23 Ağustos 2023 Çarşamba

erotika

 eski sevgilim,ben sevgilin.


bazen tam, bazen ise yarı çapım kadar sevişirdik.


petrolde götünü elleyen çocuk kadar cesur değildim bilirsin,

ama en az onun kadar vahşi orospularım da oldu,onları bilmezsin.


en çok güzel mekanlardaki aşk filmlerini severdin, ben sevmezdim.


paris bana göre dünyanın en boktan şehri iken sana çağrıştırdığı amelie romantizmiydi.


ben sana berlin'i oraya yolu düşen oruç aruoba gibi hissettirmeye çalıştım sen bana 'ama nietszche bile sevmişti' demiştin,


ben sana paris'i sartre ve beauvoir arasındaki sikiş ilişkisi ile anlatmıştım sen bana 'ama birbirlerini seviyorlarmış' demiştin,


ben sana new orleans'ı beat kuşağı ile anlatmak istedim, sen hiç oralı olmadın.


sevgili,eski sevgili.


prezervatiflerin bizi savaşlardan ve fakirlikten korumasını beklemediğim için seksten korumasını da hiç istemedim, daha eski sevgiline dönüşmek istemedim,sen bana kızdın ben ise güvenmeni istedim,


ilk defa dilin başka işlevlerini gösterdim sana böylece,


bir çocuk gibi öğrendin tekrar organların ne işe yaradığını.


ama bazen, düşünceler o kadar yoğunlaşırdı ki ya yarı çapım kadar sevişmeye devam ederdik, ya da saatlerce yorardık vücudumuzu sıvılarda.


sevgili, eski sevgili. 


petrolde ki çocuğu biliyorum, şiir okumazdı,yazmazdı o yüzden sana bu kadar sertti.


olmaz dediğinde zorladı seni,kavradı vücudunu.


bir kere öldün,ikincisine izin vermedin.


sevgili, eski sevgili at kafandaki tüm doğum kontrol yöntemlerini.


ruhunun temizliği, vücudunu kontrol eder.


el koyardık isteseydik tüm kurallara, ağzımızda ki ateş ile karnımızdaki ateşin hiç bir farkının olmadığı zamanlarda.


sevgili,eski sevgili,


vücudum yeterince nefes almıyor, hareket etmedikçe eylem de olmadıkça ne erekte işe yarar ne de kendi kendine isyan etmek.


bir ceviz bir de karton üzerine yazılmış protesto sözleri çözer her şeyi.


sevgili, eski sevgili. 


ben eski sevgilin, 


sana anlattığım şehirlerde hiç bulunmadım,


ama sana mısır'ı bile o kadar güzel anlatırım ki, şeritte araba sürerken hayal edebilirsin kendini.


yemekleri o kadar güzel anlatırım ki sana, dudağımın tadı 5 michelin yıldızlı restoran kadar güzel gelir sana.


sevgili, eski sevgili


ne güzel anlaşırdık şiir ile, ne güzel dönüşebilirdim istediğin kişiye, ne güzel benzeyebilirdik ucuz porno film karakterlerine...


eğer benim yalanlarıma inanmasaydın,


eğer bana petroldeki o geceyi anlatsaydın.


hayat dolu olduğumuz için soyunurduk, sevişmek için değil.

20 Ağustos 2023 Pazar

ortak yol/godotu beklemenin absürtlüğü

 benim hikayem,

senin hikayen,

nasıl başladı?

nasıl devam ediyor?

bu konu hakkında benden başka bilgim yok.

ben derken, benliğimin hikayesini ve temelimdeki korkuları, bunların nasıl oluştuğunu ve onlara rağmen nasıl yaşadığımı bilmiyorum.

bir dizi korkular bütünü mü?

bir dizi travmalar bütünü mü anlarım?

yoksa hayatıma aldığım her insandan birer damla korku mu?

yoksa sevinçler bütünü mü?

korkuların,travmaların,acıların ilk başlangıcı yaratılış galiba.

