27 Haziran 2024 Perşembe

tanrı hepimizden nefret ediyor

 



Tanrı hepimizden nefret ediyor, 


Çünkü onun hayal kırıkları olduk, 


Tanrı hepimizden nefret ediyor, 


Çünkü sevgiyi ve sevgisini öldürdük, 


Tanrı hepimizden nefret ediyor, 


Çünkü onu yalnızlığımızı gidermek için kullanılan bir sevgili gibi kullandık, 


Tanrı hepimizden nefret ediyor, 


Çünkü ellerimizi sadece kendimize ettiğimiz dualar için açıyoruz, 


Tanrı hepimizden nefret ediyor, 


Çünkü kendimizden başka kimseyi kurtarma derdimiz yok, 


Tanrı hepimizden nefret ediyor, 


Çünkü arzularımızı daha büyük kıldık, 


Tanrı hepimizden nefret ediyor, 


Çünkü onun adına, yarattıklarına yalan söylüyoruz, 

Tanrı hepimizden nefret ediyor, 

Çünkü şımarık birer çocuk gibi, her istediğimizi yapmasını bekleyerek ona şartlı şükürler sunuyoruz, 


Tanrı hepimizden nefret ediyor, 


Çünkü onu romantize edilen, yılda 2 kere mezar ziyaretine gidermiş gibi hatırlanan bir varlık haline getirdik, 


Tanrı hepimizden nefret ediyor, 


Çünkü insanların affetmesini onun affetmesinden daha fazla istiyoruz, 


Tanrı hepimizden nefret ediyor, 


Çünkü insanların duygularını önemsemeden hareket ediyoruz 


Tanrı hepimizden nefret ediyor, 


Çünkü onu bir kez olsun çözümlemeye çalışmadık, 


Tanrı hepimizden nefret ediyor, 


Çünkü kolay verdikleri karşısında her zaman şükrü unuttuk, 


Tanrı hepimizden nefret ediyor, 


Çünkü biz ondan daha çok başkalarına sohbet duyuyoruz, 


Tanrı hepimizden nefret ediyor, 


Çünkü iyileşme umudumuzu onda değil yarattıklarında aradık, 


Tanrı hepimizden nefret ediyor, 


Çünkü onun bizlere bahşettiği potansiyeli hiçbir zaman onu etkilemek için kullanmadık, 

Tanrı hepimizden nefret ediyor, 


Çünkü kibrimizi kendimizden bile gizlemedik, 


Tanrı hepimizden nefret ediyor, 


Çünkü onun yerine herkesten medet umduk, 


Tanrı hepimizden nefret ediyor, 


Çünkü kendimize ve ona cimri kaldık, 


Tanrı hepimizden nefret ediyor, 


Çünkü haddi aştık, 


Tanrı hepimizden nefret ediyor, 


Çünkü ona ve yarattıklarına karşı tutamayacağımız sözler verdik


Tanrı hepimizden nefret ediyor, 


Çünkü hem yeryüzünde hem de kendi içimizde duygusal bir bozgun yarattık, 


Tanrı hepimizden nefret ediyor, 


Çünkü onun verdiği en temiz duygu olan aşkı hem onu anlamak için kullanmadık, hem de yarattıklarına karşı kirlettik, 


Tanrı hepimizden nefret ediyor, 


Çünkü hem ona hem de yarattıklarına hem de kendimize defalarca yalan söyledik, 


Tanrı hepimizden nefret ediyor, 


Çünkü ihanet ve hainliği şiar edinenlerle hareket ettik, 


Tanrı hepimizden nefret ediyor, 


Çünkü onu bir insan kadar sevmedik, 


Tanrı hepimizden nefret ediyor, 


Çünkü onu 'doğru kişiyi' aradığımız kadar aramadık, 


Tanrı hepimizden nefret ediyor, 


Çünkü ona içimizi bir terapi seansı kadar açamadık, 


Tanrı hepimizden nefret ediyor, 


Çünkü başkalarının bizi mutlu etmesinden daha fazla medet umduk, 


Tanrı hepimizden nefret ediyor, 


Çünkü şeytanı ve istediklerini onun istediklerinden daha fazla istiyoruz.


Tanrı yüce sevgisi ile hepimizden eşit şekilde nefret ediyor. 

