26 Kasım 2024 Salı

bir kendin sokakları

 gözlerimi kapattığımda, 

geçmiş gitmiş o anlar. 


ninemin kürt böreği aldığı gün, 

pudra şekeri yerine, 

toz şeker atıp, 

beni yokluğa rağmen mutlu etmesi. 


haydar'ın sıcak poğaçası, 

playstation oynamak için babamdan çaldığım para, 

ve

inanmayacaksınız

ama

basketbol oynadığım 

günler. 


kim nerede? 

ne yapıyor? 


çok özlüyorum herkesi

ve 

en çokta kendimi


vera ne yapıyordur mesela, 

ne yapıyordur trabzon'da bilekliğimi verdiğim küçük kız çocuğu, 

yapıyordur şimdi neler gaziantep'te o teyze,

tweety peluşum, 

maraş'ta ki mülteci halid. 


onurum

ve

hayallerim. 


neredeler şimdi, 

annem odayı toplarken,

onları nereye koydu? 


rüzgarda

bir

toz

zerresi

gibi


dağıldı, gitti hepsi. 


üniversitede, 

odamı topladığım o son gün, 

odama gelen kızın üzerinde, 

vakit geçirdiğim, 

son gün. 


arkadaşımın ağlatan son şakası, 

şimdi gülüyorum ona, 

uçtu gitti o da. 

ya da attım, 

koltuğumun

altına. 


nasıl olsa

'kimse görmez'

diyerek. 


kayıp gidiyor ömrüm, 

tıpkı, 

bugünlerde, 

ülkeyi etkisine alan, 

ama

hemen de eriyen, 

çoğunun nefret ettiği, 

bir

kar gibi. 


umarım, 

nefret etmez, 

benden kimse. 


ve isterler beni, 

bu sıralar, 

güneşe,

heves ettikleri gibi. 


ömrü sonsuz olan, 

sadece gökyüzüymüş meğer, 

ölürse bir arkadaşım, 

onu sadece bir anıdan ibaret mi hatırlarım? 


ya da ben gibi mi, 

gelir bana? 


tek kişilik mi olur artık ayak izim?


o kadar mı kalıyorum? 

kaybettikçe sizleri 

ve

yani

kaybettikçe kendimi. 


bir kere uğrayıp, 

bir daha gitmediğim, 

kentler 

ne alemde

mesela? 


ne alemde

derken, 

biliyorum, 

halen bu alemdeler. 


ve biliyorum, 

tekrar gidebilirim oraya, 

başlarında, 

nöbet tutmaya. 


ama bir kentin, 

taşlarını mı soruyorum? 

yoksa, 

o kentten çaldıklarımı mı, 

geri vermek istiyorum? 


biliyorum, 

halen gidebilirim oralara, 

yapabilirim, 

yine, 

yaptıklarımı, 

ama, 

istemesi lazım ya beni kentlerin. 


artık kim istiyor beni, 

emin değilim. 


ne onurum, 

ne hayallerim, 

ne de hislerim. 


özleyip de vardığım, 

her insandan, 

her kentten, 

kaçasım geliyor. 


buz kesiyorum, 

sabahları. 


ölüyorum sanırım, 

hergün, 

ondan. 


ölümüm, 

fiziki değildir. 


dostlarıma, 

sevgililerime, 

özlediklerime, 

ve, 

kentlere. 


1 dakikalık saygı duruşu için ölüyorum. 


ölümü ve hayatı yanyana düşünüyorum. 


her sabah, 

ama bak, 

her sabah. 


çözeceğim bunu da, 

biliyorum. 


kendim için, 

sizler için, 

elbet birgün, 

dirileceğim.


hepiniz ile, 

kolkola, 

derin

ve

sıcak

bir

çukura 

gireceğim. 


ve

bir toprakta, 

ikiden fazla kez, 

teyemmüm alınırmışı, 

kanıtlayacağız sizinle, 

felsefe dünyasına. 


ben emirhan. 


özlüyorum hepinizi, 

bunu bilin sadece. 


ve

beni de iyi hatırlayın, 


koyun,

geceleri, 

yastığınızın altına, 

benim için, 

gezin kentinizin sokaklarını. 


ve, 

kendinizin, 

sokaklarını.


https://open.spotify.com/track/3Dm3tSsNueqw3lQ77SbXmS?si=NbjSBLauR7akSBvLzQ-RKQ




17 Kasım 2024 Pazar

janus

martılar, 

martıların, 

martıların bir gün soyu tükenirse, 

çok sevinir balıkçılar bu duruma. 


her isa'nın,

her musa'nın,

ölümüne sevinen, 

yahudiler gibi. 


düşmanları kalmaz artık ikisinin de. 


neyi, 

nasıl, 

yapmalı? 


bu durumda, bu dünyada o zaman? 


herkes birbirine düşman, 

herkes birbirine sevgili. 


herkes temiz, 

herkes biraz kirli. 


birileri sevinir, 

birilerinin ölümüne, 

birileri içerlenir, 

birilerinin yaşamasına. 


biz nasıl ölürüz sahi? 

kimin için sorduğumuza bağlı olarak değişir bu soru.


bir sevgili için nasıl unutulur oluruz? 

soyadını bilmediğimiz birini nasıl sileriz rehberimizden?

nasıl kaçarız böceklerden? 

ve, 

kim ezerek öldürme arzusu duyar bizi? 


mesela diyorum yani, 

hayatın içinde kovaladıklarımız, 

kin beslediklerimiz, 

bizi kin ile doyuranlar, 

2 kaşık kinde boğacak olanlar ile nasıl mücadele ederiz yaşamak için? 


nazım'ı daha iyi anlıyorum şimdilerde, 

yaşamak şakaya gelmiyor, 

ölüm insanları daha çok sevindiriyor, 

hatta belki ölenleri de. 