'ağlayarak başladığımız dünyada' diye devam etmeyeceğim.

fakat ilk adımımızı da unutmamak gerekir.

ilk adım...

ya dünyaya olarak anlayın, ya da bir insana, ya da bir fiile....

ilk adımdan sonra, özgürlüğünü kaybettiğin an ile, iradeni kaybettiğin an ile nasıl devam eder insan yaşamına bazen hayret ederim.

bütün düzenini verdiği kararlar ile nasıl teslim eder başkasına şaşar kalırım.

ilk fiilden sonra, ilk yaratılıştan sonra nasıl diğer travmaları da dahil ederiz hayatımıza ve nasıl abartırız acılarımızı, nasıl da var olmayan acıları yüceltir bazı insanlar hiç anlamam.

otobüste durağı kaçıracağı korkusu, 'pardon inebilir miyim?' sorusunun yarattığı anksiyete gibi bazı insanlar ilk adım ve ilk fiil acısından daha öte böyle basit acılar ile anlamlandırmaya çalışıyor hayatlarını.

basit derken acıları hafife aldığım sanılmasın.

zira dünyadaki herhangi bir acı hafife alınamayacak kadar kişilerde büyük olabilir.

eğer schopenhauer okumamış olsaydım, bende bu acılara direnemezdim ve yaşadığım her şey için kocaman çığlıklar atardım.

bende dramasını yapardım acıların.

bende üzülürdüm geleceksel problemlerime.

bende terk edip gidebilirdim oradan acılarımı yüceltip.

bende kendime toz kondurmazdım belki.

bende karakterimi değiştirebilirdim dünya için.

bende dünya ile, insanlar ile 'ortak nokta' bulmaktan kaçardım, isterdim ki 'ben sabit kalayım, karşımdaki değişsin'

oysa insan ile ortak nokta, dünya ile ortak noktadır.

zira birer kirpiyiz ve merhamete ihtiyacımız var.

ne yakın durmalıyız birbirimize ne de uzak durmalıyız.

ne egoya ne iyiliğe ihtiyacımız var, aslolan merhamet ve ortak yol.

"anlaşılmak istenmek/haklı bulunmak istenmek

dobra olmak/patavatsız olmak

eleştirmek/yermek

sevmek/hakaret etmek

uyarmak/otorite kurmaya çalışmak

kötülük/bilinmezlik

yarar/zarar"

bunların ortasını bulmadıkça insan, hazza bağımlıdır.

ve bir insan herhangi bir bağımlılığından vazgeçemiyorsa hayata ve insanlara da uyum sağlayamacak, onlar her zaman değersiz olacaktır.

bu herkesin bir travması olduğu iddia edilen ve narsizmin göbeğinde yaşanılan ortamda bu anlayışlara daha çok ihtiyaç var.

acıda anlam arayan insan ve tek bir acısı yüzünden insanı, dünyayı mahveden insana kendinizden taviz vermeden yardımcı olmaya çalışın.

bu acıların sonu gelmese bile (ki gelmeyecek) yine de el uzatın.

ortak yolu anlamayan insan, bedeninin ve sonu gelmeyen acılarının, 'istemenin' kölesidir.

hayatlarının anlamı 'mutlu olmaktır' bu da narsisizm belirtisidir.

onlara mutlu olmayı değil, gerçeği aramayı öğretin.

hissettiğimiz ve duyumsadığımız dünyanın ötesine geçin, beden ve aklı birleştirip kurtulun size dayatılan mutsuzluklardan.

ve konuşun insanlar ile, içinizde tutmadan, anlatın onlara dayatılan hayatın mantıksızlığını ve toplumun dayattığı kavramlar ile ilişkiler yaşanmaması gerektiğini.