26 Haziran 2024 Çarşamba

hansel ve gretel



hansel, gratel kötü kalpli cadıdan gerçekten kurtulmayı istediniz mi?


cadının ilk halini anne babanıza tercih ederdim ben.


keşke herkes yüzünü ilk gösterdiği andaki cadı gibi kalsa. 


gitgide kötüleşmeden korusa sevse bizi, ya da bizde sizin gibi farketsek birşeylerin ters gideceğini. 


hansel bana da cadının size kurduğu sofra gibi güzel bir sofra hazırlayacak biri var mı? 

bizim kıtlığımız gıda kıtlığı değil ama olsun. 

ya gratel eve dönüş yolunu bana da gösterebilir misiniz?


en az ikiniz kadar kayboldum ben. 


üstelik tek bir canlı bile yok bu ormanda. 


sık ve karanlık bir orman. 


ekmek kırıntısı saçmayı da unuttum, inanın bana. 


nasıl geri döneceğimi bilmiyorum aydınlığa. 


sizin için aydınlıkta iyi değildi biliyorum. 


sizi öldürmek isteyen anne ve baba bekliyordu sizleri de. 


beni de öldürmek isteyen, 

benden nefret eden insanlar var. 


hepsiyle barışmak zorunda hissediyorum kendimi bazen. 


niye böyle hansel? 

niye böyle gratel? 


siz anne babanızı bile kurtarmak isterken, ben kendimi zor kurtaracağım. 


ekmeği yolda katık ettim kendime, artık geri dönüşüm yok. 


duygular saçsam yere? 


üzerine basıp geçsem? 


unuturmuyum sizce? 


bulurmuyum yolumu, evimi? 


bir evim olduğu da şüpheli ya. 


neyse. 


evim şüpheli, 


bana bahşettiği anlam şüpheli, 

heryerden izoleyim,


melankoli tedavi edilmesi gereken bir hastalık gibi artık, 


eski hayatım ellerimden kaymış gitmiş,ormanda kuşları kaçıracak bir gülüş zor artık, 


orman karanlık, 

bir ayna yok, 

ayna tutan yok, 


kendimi tanıyamıyorum çocuklar. 


pişmanlıklarım var, 

elimden tutan, yolu bilen kimse yok burada. 


kırıntılar artık yok. 


aydınlık tarafta insanlar karanlık, 

arzular bir kuyu kadar sığ, 


derin ve anlamlı gelen hiçbir şey yok. 


bu orman aydınlık taraftan belki daha karmaşık, belki de buradan çıkamamak benim tercihim. 


yukarıya bir ip asıp burada ağaçların ruhu ile de sonsuza kadar da olabilirim. 


hem benden büyükler hem benden güçlüler. 


göz kulak olabilirler bana. 


biz ölümlülerden daha yücedir ağaçlar, 


ne büyüme hırsları vardır, ne de bir yere kök salma. 


biz hem büyümek hem de kök salmak için sürekli mücadele ederiz. 


yapmamalıydık bunu. 


öğrenmemeliydik böyle şeyleri. 


ne geçti elimize? 


ne ağaçlardan büyük olduk, 


ne de orman kadar derin. 


söylesene hansel, nasıl çıkarım bu karmaşadan? 


yok mu bana vereceğin bir dilim ekmek? 


söylesene gretel, cadının evini mi bulmalıyım? 


en az onun kadar kötü mü olmalıyım? 


işe yarar mı ondan birşeyler öğrenmek? 


hayatta kalmak böyle mi kolay olur sahiden? 


kötü olarak mı? 


ya da sizin kadar şanslı ve zeki olarak mı? 


babanız sizi öldürmekten ona birşeyler getirdiğinizde vazgeçti biliyorum. 


herkes sizin masalınızı derin bir şekilde okuyor. 


biliyorum hansel, 

biliyorum gratel. 


ama şimdi bana bir çıkış yolu göstermek zorundasınız. 


artık o kadar küçükte sayılmazsınız. 


lütfen ekmeğinizi benimle bölüşür müsünüz?

22 Haziran 2024 Cumartesi

potansiyel ziyanları



ait olmadığın yerde bulunmak canını acıtır insanın.

fakat ait olmadığı ya da kendini onların yanında aptal gibi hissettiği, kendini anlatamadığı, potansiyelini gösteremediği insanların yanında olmak acıtmaz mı?

hele birde o ortamda, sevdiği insanların o kişilere yakınlık gösteriyor ve sende nezaketen o sikik insanları dinliyorsan durum daha da kötüleşir.

