hiç deniz görmedim.
çok fazla yolculuk yaptım ama bu yolculuklar hep başkaları içindi.
ya bir arkadaşım için ya da işim için...
bu sebepten hiç fırsatım olmamıştı denizi görmeye.
iki şey istiyordum ölmeden önce, biri denizi görmek biri ise ise silik bir adam olmaktan çıkıp kızıma hayatı anlatabilmek.
yarın ikisini de yapacağım.
belki, uyanabilirsem...
belki ikisini aynı anda yaparım, geçerim bir denizin karşısına, ararım kızımı hem de görüntülü ararım bu kez.
30 saniyelik temel ihtiyaç konuşmaları yerine bu sefer dakikalarca konuşuruz.
bak derim:
"güzel kızım, geriye dönüp baktığımda 42 yıllık hayatım ne kadar silik geçmiş. iyi arkadaş, iyi çocuk, iyi baba, iyi sevgili oldum ama "iyi" denilen şeyin özünde insanların istediği tip olduğunu anlamadım.
kendisine çokta güveni olmayan bir adam olarak gelmişim bu yaşa.
kendi yolumu ben mi çizdim? ben mi yarattım inan bilmiyorum.
sen benim gibi olma diye anlatacağım sana bunları.
kendi dışına çıkmaktan korkma, sınavda kötü not al.
ben sabaha kadar çalıştığım sınavdan kötü not alınca bile sorgulamadım eğitim sisteminin ne kadar boktan olduğunu.
kurumsal eğitimi o kadar da ciddiye alma, okulu yerini bir çok şey alabilir.
sana vakit kaybettirecek olan, paraya ve siyasetin gücü ile istediğini söyleyen profesörlere aldanma.
matematiği, fiziği başarı sayıp kurumlarına adam toplamaya çalışan bu ezbercilere o kadar da önem verme.
sanat, psikoloji, felsefe bunlara göre boş iş.
sana dayatılan 'okul her şeydir' psikolojisini aş, 'öğretmenler kutsaldır' yalanına inanma.
benim tanıdıklarımın neredeyse tamamı aptaldı.
'mühendis ol' 'doktor ol' 'parayı böyle kazanırsın' yalanlarına da inanma.
zaten itaat etmiyorsan bunlarda zor.
istediklerini yapma, istediklerini yap, kimsenin seni 'kalifiye mi değil mi?' diye ölçmesine izin verme.
kişisel gelişim zırvalarına inanma.
zavallılara umut verenleri dinleme, çok aç kalırsan çek krediyi, gir borca sonra çek tetiği.
doktor olmak istediğini söylemişti bana annen, peki nasıl doktor olacaksın?
özel hastanelere ve polikliniklere, ilaç şirketlerine boyun eğen bir doktor mu?
en iyi notları alıp, o kadar çalışan biri bunlara karşı gelip hayatını riske etmek istemez biliyorum.
onların istediği gibi topluma kazandıracaksın hastaları, ya da kaybettireceksin...
anti depresanlar vereceksin, kendine bağımlı edeceksin.
gerekirse hastalık yaratacaksın, hastalıklar biterse ilaç şirketleri ne hale gelir? ya sen işsiz kalmaz mısın?
sigorta şirketleri ne yapar ya?
bu sevdadan vazgeç bence.
gel hukuk oku diyeceğim ama bu seferde bir katili belki de tecavüzcüyü savunmak zorunda kalacaksın.
neden bir işçinin ya da tecavüz kurbanının avukatı olasın ki?
parası olan yasayı da satın alır.
psikoloji okuma, sosyoloji okuma, felsefeye ise hiç bakma.
insanı anlamanın kime ne faydası var?
toplumun kırılma noktaları kimin umrunda?
seanslardan kazanırım diyorsan o da ayrı...
benden belki de dezavantajlı olduğun en önemli konu ise, senin çağın daha küçük bir karanlık çağa benziyor.
bu konuda dünyayı donduramam ama sana yine bir şeyler diyebilirim.
sosyal medyada her gün nasıl olması gerektiği ezberletilmiş tipler, herkes gibi olan bireyler, herkes gibi giyinenler, nerede yemek yemen gerektiğini söyleyenler ve seksiliğini öne çıkarman için yapılan baskılar...
eğer bunların aksine bir hayat yaşarsan, onlara özenmeden durursan, onlardan geri kalırsan sana insan eti yiyen bir yamyam muamelesi yaparlar.
insan doğasını kabul etmen, onlar için medeniyet dışı bir davranıştır.
ishal olmuş ağızlar karşısında diren, içki /sigara sana artık farz kılınmış gibi yapanlardan uzak dur, ne kadar durabiliyorsan...
hayattaki boşluğunu; ruj, rimel, pudra, fondöten, far, kapatıcı ile doldurmaya çalışanlardan kaç.