şatonun dışında dolaşmayın, şatonun içine girin.

anlam ya da tatmin, beklenmekte olan godot'nun gelişindedir.

ancak unutmayın ki beckett ertelenen bu anlamı,yani bekleyişi olayın kendisine dönüştürür.

siz de bunu yapmalısınız.

godot'yu beklemenin lüzumu yok artık, olayın içinde olduğunuzu farkedin.

filmde değilsiniz hayattasınız.

vladimir ve estragon birer kitap karakteridir, siz ise 50-60 yıl sonra ölecek kişiler.

beklemek ya da acıda anlam oluşturup drama estirmek hayatınızı toplumsal manada anlamlı kılmayacak, ilişkilerinizi ve benliğinizi daha berbat edecektir.

vladimir ve estragon kutunun içinden ne çıkacağını beklerken hayatı biraz daha anlamlı kıldırırlar kendilerina ama sizin öyle bir şansınız yok.

hayat hiç olmadığı kadar hızlı, hiç olmadığı kadar değişken ve hiç olmadığı kadar acımasız.

vladimir ve estragon nihai bir sondan, anlamdan ve onun tatminsizliğinden korktukları için kendilerini hiç gelmeyeceğini bildikleri bir hedefe bağlamışlardır.

fakat arzu edilen şeye ulaşmakta onun ne kadar boş olduğunu zamanla gösteredebilir.

bu yüzden hayal kırıklığına uğrayan insanların yanında da olun.

ve ne olursa olsun, hayatınızdan ve ilkelerinizden kopmadan 'ortak yol'dan şaşmayın.

elinizden gelenin en iyisi ile, her şeyi yaptığınızı düşündükten sonra merhamet duygunuzun daha fazla sömürülmesine izin vermeyin. 

gece gündüz planlayıp yapmaya çalıştığınız iyilikler, bazıları tarafından kötülük olarak görülebilir. bu durum sizi üzmesin, dediklerim aklınızda olsun.

bu tür insanlar ile bir süre konuşmadıktan sonra, her zaman merhamet duygunuz ağır bassın. 

zira onlar mutsuzluk içinde, hazza ve zevke daha fazla nasıl ulaşabileceklerini düşünen insanlardır 

bazen ne yaparsanız yapın hiçbir işe yaramayacaktır. ne hediye ne de bir söz onları tatmin edecek, ne ortak yol teklifini dinleyeceklerdir ne de sizi değerli hissettireceklerdir.

zira onlar narsisizm ve dünyaya olan kızgınlıklarında, hırslarında da kaybolmuşlardır. 

sizde onlar ile beraber kaybolmayın ve kin beslemeyin. 

şunu unutmayın ki sizin de acılarınız, hayatınız size kutsaldır. 

ve amacımız dünya ile insanları kavramaktır...

deneyimleri reddetmemeniz dileği ile... 

3 Ağustos 2023 Perşembe

kızımın karanlık çağına manifesto

 hiç deniz görmedim.

çok fazla yolculuk yaptım ama bu  yolculuklar hep başkaları içindi.

ya bir arkadaşım için ya da işim için...

bu sebepten hiç fırsatım olmamıştı denizi görmeye.

iki şey istiyordum ölmeden önce, biri denizi görmek biri ise ise silik bir adam olmaktan çıkıp kızıma hayatı anlatabilmek.

yarın ikisini de yapacağım.

belki, uyanabilirsem...

belki ikisini aynı anda yaparım, geçerim bir denizin karşısına, ararım kızımı hem de görüntülü ararım bu kez.

30 saniyelik temel ihtiyaç konuşmaları  yerine bu sefer dakikalarca konuşuruz.

bak derim:

"güzel kızım, geriye dönüp baktığımda 42 yıllık hayatım ne kadar silik geçmiş. iyi arkadaş, iyi çocuk, iyi baba, iyi sevgili oldum ama "iyi" denilen şeyin özünde insanların istediği tip olduğunu anlamadım. 

kendisine çokta güveni olmayan bir adam olarak gelmişim bu yaşa.

kendi yolumu ben mi çizdim? ben mi yarattım inan bilmiyorum.

sen benim gibi olma diye anlatacağım sana bunları. 