öyle birgün işte.

çıktık yola,

yürüyoruz.

dakika 1.

eski sevgilimin beni sürekli müzik dinlediğim uygulamadan takip ettiğini farkediyorum. 

geri dönmüyorum takibine, tadımız kaçmasın. 

o zamanlar kullanmıyordu, yeni açmış ilk 3 takibinden biri benim. 

birşeyler olacak galiba bugün, hissetmiş. 

nefis sırt, dolgun göğüsler. 

'bak lütfen insanlar ile dalga geçme' diye rica ediyor bana şuan ki sevgili, sevgilim. 

'ben niye dalga geçeyim, zaten kendileri kendilerini çoktan aşağılamışlar. umarım farkına varırlar hayatlarının'

indik arabadan, restoranta girdik.

instagramdan keşfettikleri bir yer.

evde oturup costanza'yı izleyebilir keyifte alabilirdim. 

ilginç bir şekilde seinfeld bu aralar iyi geliyor bana. 

bütün nefretimi orospu çocuğu george'a kusabiliyorum.

neyse. 

kesin şu, erkeklere nude'lar saçan kız keşfetti burayı. 

nü'den bir haber. 

bedenini etleştiren.

bir yandan tamamım aslında buna, sevgilim ile de paylaşıyor deneyimlerini daha iyi hale getiriyor onu, benim ve gelecekteki erkekleri için. 

bedenini etleştiren, fikirlerini de toplumun fikir pornolarına göre seçer. 

instagram ve twitterdan mekan keşfetmekte öyle.

bugün en büyük porno platformları bu ikisidir. 

birinde beden, birinde dehşet görürsünüz. 

neyse. 

kendini birşey sanıyor ezik.

içindeki potansiyel orospuyu ortaya çıkarmış, yanına kendisi gibi birini arayan biri. 

döl yatağı. 

halbuki kaç yıllık erkeği bile terkedip gitmiş onu.

tutamamış elinde.

son zamanlarda iyi paralar kazandığını duymuştum çocuğun, benim gibi. 

en iyisini yapmış. 

bazen bir kadın hayatından çıktığında hayatı güzelleşen bir sürü erkek tanıdım. 

maddi manada. 

şimdi ise erkek düşmanı taklidi yapıyor. 

erkek düşmanlığı, borsa kaplanı nickli adamın kadın düşmanlığı ile benzer. 

cinselliği ile erkeklere istediğini verip daha sonra onları kötülemek gibi. 

adına da 'duygusal boşlukta yaptğım hatalar', der geçer.

tüm orospuların bahanesi. 

evlilikleri ne uzun sürer, ne iyi bir anne olabilirler bunlar. 

sevgililerinin, hocalarının geçmişlerini araştırması yeterli olacaktır. 

5+ boş cinsel ilişkiler boşanma oranını arttırır. 

bazı kadınlar kendilerini farkettirmek/övdürmek istiyor;

'ya benim ilişkim var ama bu çocukta bana yazdı geçen gün' gibisinden.

hemen bunu anlatırlar bu bahsettiğim tipteki arkadaşlarına.

bunu karşı cins üzerinden yapmak, ne kadar ahmakça. 

'SLAY' deyip birbirlerini alkışlıyorlar ehehehe. 

şu görsel gelir aklıma hep bunları gördüğümde;



keşke erkek düşüncelerini okuyabilseler. 

keşke elindeki o çocuğu kaçırmasaydı, yazın nişan sonraki yıl evlilik yaparlar aynı evin içinde herşey yoluna girerdi. 

her kavgadan, her tartışmadan sonra daha güçlenerek çıkanlar kazanıyor, görüyorum bunu çevremde. 

iradesini kontrol edemeyenler ya da bunu yolda öğrenemeyenler, herkesten fikir arayanlar kaybediyor. 

hangi arkadaşım bana sevgilisi ile sorunlarını fazlaca anlattıysa hepayrıldılar. r

ilişkilerde beş temel şey çok önemli galiba:

1-uzatmamak

2-aynı hatayı tekrarlamak. 

3-en zayıf anlarda tartışmamak. (kadının manevi yükünün erkeğin ise maddi yükünün çok olduğu zamanlarda) 

4-intikam arzusu duymamak. 

5-aile dahil çok kişi ile fazla şey konuşmamak. bu madde kadınlar için imkansız artık gözümde, görüyorum. 

pişmanmıdır acaba şimdi? 

