10 Şubat 2024 Cumartesi

bugün biraz düşündüm de (mastürbasyon üzerine)

 bugün biraz düşündüm de:


-kadıköyde beyaz yakalı olmak istemezdim. 


bence ereksiyon problemleri var ve hiç komik değiller, kadıköyde inşaatta çalışırım hem daha çok güler hem de daha iyi beslenirdim.


hem beyaz yakalı olunca daha iyi mekanlar bilmek zorundaymışsın gibi davranırlar, laktozsuz süt falan içmek zorunda kalırmışım gibi hissediyorum. 


hepsi adeta atanamamış excel uzmanları ve dijitale dizi yazmaya çalışan dramatik karakterler gibi geliyor bana. 


----------


bugün biraz düşündüm de


poor things'de Bella'nın zekasını keşfettiren şey onun ilk haz aldığı iş olan mastürbasyondur.


eğer 31 ile zeka arasında bir bağlantı var ise derhal inceller yönetime sürülsün. 


---------


bugün biraz düşündüm de


hiç aşık olduğunuz kadını düşünürken 31 çektiniz mi? 


--------


-bugün biraz düşündüm de yalnız kalma tercihi ergenlikte çektiğimiz 31lerden sebep olabilir. 


o zamandan başlıyor ruhsal bunalım, günde 3-4 posta 31.


sıfır enerji ve karamsarlık. 


getirdiği evde kalma hissiyatı, sivilceli yüz ve beğenilmeme hissi ileride özgüven düşüklüğüne ve yalnız kalmaya sebebiyet veriyor, bir nevi travma bence


----------------


-bugün biraz düşündüm de spermlerimi tişörte sildiğimde hem iz kalıyor, hem de makineden çıksa bile temizlenmiyor. peki spermleri yutanlar ne hale gelir? ya hâlâ dolanıyorlarsa bir yerlerde? geri isteme hakkım olamaz mı kardeşim? 


ya yüzüne geldiklerim? ya halen izleri oralarda bir yerlerde ise ve her gördüğümde yüzünü keselemeye çalışırsam? belki de bir sürü küçük ben görüyorum yüzünde bilemezsin. 


----------


bugün biraz düşündüm de iyice işe yaramaz oldum. 


7-8 yıllık eğitim hayatım boyunca hep birşey olma hayali ile yanıp tutuştum ama olabildim mi? hayır. 


şimdi ev arkadaşım da gittiğine göre aile evine geri dönmek şart gibi. peki nasıl olacak? bu kadar kitabı eşyayı nasıl taşıyacağım geri? 


peki ya anılarımı ve hayallerimi hangi valiz alır? 


31 çeksem ne kadarı silinir ki? 


------


bugün biraz düşündüm de


31'in ve sperm kaybının çok kötü bir bağımlılık hali, fizyolojik olarak epey bir etkisi olduğunu biliyorum. 


ama bunlar kötü mü ki? 


hafıza kaybı o kadar da kötü sayılmaz, 


neşe kaybı belki üretkenliğimi arttırır, 


umut kaybı hakkında zaten çoktan bu blogda yazmıştım (kierkegaardın aksini savunurum), 


karakter kaybı umrumda değil, siz ne kadar 'karakterim bu' derseniz sizi kendi çizdiği bir tablo olarak gören insanlar sizleri silip tekrar boyamaya çalışacaklardır


belki tek umrunda olan şey soy kaybı olabilir o da kader planında olan bir durum ve hâl derim. 


----------


bugün biraz düşündüm de:


"Yalnızın yoldaşıdır; terk edilmişin arkadaşı; yaşlı ve iktidarsızın velinimeti; bu görkemli oyalanmaları oldukça beş parası olmayanlar bile zengindir." demiş twain 31 için. 


iktidarsızın iktidarsız olma sebebidir de 31. böyle durumlarda oral seks ile oyalanırken aynı anda 31 çekenler tespit edilmeli ve kadınları hayal kırıklığına uğratmamalıdır. o yüzden ortaçağda cehennem ile tehdit edilmekteydi 31ciler. zira mutsuz kadınların da sebebi 31dir belki. 


yaşlılar ise viagra kullanıp hem ereksiyonunu hem de sülale içindeki konumlarını korumalıdır.