''öldü gitti kurtuldu" mu deseler ardımdan daha iyi, 

yoksa, 

"bu çocuğun sonu ne olacak böyle?" diye acısalar mı?

bilmiyorum. 


yazık oldu süleyman efendiye belki gerçekten, 

ayağında ki nasırdan kurtulsaydı belki, 

çokta yazık olmayacaktı. 

bilmiyorum. 


mecali var mıydı yaşamaya onun da? 

bilmiyorum. 


izahı zor, kavraması imkansız bir hastalık gibi yaşamak, 

bilinmeyen ölümden daha korkunç yaşamak. 


yanılıyor o yüzden, 

balıkçılar

ve 

yahudiler.


ölenler ve soyu tükenenler, 

mutlu duruyor, 

yaşayanlara göre. 


her karartı saçan nefes alış(ve)riş, 

ve

gece, 

adımlarımızda, 

içimizde.


ölüm, 

çok, 

daha, 

güzel, 

şimdilerde... 


ve ölüm, 

şimdilerde filistin'de. 


hergün bir musa ölüyor, 

seviniyor oralarda yahudi.


ellerini ovuşturuyor. 


bende seviniyorum belki de, 

her ölüm, bir ilham bana. 


ve hatırlatır dünyanın ne kadar kötü olduğunu, 

yazdırır bu satırları. 


ister miydim dünya daha iyi olsun? 


ister miydim süleyman efendi yaşasın, 

ister miydim nazım için yaşamak şakaya gelsin, 

ve ister miydim, 

mutlu olup yazamamayı? 


o yüzden ölsün birileri, 

sevinsin birileri, 

yaşamak belki de hiç onlara göre değildi, 

sorsan martılara, 


hiç bu kadar özgür olmak isterler miydi?


https://open.spotify.com/track/2L93TdW2GMue1H2zlkt30F?si=O6tUUkWsQxCRaOj_bbdqkQ

7 Kasım 2024 Perşembe

lan ben sana ne eyledim dünya?

 



uykululuk krizleri, 

akşam 11'de uyumak, 

sabahın 11'in de uyanmak. 


kalp çarpıntısı, 

ayak titremesi, 

rüyamda gördüğüm intihar deneyimleri, 

ve çaresiz arkadaşlarım. 


şimdilik bunlardır şikayetlerim doktor bey. 


yazabilirsiniz bana;

bir avuç kırmızı, 

bir avuç mavi hap. 


ben seçerim, 

burada kalıp,

kalmak istemediğimi. 


kaybolmak mı isterim? 

yoksa,

bulunmak mı? 


'evet amirim sadece bir erkek cesedi, kan yok. 

muhtemelen intihar, 

hayır bir mektup yok, cepleri boş, 

gülümsüyor, 

ve

orta parmağı havada'


kalbimi çok hissediyorum bu aralar, 

'kim var orada? ismini söyle'

'ben' diyor. 

ses tonundan tanımamı bekliyor, 

benmişim hakikatten. 

şaşırmıyorum. 


kimseyi taşıyamıyor kalbim de artık, 

benden başka. 

'yük olmak istemiyorum' diyorum. 

anlamıyorlar. 


kalbim anlıyor beni, 

o da hınç alıyor benden, 

sabahları beni uyandırarak,

merdivenlerden inerken sızlayarak. 


benim bütün bir hafızam onda saklı, 

karanlık günlerim, 

gelecek günlerim, 

sigara içen birinin kalbinden daha iyi sayılmaz, 

özür dilerim senden de.


şaşırmıyorum, 

bu kadar özür dilediğime artık. 


eskiden daha inatçıydım, 

en iyi sen bilirdin bunu da, 

eğer oralarda bir yerlerde okuyorsan bunu,

ya da sen değil de ben demeliyim. 


özür diliyorum,

çünkü;

ben kirlettim seni, 

ben kararttım düşüncelerini, 

ben ağlattım seni göz göre göre,

ve 

öldürdüm, 

seni, 

üzülme, 

diye. 


özür diliyorum,

çünkü;

ben kirlettim beni, 

ben kararttım düşüncelerimi, 

ben ağlattım beni göz göre göre,

ve 

öldürdüm, 

beni, 

üzülme, 

diye. 