özlüyor mu çocuğu? 

bunu bir ara sevgilime sorayım, kurtarsın kendini kız da. 

ya da çocuğun başını belaya tekrar sokmasak mı? 

ama böyle olmazsa, benim sevgilimi kendine benzetmeye çalışacak. 

ikilem, potansiyel ziyanı. 

aşkım kapışmak gibi hissettim. 

hayat bir parodi, bu kızın hayat boyu mutlu olmamasını da istiyorum, iyi olmasını da. 

susuyorum. 

sevgilimde de ona karşı havalı gözükme isteği var biliyorum.

yanında ben varken havalı gözükmek için bunlara ihtiyacın yok aslında demek istiyorum ama susuyorum, gülüyorum kendi kendime.

'neden gülüyorsun?' diye soruyor 'hiç' diyorum.

konuşmamamdan rahatsız masadaki diğer kız sema ve sevgilisi mert. 

mert ile birkaç kez konuşmuştuk, gizli gizli.

iyi çocuk. 

sevgilisinin bir sırrını biliyorum, yaymamak için tehdit etmişti beni. 

sevgilimin hatrına susmuştum o zamanlar. 

beyaz yakalı çocuk, çalışıyor. 

rahatsız olduğumu biliyordu bu kızdan. 

sırtımı sıvazlayıp 'takma' diyor. 

takma mı? 

sırt sıvazlamak mı?

çocuk muyum lan ben? 

sen kendi işine bak dangalak, bir müzik grubunun sevgilini elden nasıl geçirdiğini biliyorum. 

yine kızıyorum. 

neyse susmaya devam edip yine dalıyorum. 

masada sadece bir arkadaşını seviyorum, o da evlendi evlenecek. 

şu sevmediğim kız ile gözgöze geliyoruz sürekli.

hiç sevemedim seni ya demek istiyorum ama susuyorum.

entelektüel gibi gözükmeye çalışıyor.

eleştirdiği toplumun diğer %50'sine ait olduğunun farkında değil. 

uzi'yi, çakal'ı falan eleştirip, teoman dinlediğinde kendini bir halt sanıyor işte. 

halbuki siktiri boktan bir halde tumblr'dan keşfettiği ressamlar ve aylardır belki de yıllardır gitmediği kitapçılardan gördüğü kitaplar dışında birşey bildiği yok.

siyasi duruşunu bile popüler olandan seçiyor. 

sevgilim de büyük bir merakla dinliyor böyle boktan bir sohbeti.

belki de o da gitmek istiyor ama gidemiyor, seviyormuş gibi yapıyor onu. 

sanmıyorum gerçi, pür dikkat dinliyor, uyguluyor. 

bu ikilem insanı yoruyor. 

bugün ilişkimiz 4 yıl 5 gün oldu. 

ilk ayrıldığımız gün beni her yerden engellemişti, net hatırlıyorum. 

eski sevgilisini ise ancak bir süre geçtikten sonra,çocuk ulaşmaya başladığında yapmıştı.

başka bir erkekte ise canı daha fazla yanmıştı. 

bunları bu kız mı aşılıyor ona? 

ya da bunları o zamanlar kuruntu mu yaptım?

neyse işte, kötü anılarımızı hatırlıyorum düşündükçe bunları.

sevgilim, depresifliğe çok meyilli benim gibi. 

her kavga sonrası duvara konuşmaktan farksız der seninle konuşmak.

kötü anılarımızı düşünür, anlatır herkese. 

iyi olan vakitlerimiz peki?

jakuzinin içinde çırılçıplak film izlemeye çalıştığımız güne, trende bir anlık 'tuvalette sevişsek mi?' sorusuna verdiğin 'neden olmasın?' cevabına.


masadan kalktığımızda bu iki yüzlülüklere dayanamayıp ayrılırsam, yeni sevgilisinin beni bir yerden tanıyıp bunları öğrenmesi hoş olmayacak onun için,sürekli kıyasa başlayacak zavallı çocuk. 

ya da yalan dinleyecek, tenine dokunduğu kadından. 

bugün onda da bir tuhaflık var, kesin yine göksu'ya birşeyler anlattı benim hakkımda.

böyle bir arkadaşı varken insanın, evlilikleri de ilişkileri de her zaman mahvolur. 

umarım benden sonra farkına varır. 

insan bazı şeylerin farkına ayrıldıktan sonra varıyor. 

dün başbaşa buluştuğumuz son günümüzdü belki.

etek giymişti, biraz bağrı açık gömlek.

kafenin yolunda elimi bıraktı, uzaktan yürüdü benden.

anlam veremedim çok.

o an anladım birşeyler olduğunu.

acaba masaya mı dönsem artık zihnen?

birkaç laf söyleyip ayrılsam yanlarından.

ne konuşuyorlar şuan?

gerçekten kendi ezikliklerini silmek için başkaları hakkında mı konuşuyorlar? 

halen mi üniversite anıları, 36 yaşında olduk yahu.