kendi dışına çıkmaktan korkma, sınavda kötü not al.

ben sabaha kadar çalıştığım sınavdan kötü not alınca bile sorgulamadım eğitim sisteminin ne kadar boktan olduğunu. 

kurumsal eğitimi o kadar da ciddiye alma, okulu yerini bir çok şey alabilir.

sana vakit kaybettirecek olan, paraya ve siyasetin gücü ile istediğini söyleyen profesörlere aldanma.

matematiği, fiziği başarı sayıp kurumlarına adam toplamaya çalışan bu ezbercilere o kadar da önem verme.

sanat, psikoloji, felsefe bunlara göre boş iş.

sana dayatılan 'okul her şeydir' psikolojisini aş, 'öğretmenler kutsaldır' yalanına inanma.

benim tanıdıklarımın neredeyse tamamı aptaldı.

'mühendis ol' 'doktor ol' 'parayı böyle kazanırsın' yalanlarına da inanma.

zaten itaat etmiyorsan bunlarda zor.

istediklerini yapma, istediklerini yap, kimsenin seni 'kalifiye mi değil mi?' diye ölçmesine izin verme.

kişisel gelişim zırvalarına inanma.

zavallılara umut verenleri dinleme, çok aç kalırsan çek krediyi, gir borca sonra çek tetiği.

doktor olmak istediğini söylemişti bana annen, peki nasıl doktor olacaksın?

özel hastanelere ve polikliniklere, ilaç şirketlerine boyun eğen bir doktor mu?

en iyi notları alıp, o kadar çalışan biri bunlara karşı gelip hayatını riske etmek istemez biliyorum.

onların istediği gibi topluma kazandıracaksın hastaları, ya da kaybettireceksin...

anti depresanlar vereceksin, kendine bağımlı edeceksin.

gerekirse hastalık yaratacaksın, hastalıklar biterse ilaç şirketleri ne hale gelir? ya sen işsiz kalmaz mısın?

sigorta şirketleri ne yapar ya?

bu sevdadan vazgeç bence.

gel hukuk oku diyeceğim ama bu seferde bir katili belki de tecavüzcüyü savunmak zorunda kalacaksın.

neden bir işçinin ya da tecavüz kurbanının avukatı olasın ki?

parası olan yasayı da satın alır.

psikoloji okuma, sosyoloji okuma, felsefeye ise hiç bakma.

insanı anlamanın kime ne faydası var?

toplumun kırılma noktaları kimin umrunda?

seanslardan kazanırım diyorsan o da ayrı...

benden belki de dezavantajlı olduğun en önemli konu ise, senin çağın daha küçük bir karanlık çağa benziyor.

bu konuda dünyayı donduramam ama sana yine bir şeyler diyebilirim.

sosyal medyada her gün nasıl olması gerektiği ezberletilmiş tipler, herkes gibi olan bireyler, herkes gibi giyinenler, nerede yemek yemen gerektiğini söyleyenler ve seksiliğini öne çıkarman için yapılan baskılar...

eğer bunların aksine bir hayat yaşarsan, onlara özenmeden durursan, onlardan geri kalırsan sana insan eti yiyen bir yamyam muamelesi yaparlar.

insan doğasını kabul etmen, onlar için medeniyet dışı bir davranıştır.

ishal olmuş ağızlar karşısında diren, içki /sigara sana artık farz kılınmış gibi yapanlardan uzak dur, ne kadar durabiliyorsan...

hayattaki boşluğunu; ruj, rimel, pudra, fondöten, far, kapatıcı ile doldurmaya çalışanlardan kaç.

onlar hakkında hiç konuşmak bile istemezdim ama onların benim hakkımda konuştuğuna eminim, vasat orospular.

cinselliğin medeniyet ile eşdeğer tutulduğu çağ, karanlık çağ...

ailelerinden utananların, sevgililerini bir yarış haline sokmak için her yerde yazdıkları çağ.