--------


bugün biraz düşündüm de


sadece ortaçağda değil medeni toplumlarda da hiçe sayılmış ve ayıplanmış 31, belki de o yüzden çeşit çeşit fantezi doğdu. bilemezsin. 


solon yılda 3 kere şart kılmış kocaların kadınlarla ilişkisini. 


zira çeşit çeşit meseleler vardı antik yunanın oğlancılık ve 31inde.


---------


bugün biraz düşündüm de 


31in süresini arttırmak için düşünenler hem zihnen hem de manen/fiziken neden bu kadar yorucu bir işi tercih eder? seks mi daha çok yorar, 31 mi? 


doğrusu sevgili edinmek ve gecenin sonunda seks yapmak mı bir bütün olarak düşünülünce yorar? yoksa 31 ile gidermek mi heyecanı? 


-----------


bugün biraz düşündüm de


fahişeler yüze gelmeni kabul etmiyorlar ise belki de yüzünü kabul etmiyorlardır. 


zira bir fahişe ile fantezi kurmak bence korkunçtur. 



---------


bugün biraz düşündüm de


rivayete göre ilk dışarı fışkırtan olan insan onanın spermleri yeşermiş ve o dallardan 31ciler bitmiş olamaz mı? 


ya da soğuk su ile penisini yıkayan rahipler bu duygularını bastırmak yerine onan gibi olsaydı pedofili olurlar mıydı? 


-------

bugün biraz düşündüm de


evrimin en büyük kanıtı belki de 31dir.


insan dışında evrende 31 çeken diğer canlı maymundur, aynaya bakarsan görürsün ne kadar benzediğini. 


---------


bugün biraz düşündüm de


kraliçe Elizabeth, dünyamıza kattıkların için teşekkür eder ve bekaretin timsali olarak önerdiğin bu hal için minnet eylerim, Robinson Crusoe tebrikler kardeşim o adada cuma yerine 31'i tercih etmek seni çoğu din adamından kıymetli kıldı. vahşi doğa da doğana sadık kaldın. 


bu iki kişi 31'den dolayı erdemlidir, ya da cehennemliktir. 


sonuç nereden baktığındadır.

8 Şubat 2024 Perşembe

bunalım l (ar)

 

                                                                               BUNALIML (AR)

Dıp dıp dıp dıp dıp dıp (x2)



Bunalımlar grubunun Bunalım şarkısı böyle bir ritim ile başlar, müziği duyanlar şanslı, düz okuyanlar şanssız.

Dünyada yabancı gibi hissedenlerin içine düştüğü durumları tanımlamak için birçok tanım üretildi.

‘Depresyon’ , ‘Melankoli’ , ‘Bunalım’ ve daha bir çoğu insanın köyden kente göç etmesi ile başladı.

Başladı derken, hep vardı belki bu duygu durumlar ama bir isim konulması o zamanlar oldu. (Tabi bu isimler zaman zaman bünyeye ekstra zarar. Twitter'daki aşk çeşitlemeleri gibi) 

Ebemizi siken sanayi çağı, şimdi uzay çağı falan derken böyle tanımlar da yordu insanı.

Kıskançlık meselesi üzerine kafa yoruyorum mesela bir süredir.

Düşünüyorum, düşünüyorum modern kıskançlığın nasıl doğmuş olabileceği üzerine kendi kendime fikirler üretiyorum.

Eskimoların eşlerini misafirlere sunması, bir kabilede cinsel ilişkiye giren bir erkeğin alkışlanması, yeni evlenen bir erkeğin eşinin bekaretini derebeyine bozdurması, bir arkadaşına bir yıllığına eşini vermesi, kadının bütün köydeki erkekler ile beraber olması bunun erkeğe yasaklanması, bir babanın kızını herhangi bir misafire sunması ama kızının reddetmesi sonunda babanın sadece bundan utanç duyması…

Bildiğimiz manada ‘aile’ kavramının doğması ile oluştuğunu tahmin ediyorum bu kavramın.