çok üzülüyorum aslında şu masadakilere, bu yaşa gelmişler ve bir insanın hayatına bile dokunamamışlar.

hele göksu.

beraber olduğu bilmem kaçıncı erkekten sonra, birini buldu ve mutluymuş pozları kesiyor.

ezik.

bu masadaki herkes hayatını bundan 40 yıl sonra bir mezar olarak sonlandıracak.

kimsenin hatırlayamadığı insanlar. 

aşk enerjilerini tüketmişler, 

yoksullar ile ilgileri yok, 

tek bir protesto sözcüğü bile haykırmamışlar. 

kulak veriyorum terapiden bahsediyorlar masada şimdi.

sikeyim sizi.

verdiğiniz paralar hiç oluyor.

iyi terapiye lafım yok. 

ya birbirlerini yönetiyor yanımdaki bu insanlar, ya da terapistlere para saçıp hayatlarını onların yönlendirmesini istiyorlar.

insan neyi isteyip neyi istemediğini öğrenemediyse bu yaşa kadar, kendini öldürmesi daha evladır.

küçük burjuva dertleri. 

göksu 6-7 aydır terapi aldığından bahsediyor, bana eminim 'mizantropist, narsist, çoklu kişilik bozukluğu' gibi teşhisler koyar, nefret ediyor benden.

çok hoşuma gidiyor, benden ve yazdıklarımdan nefret eden kadınlar.

şu dövmeciye veren kız, reyhan.

ilginç bir kız olarak gelmişti başlarda bana, taa ki sevgilimin yanına 2 yabancı erkekle geç bir saatte gelene kadar.

daha sonra bende siktim onu.

ara ara o yüzden bana öyle bakıyor.

sevgilimin haberi yok, ayrıydık zaten.

ya da markete gitmişti, bir yere daha uğramıştı bende yemek yapacaktım.

yanaşmıştı arkadan bana, anlamalıydı aslında böyle bir kız ile yaşamaması gerektiğini.

güzeldi.

masada oturmaya devam ederken göksu ağzından bir erkek ismi kaçırıyor 'emrah'.

hiç duymamıştım daha önce ismini, inadıma yapıyor biliyorum. 

ayrılmamız için gün sayıyor kendi kendine. 

çok uyarmıştım, işe yaramıyor. 

neyse iyi oldu bu vicdanen rahatladım reyhan konusunda. 

göksu ile de mi olsam acaba?

birkaç kez düşlemiştim onu.

o çıplağımsı fotoğraflarından birkaç tanesini görmüştüm.

sevişirken sevgilimle, sert kalmam için ara ara onu düşündüm.

eminim daha iyidir yatakta.

hem benden nefrette ediyor. 

eminim sevgilim ona nasıl seks yaptığımızı bile anlatmıştır.

yaptığı kötü şeyleri hep ona anlatıyor. 

hem karmaşık bir ilişkiside var.

duygusal boşluk der. 

belki de threesome olur. 

böyle şeyler düşlemezdim, sevgilim beni bu iğrenç ortama sokmasaydı. 

flörtöz olmakla suçlanıyorum, hem de bu ortamda. 

sırf konuşma tarzım yüzünden. 

etrafımda flörtöz olan kimse sevgilisini aldatmadı. 

ama bu suçlamayı yapanlar hep böyleydi. 

mekandaki picasso tabloları ve arkada çalan gnosienne ilgimi çekiyor, her açıdan berbat bir mekan.

kim sikler bu herifleri artık.

sadece kendini entel sanan tipler işte.

kaçıncı yüzyılda kaldı bu adamlar sahi? 

belki de ben kimseyi beğenmiyorum,birkaç kişiden başka.

belki de kafamı dünyaya açmalıyım?

dünya iyi bir yer olmaya karar verirse, vakit ayırırım plastik sanatlara da söz.