şimdi ne sen varsın, 

ne de ben buradayım.


sadece kelimeler var, 

biraz aşağılanmış haldeler, 

zira, 

küçük iskender'den ödünç aldıklarımı kullanabiliyorum sadece, 

yoksa o yazardı bunları, 

kendimce oynuyorum elbette. 


ama ben ölürsem karakutumu bulacaklar iskender, 

fakat eminim ki, 

benden de kalmayacak;

bir aşk zerafeti ve hayal tabiri, 


ağzım kalacak geriye, 

yazdıklarım, 

saydıklarım, 

konuştuklarım, 

ve

hakkını veremediklerim.


lâkin, 

herkesleşmeden gideceğim, 

eminim bundan. 


herkesin sevgilisini

'üvey sevgilisi'

ilan etmeden

gideceğim. 


gideceğim, 

ve 

bu sefer, 

'bu cennette grev vardır'

diye, 

rahatsızlık vereceğim, 

Allah'a, 

ve

onun 

prim doldurmaya çalışan meleklerine, 

beni bulan poliste sonradan anlayacak elbette, 

'sizi rahatsız etmeye geldim'

yazılı duvarın karşısında orta parmağın manasını. 


özür dilerim,

son kez rahatsızlık verdim, 

sene, bene ve size. 


mavi hapı seçiyorum, 

matrix bey, 

pardon, 

doktor bey. 


bulunmak istiyorum. 

hemen şuracıkta.


https://open.spotify.com/track/10ijsVRK1vrJj5FSh7uatV?si=-PulmS8eTja-1JropX-htw



3 Kasım 2024 Pazar

kustum 5

geçtiğimiz birkaç ay önceydi. 


instagram'dan bir bildirim almıştım, 


'desteğe ihtiyacın var' minvalinde bir cümle. 


intihara meyilli olduğumu anlatıyor ve destek almamı söylüyordu. 


algoritmayı şaşırtacak kadar karamsardım. 


artık içten içe ağlamayı öğrendiğim bir dönemdeyim. 


algoritma o kadar da ilgilenmiyor benimle. 


artık bazı duygu durumları içselleştirdim.


geceleri uyanmak, 


sabahları kalbimin çarpıntısını duymak, 


kendi kendimden azar işitmek, 


farklı numaralardan arayan 

bankanın numarasını aşağıya kaydırmak, 


göğüs boşluğuma belli saatten sonra dolan hüzün, 


ve o hüznü bir türlü kovalamak için gelmeyen hüzün kovan kuşu

unuttuğum, atlattığım sandığım o kötü ve karanlık günler yüzünü her 'oh' dediğimde geri gösteriyor bana sanki. 


farklı bir insanda, 

farklı bir deneyimde, 

farklı bir saatte, 

farklı bir günde, 

ve

farklı bir yolda.


aynı nehirde 2'den fazla bile yıkanabiliyor gibiyim, 


aynı insanlar, 

aynı deneyimler, 

aynı saatler, 

aynı günler

ve 

aynı yollar. 


'rol yapmayı bırak' 


desem de, 


kendime ve insanlara 'içimden' olmuyor, 


gitmiyor bu hisler, 


'içimden'


yaralı ve hırpalanmış hissetmeye başlıyorum tekrardan, 


ne hissettiğimi pekte anlatamıyorum, 


bakmayın, 

mutluyum da aslında. 


kendi kendimi tanıyamıyorum, 

ondandır bu karışık ve bir o kadar basit laflarım. 


ve bundandır sıkışmışlığım. 


penceredeki yansımamda, 

gülüyorum ve insan ile doluyum. 


gecenin bu karanlığında, 

ağlıyorum ve karanlık ile doluyum. 


arkadaşlarımın sesinin kaybolduğunu duyuyorum, 


yolda ayağım taş kesilene kadar yürümek istiyorum, 


kendi dudağıma öpücük kondurmak, 

eski sevgilimin sokağında olan otelde bu sefer tek başına sabahlamak istiyorum. 

sımsıkı sarılmak istiyorum kendime, 

kimsenin sarılmasına ihtiyaç kalmayacak kadar. 


sadakatsiz öpücüklerden kaçmak, 

'neyin var' sorusunu duymak yerine, 

sırtımı sıvazlayacak birini sezmek

ve

derimi değiştirmek, 

istiyorum. 


geceleri uyanık yatmak istemiyorum. 


çarşafların;

ter, sperm ve gözyaşından arınmasını istiyorum artık. 


bir yük trenine kaçak binmiş gibi hissediyorum, 

kapatıyorum gözlerimi ve kokluyorum havayı. 


paslanmış metal ve meşe kokusu. 


trenin yük bölümünde ise bir sürü ben. 


kollarım bir yerde, 

bacağım bir yerde, 

kalbim bir yerde, 

ve  

arzularım bir yerde. 


yük oluyorum yük trenine bile, 

en uygun durakta inmek istiyorum artık, 


hem makinistler daha hızlı varsın, 

hem de artık onlara ihtiyaç duymadan kendim yürümeyi öğreneyim.


https://open.spotify.com/track/5NuDu2WNz0iqxVYUb66zDN?si=cle_LzfJQMCEpUUu8dpadw