Psikolojik olarak pek yorum yapamam ama gözlemlerimce ‘kişinin düşük özgüveni’ , ‘özne/nesne ilişkisinde 3.bir kişinin yeteneğini kıskanma’ ‘tamamlanamamış benlik’ veyahutta ‘aşırı sahiplenme’ durumları bunlara sebep oluyor.

Eh bu durum da çok doğal olarak bir bunalım doğruyor insanda.

Peki oluşan bu durum doğru mu?

İşte bu konuda insanın zaman zaman bunalıma girmesi hayırlı olabiliyor.

Kendini sorgulamaya başlaması, üretmeye başlaması ve yeteneğini geliştirme çabası ile ilintili olabilir bu durumlar.

Herkes birilerine özenmez mi sonuçta?

Ama işte tam burada başlığıma gönderme yapacağım.

Bunalım var var olmasına, zaman zaman iyi bir şeydir de ‘Ar’ kısmı nerede kalmalı?

Ar’ın kalmadığı bir kişi kıskançlık duygusunu, hem kendisi hem de karşısındaki kişi için bir arsızlık durumuna dönüştürebilir.

Bu bunalımdan ise fayda ve üretkenlik çıkmaz/çıkamaz.

Yukarıda verdiğim kabilelerin doğru yaptığını şuan ki ruh durumumla doğrulayamam.

Fakat içinde yaşadığımız çağdaki arsızlık durumu insanları gereksiz bir bunalıma soktuğunu ve o kabilelerin zaman zaman bize absürt gelen bu durumlardan dolayı herhangi bir utanç duymadığını, zaten o duygunun oluşmadığını ve üretime dair herhangi bir kaygıları olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim.

Peki ne yapılması gerekir bu arsızlık durumunun geçiştirilmesi ve gerçek bir üretim süreci içerisinde yer alan bunalımı saflaştırmak için?

Evvela içinde bulunduğumuz çağın gerekliliklerini normalleştirmemek gerek diye düşünmekteyim.

Örneğin Instagram, Twitter ve rahmetli Facebook gibi sosyal medya araçlarında insanların birbirine bastığı cakaları görmezden gelmek gerekiyor.

Zira farkettim ki artık bu durumun herhangi bir pornodan farkı yok.

Hem de en orgy’sinden.

En swinger’ından.

Hatta cuckold’undan.

Herkesin (ben dahil) birşeyleri birbirinin gözüne sokma çabası ‘bunalım’ meselesinin dozunu yükseltirken, parantez içindeki ‘ar’ ı ise düşürüyor.

İşte bu ar’ı düşünmeden hareket edenler, geriye kalan ar’ı düşünen bunalım içerisindeki insanların da yaratım sürecini etkiliyor ve yükselen dozda intihara kadar giden vakalara sebep oluyorlar.

Zira arsız olmak istemeyenler birçok maddi lüksten de feragat etmek zorunda kalıyorlar.

Belki çok kolay para kazanabileceği yeteneklerini bu kadar arsız varken göstermek istemiyorlar.

Sadece bu mu?

Aşık olduğu herhangi bir insana bile bu arsızlıklar içinde ulaşması zor oluyor arlı insanın, hele hele aşık olduğu kişi de oralarda kaybolduysa daha da büyük bunalımlar içine sevk olacaktır insan.

Ve inanın bana hem bunalımı, hem de ar’ı kaybetmek hiç olmadığı kadar kolay.

Peki bunları nasıl fark ederiz?

Bu insanlar ile, ya da daha önemlisi kendimizle bu çizgide nasıl mücadele ederiz?

Bunun cevabı bende yok.

Üzülerek zaman zaman bende oraya vardığımı düşünüyorum.

Böyle güdüler ile hareket etmeyen herhangi bir insan var mı peki?

Bana kalırsa bu kadar münzevi bir insanda yok.

Dengede tutmak ve üretime katkı sağlayacak bunalımı, ar ile beraber korumak sizi bu değerli insan kategorisine sokabilir diye düşünüyorum, illa bir cevap vermem gerekir ise tabi.