'emir niye konuşmuyorsun hiç, normalde en çok sen konuşurdun?'

sevgilim veriyor benim yerime cevabı:

'dünyayı kurtaracak onu düşünüyordur'

komik kız.

arada beni tanıyor,biliyor.

'bilmem' diyorum. 

bu sıralar düşünmeyi daha çok seviyorum. 

'benim sevgilim öyle kolay kolay konuşmuyor artık. narsistmişiz biz öyle diyor.'

bunu dedikten sonra gülüyor masadaki herkes. 

devam ediyor sevgilim:

'özür dilerim beyefendi sizin gibi gelecek vaadeden bir yazarı kızdırdık galiba biraz.'

hoşuma  gitmişti aslında. 

sussam bile ilgi benim üzerimde. 

devam ediyor:

'tanıştırayım, dünyanın en çok düşünen adamı. bu yaşına rağmen hâlâ daha sıfır olgunlukta. bizim gibi insanların yanında can sıkıntısından ölüyor yazık. ne sanat biliriz ne felsefe. varsa yoksa laklak ederiz ona göre'

ne güzel anlatıyor düşüncelerimi, devam etsin. 

'bana bile nasıl bu kadar katlandı hayret. nereye kadar giderse diye takılıyorum bende. artık bir beklentim bile yok, zaten kimin ne beklentisi olabilir ki ondan. şu bıkkınlığa baksanıza haha'

hiç komik değildi aslında. 

içten içe arkadaşlarını memnun etmeye çalışıyor, her zaman ki gibi. 

benim üzerimden, beni ikinci sıraya atarak. 

ama söyledikleri de bir o kadar doğru.

yalnızlığımızı gideriyoruz. 

göksu gülüyor. 

'sende çözmüşsün edebiyatı ha' diyor sevgilime.

çok komik. 

sığ, klişe, beyinsiz, zengin, ağzında aileleri sayesinde altın kaşık ile doğmuş insanların arasında kaldım. 

sevgilimde onlara benziyor. 

ne işim var onunla diye soruyorum, şu 3-4 aydır. 

bazen öyle olmadığı anlar için beraberim, o anları hoşuma gidiyor. 

aniden birşeyler ile uğraşma hevesi geldiğinde bende kıpır kıpır oluyorum. 

göksu'ya şu lobideki çocuk ile flörtleş bugünde diyesim var ama yine susuyorum. 

mert'te gülüyor. 

'sanatçıların sanatçısı, dünyada beğendiği 5 kişi bile yoktur'

beni benim cümlelerim ile vuruyor. 

ironi, severim. 

zeki. 

can sıkıntısından öleceğim şimdi, göksu'ya mı bulaşsam bende?

hayal etmeye devam mı etsem?

sevgilimin memelerini mi sıksam?

çok arada kalıyorum.

bir ara selfie için telefon çıkıyor, sevmiyorum. 

hepimiz ön kamerada kendimizi güzel, yakışıklı hissedeceğiz ya uğraş dur. 

teoman gibi bir poz bulmam lazım benimde kendime. 

benim için fazla bir detay gibi kalıyor masa. 

sevgilim de öyle 'hiçbir şey' gibi hissediyorum onu, o da beni öyle hissediyor. 

hissettiriyor çünkü bunu bana. 

hele şu son aylarda.

dünden bahsetmiştim, kafeye giderken uzaklaştığından yanımdan, yemek yerken gözleri de birini arıyor gibiydi.

birşeyler olduğu kesindi.

göksu'ya anlattığı isimdi belki de söz konusu.

bu hallerini hemen belli eden bir kız, birine merak duymaya başlıyorsa, bana kızgınsa, birşeyden şüpheleniyorsa belli eder.

ona ne hissediyorum ben?

bilmiyorum.

yine o gün, gördüğü anda kıskançlık krizine girdiği bir kız arkadaşımı görünce 'bu orospuyu her gördüğümde çok güzel giyinmiş oluyorum' demişti. 