onlar hakkında hiç konuşmak bile istemezdim ama onların benim hakkımda konuştuğuna eminim, vasat orospular.
cinselliğin medeniyet ile eşdeğer tutulduğu çağ, karanlık çağ...
ailelerinden utananların, sevgililerini bir yarış haline sokmak için her yerde yazdıkları çağ.
sadakatin yok olduğu, güzel bir ilişkinin tuhaf karşılandığı, çorap değiştirir gibi flört değiştirilen karanlık çağ...
bu çağa teslim olma kızım diren!
kimsen ile övünme, gördüklerine aldanıp yakınlarını kimse ile kıyaslama.
gucci elbise giyen, prada ayakkabı giyen, michelin yıldızlı restorantlarda yemek için aylarca bekleyenlerin hayatlarını yaşadıklarını sanma.
hepsinin bir köle olduğunu bil, ortamı ile var olan ve ortamdan para kazanan bu mastürbatörler seni üzmesin.
uyuşturucu bağımlıların yaşadığı hayattan farksızdır onlar, ekseriyeti de uyuşturucuya meyillidir zaten.
erken boşalmanın esirleri...
bizim arkanda olduğumuzu ve ne kadar paramız varsa çarçur edebileceğini, sana o hayatı da sunabileceğimizi bil.
'hepimiz bir aileyiz' diyenlerden uzak dur, onların en yakın akrabaları en çok hissesi olanlardır.
hele bir zengin sivil toplumdan, yardımlaşmadan bahsediyorsa 2 adım daha geri at.
bir çoğu lağım faresidir, ciyak ciyak bağırıp ilgi çekme derdindedirler.
sadece fotoğraflarda gülme, hatta mutsuz dur. belki de çağına bırakabileceğin en güzel miras budur.
bazen duymayı unut, bazen sifonun başında dur.
bu bokların nasıl gideceğini düşün ve vakti gelince sifona bas.
mastürbasyondan elleri ve zihinleri kazınmış tiplerden peçetelerini al.
sosyal etkileşimin bir orospuluk olduğunu gör.
hayatları boyunca aileleri tarafından merkeze konulan, paranın da etkisi ile kendisini dünyanın en önemli insanı gören ha bire uydurma hastalığı için hap yutan, zevksiz-akılsız-mantıksız bu insanların yanında zevklerine sahip çık.
entelektüel bakışını tiye alacak olanlar için sifonu çek, ağızlarına peçeteleri tıka.
onların beklentileri yok, paraları var bunu da unutma.
doğu/batı arasında kaybolmuş, beynini batıya hakaretlerini ise doğuya odaklamış insanlardan kaç.
takım elbise giyen, uyurken pijama takımını çeken insanlar hastadır.
içtikleri içkilerle, siktikleri kızlarla, verdikleri erkekler ile övünen tipler ile kuracağın her muhabbet hayatından koca bir kayıp olacaktır.
gençliğin sonucu ya da tecrübe sanılan bu şeyler aslında ruhun erken yozlaşmasıdır.
eğer karşına iyi biri çıkmazsa, bu ortamlarda sonun hiçbir zaman iyi olmaz.
ne olursa olsun kendini de kusursuz sanma, zira ne kadar öğrenirsen o kadar kusurunu da farkedeceksin.
iradeni sıkı tut, hastalıklarını ve noksanlıklarını her yerde anlatma.
planlarını aksatma, acılarının ve anın seni yönlendirmesine izin verme.
ahlaki ve fiziki cesaretini her zaman kontrol altında tut.
yaşın büyüdükçe kuşkuların da artacak o yüzden hayallerinin esiri olma.
utanma duygunu kaybetme, utanmak seni yozlaşmaktan kurtarır.
bir anlık şevk ile tek gecelik günahlara kaçma, bu seni her zaman rezil eder, anlayışlı biri karşısında ise utandırır.
her anlamda sona yaklaştığını farkettiğinde sana kötülük yapanlara iyilik yapayım diye uğraşma!
seni bir kaç kez üzenlere karşı kişisel gelişim zırvalarını uygulayacak değilsin.
sana bunları yakıştırmayanın da üstünü çiz.
kontrol manyağı olma, sana kızan ya da takan birisinin sebebinin haklı olduğun gerçeği olduğunu unutma.
sana bu yüzden, 'ahmaksın,bencilsin,ukalasın,sessizsin,sinirlisin' diyenleri de anlamaya çalışma.
ses tonu, mimikler ve jestler üzerine vakit harca.
bazen sessiz ve sinsi ortamlarda, bunlar çok önemlidir.
en acımasız gerçekler üzerine düşünmemezlik yapma.
hatta ölümünü bile tasarla, yalnızlığını ve dibe vurmuşluğunu hayal et.
ve unutma ki bunları sana anlatan beni bile zamanı gelince unut"
diyeceğim yarın ona ve muhakkak bir denizin karşısında olacağım...