi bekliyorlar, 

Öyle umuyorlar, 

Ben değiştim, 

Nehre uymuyorum. 


Ardımda bıraktığım her yol, 

Beni herhangi biri ile gittiğim,

Yerlerden, 

Uzak kılıyor. 


Beraber keşfetmiştik buraları vaktinde, 

Birileriyle işte. 


Her keşif, 

Bana değişememeyi hatırlatıyor. 


Destan halk lokantası, 

Şekerci, 

Ucuza ayakkabı satan yer, 

Kafamda var olan sesler, 

Birçok kez kaldığım oteller, 

Burada duyduğum cümleler ve inlemeler. 


Unutmalısın, 

Değişmelisin. 


Burun, 

Ten, 

Eller, 

Göğüsler, 

Parlak gözler, 

Rodrigo'nun gitar konçertosu. 


Benden gittikten sonra onlar aynılar mı acaba? 


Benden başka ve benden başka bilen ikinci kişiler dışında kimseye birşey ifade etmeyen bu şeyleri anlatmaktan vazgeçip değişecek miyim mesela? 


Yavaş yavaş unutacağım belki de, 

Kaçacağım. 


Yolumu kaybetmek ve bulmak, 

Tamamen bana kalmış. 


Canım ne isterse onu yapıyorum, 

Herhangi birine herhangi biri gibi davranıyorum. 


Ve şimdi sevgili okur, 

Sana da güzel bir şarkı bırakıp nehrin ters yönüne yüzmeni tavsiye ediyorum.

https://open.spotify.com/track/1f6zcrtYVmCAcgxYW8rPr5?si=JtCpDNNRRvCOsJOxFSvbNA