çok birşey dememiştim ama neden insan bunu söyleme gereği duyar ki?

sen zaten benim için fazlaca güzelken.

kanımı emiyorlar deminden beri arkadaşları ile.

ayrılığımızın şu kız ve masada tanımadığım birkaç kişi yüzünden olacağını sanmazdım.

ben buraya ait değilim deyip kalkmak istiyorum.

fakat diyemiyorum, komik olur manzara.

burada göksu ve reyhan'ın varlıkları bana büyük haksızlık.

onlardan hoşlanmadığımı bile bile beni neden buraya çağırdı ki?

neden sevmediğim halde başka erkekleri bile anlatıp beni ezik bir duruma düşürdü bu orospular karşısında?

reyhan, onunla yattığımı söyleseydi ne olurdu?

ya da göksu'yu hayal ettiğimden bahsetseydim?

ya da beni sevdiğini yalandan da olsa söyleyen sevgilim susup, sadece beni dinleyip yolumuzu çizseydik?

kahretsin kalkıyorum buradan kimseye de hesap vermek zorunda değilim.

"ben artık gitmek istiyorum."

saatlerdir oturduğumuz masada kurduğum üçüncü düzgün cümle bu.

sosyal medya konuşmaları,

sosyal medyadan bulunan mekanlar,

ve aylardır kitap bile açmamış sosyoloji mezunu olduğu sanan bu andaval kızdan da, yandaki batılı değerleri çatalla yiyen kızdan da sıkıldım.

ruhsuzlar.

hiçbir şeyi siklerine takmıyorlar.

öldüklerinde mezarlarına bir gariban gelip dua bile etmeyecek. 

'dünyada üzerinde insan tasviri olan tek bayrak belize imiş biliyor musunuz? bende şiir kitabından öğrendim' diyorum.

hiç merak bile etmiyorlar neden olduğunu.

'kitapların işleyişi önemli,bunun şiirde olması güzelmiş' diyor içlerinden biri.

hangisi bilmiyorum.

'çok orijinal bir fikirmiş yahu bu nereden geldi aklına' deyip dalga geçiyorum.

sadece sevgilim alınıyor, kızgınca bakıyor.

pat diye söylediğim için kızıyor.

eh deminden beni sen beni gömüyordun, dalga geçiyordun aklınca. 

sevmediğim insanlara böyleyim, üzgünüm.

burada durmak bana artık daha da zor geliyor.

sosyal medyamı bir süre ele geçiren sevgilimin engellediği 3-4 kızın muhtemel kültürü bu masayı alt eder.

keşke karşı çıksaydım.

bu masadaki kimsenin hayali bile yok adeta.

hepsinin sadece planı var.

klişe düşünceleri kendi düşünceleri gibi pazarlıyorlar. 

sürekli kendilerini başkaları ile kıyaslıyorlar.

yaş 36.

çıkıyorum dışarı artık.

iyilik yapma dertleri bile yok.

iyilik bunlara bakarsanız enayilik.

topluma aykırı gözükmeye çalışıp, ona daha fazla uyum sağlıyorlar. 

insanların karanlık huyları beni çok korkutuyor. 

yatakta tek kaldıklarında ne düşündüklerini bilememek ürkütüyor. 

işsiz dönemimde 'salak' damgası yemiştim, o hep geliyor aklıma nedense.

beni yazdıklarım ve söylediklerim yüzünden 'kötücül' ilan eden tipler bunlar.

küfür ediyormuşum. 

şimdilerde ise şu masadaki herkesten daha fazla para ve ün sahibiyim. 

özgüvenim yerinde. 

eski ilişkileri, tek gecelikleri hakkında konuşup duruyorlar 'iyi ki yapmışım' nidaları ile, kadına şiddete karşıyız deyip o ergen grubun solistine bayılıp 'ona da verilir abi şimdi' diyorlar, 

2 kere göz göze geldikleri erkekleri konuşuyorlar, işyerinde ki erkekleri puanlıyorlar... 

hepsi kocalarını aldatabilecek potansiyelde. 

psikolojimi siktiler. erkeğe şiddet. 

bir barda, bir partide, bir after partide iki içki sonrası ilk ilgi veren erkeğin sikini basitçe ağzına alabirler.

birde sanarlar ki o övgü dolu sözler sadece onlara söyleniyor. 

hayır göksu.

o fotoğraflarına gelen övgüler sadece sana değildi,

kendimden de biliyorum.

ve hayır sevgilim.

havalı gözükmek için anlatmana gerek yok birşeyleri.

beni son kez böyle görmeni istemezdim, son konuşmamız bu mu olur? bilmiyorum. 

belki gelirsen konuşurum, ağzına doğru. 

ve sen reyhan, seni akşam belki ararım, oyun oynar ya da seinfield'da karaktersiz george'a söveriz.

zira artık arkadaşın, sevgilim değil.

flört edinmediğimi de söylerim ona üzgün hissedersem. 

durumu öğrenir ise göksu'nun terapistinde bizimle ilgili konuşup, intikam hırsı ile başka bir erkeği memnun etmeye gideceklerdir. 

feminizmi ve duygusal boşluğu araya sıkıştıracaklardır. 

endişelenme.

dress code'a uygun gel yeter. 

eve gidiyorum, 

bakıyorum gelmiş bile reyhan. 

buraya bir kere gelmişti sadece, sevgilim ile. 

mesajda tarif ettiğim dress code'a uygun.

etek,göğüs dekoltesi,yüksek topuklu ayakkabı. 

önce benim çaylardan içiyoruz. 

güzel bir playlist açıyorum arkaya. 

sonra sevişiyoruz. 

diğer gecelerdeki gibi 

sert sert. 

aklım sevgilim ve göksunun olduğu masada konuşulanlarda olduğundan konsantre olamıyorum sevişmeye. 

yoksa şimdiden gözündeki beyazlığı görmiş ve titremesini hissetmiştim. 

numara yapıyorum biraz, bunu sevgilime de yapardım. 

en iyi seksini benimle yaptığını söylediği için bazen mecbur kalırsın buna, yumuşak sevmezdim. 

sabah sevgilimin mesajı var telefonumda, özür diliyor çok konuştuğu için. 

konuşmadı ki.

beni "zavallı" durumuna düşürdü sustuğum için, hem ironi ile hem de göksu'nun ağzından kaçırdığı başka erkek ismi ile. 

siktirsin!

"dert değil. komikti" yazıyorum ona. 

nasıl biri olduğumu ben bile bilmiyorum. niye insanlar bilsin? 

saçma.

çok sahtekârım. 

kırıldığımı anlasın istemiyorum.

kırıldığımı birgün yarım saat kızıp bağırarak gösteririm. 

eski sevgilim, şuanki sevgilimin aksine ise beni sürekli överdi. 

ilk kitabım çıktığında herkese övmesi beni 'acaba benim üzerimden bir kimlik mi yaratıyor' düşüncesine itmişti. 

o hareketten de hoşlanmıyordum, bundan da. 

sırtı ve göğüsleri çok güzel bir kızdı. 

çok iyi uğurlamıştık birbirimizi hayatlarımızdan. 

hissetmiş olacak ki, instagram storylerime bakarken gördüm onu geçen gün. 

sürekli müzik dinlediğim uygulamadan takip etmiş beni. 

geri dönmedim takibine, ayıp olur şimdi durduk yere.

kalbinde biri varken. 

acaba şimdi ne yapıyor? 

sorusu düşüyor kalbime. 

arasam açar mı? 

üniversitenin ilk yıllarındaki çocukluğumuzu ve ilişkimizi konuşsak biraz. 

beni iyi hissettirecek anılara ihtiyacım var ve o çok iyi bilirdi bunu yapmasını. 

keşke ikinci kitabım da ona nasıl değindiğimi bilseydi. 

nefis sırt, zayıf bedene rağmen dolgun göğüsler, aseksüellik. 

çıplakken düşünmeyeyim onu. 

neyse. 

duşa giriyorum, 

yine onu düşünüyorum. 

hiç iyi hissetmiyorum. 

dışarı çıkmak, güzel bir kahve içmek ve beni gözüne kestiren kafedeki kızla konuşmak istiyorum bu sefer. 

kendime bile zor itiraf ediyorum bunları. 

ama ne yapmalıyım? 

o güçsüzler ordusu masasından bir farkım olmalı. 

şık giyinmek istiyorum, casual değil. 

HIMYM'da ki Barney gibi de değil. 

bu düşünceleri atmalıyım kafamdan, 

sevgilim hissederse iyi olmaz. 

ama o da aynısını yaptı. 

gidip birini gözüne kestirdi. 

sevgilimle dengeli bir ilişki kurmam şart. 

salak ben. 

reyhan uyanmadan çıkıyorum, 

umarım birşey çalmaz. 

bir daha içimde kanayan yaraları deşecek birşeyler istemediğime karar veriyorum. 

merdivenin son basamağında, 

ve bir süre sadece at yarışına odaklansam iyi olur diyorum, 

kahvemin son yudumunda.