sadakatin yok olduğu, güzel bir ilişkinin tuhaf karşılandığı, çorap değiştirir gibi flört değiştirilen karanlık çağ...

bu çağa teslim olma kızım diren!

kimsen ile övünme, gördüklerine aldanıp yakınlarını kimse ile kıyaslama.

gucci elbise giyen, prada ayakkabı giyen, michelin yıldızlı restorantlarda yemek için aylarca bekleyenlerin hayatlarını yaşadıklarını sanma.

hepsinin bir köle olduğunu bil, ortamı ile var olan ve ortamdan para kazanan bu mastürbatörler seni üzmesin.

uyuşturucu bağımlıların yaşadığı hayattan farksızdır onlar, ekseriyeti de uyuşturucuya meyillidir zaten. 

erken boşalmanın esirleri...

bizim arkanda olduğumuzu ve ne kadar paramız varsa çarçur edebileceğini, sana o hayatı da sunabileceğimizi bil.

'hepimiz bir aileyiz' diyenlerden uzak dur, onların en yakın akrabaları en çok hissesi olanlardır.

hele bir zengin sivil toplumdan, yardımlaşmadan bahsediyorsa 2 adım daha geri at.

bir çoğu lağım faresidir, ciyak ciyak bağırıp ilgi çekme derdindedirler.

sadece fotoğraflarda gülme, hatta mutsuz dur. belki de çağına bırakabileceğin en güzel miras budur.

bazen duymayı unut, bazen sifonun başında dur.

bu bokların nasıl gideceğini düşün ve vakti gelince sifona bas.

mastürbasyondan elleri ve zihinleri kazınmış tiplerden peçetelerini al.

sosyal etkileşimin bir orospuluk olduğunu gör.

hayatları boyunca aileleri tarafından merkeze konulan, paranın da etkisi ile kendisini dünyanın en önemli insanı gören ha bire uydurma hastalığı için hap yutan, zevksiz-akılsız-mantıksız bu insanların yanında zevklerine sahip çık.

entelektüel bakışını tiye alacak olanlar için sifonu çek, ağızlarına peçeteleri tıka.

onların beklentileri yok, paraları var bunu da unutma.

doğu/batı arasında kaybolmuş, beynini batıya hakaretlerini ise doğuya odaklamış insanlardan kaç.

takım elbise giyen, uyurken pijama takımını çeken insanlar hastadır.

içtikleri içkilerle, siktikleri kızlarla, verdikleri erkekler ile övünen tipler ile kuracağın her muhabbet hayatından koca bir kayıp olacaktır.

gençliğin sonucu ya da tecrübe sanılan bu şeyler aslında ruhun erken yozlaşmasıdır.

eğer karşına iyi biri çıkmazsa, bu ortamlarda sonun hiçbir zaman iyi olmaz.

ne olursa olsun kendini de kusursuz sanma, zira ne kadar öğrenirsen o kadar kusurunu da farkedeceksin.

iradeni sıkı tut, hastalıklarını ve noksanlıklarını her yerde anlatma.

planlarını aksatma, acılarının ve anın seni yönlendirmesine izin verme.

ahlaki ve fiziki cesaretini her zaman kontrol altında tut.

yaşın büyüdükçe kuşkuların da artacak o yüzden hayallerinin esiri olma.

utanma duygunu kaybetme, utanmak seni yozlaşmaktan kurtarır.

bir anlık şevk ile tek gecelik günahlara kaçma, bu seni her zaman rezil eder, anlayışlı biri karşısında ise utandırır.

her anlamda sona yaklaştığını farkettiğinde sana kötülük yapanlara iyilik yapayım diye uğraşma!

seni bir kaç kez üzenlere karşı kişisel gelişim zırvalarını uygulayacak değilsin.

sana bunları yakıştırmayanın da üstünü çiz.

kontrol manyağı olma, sana kızan ya da takan birisinin sebebinin haklı olduğun gerçeği olduğunu unutma.

sana bu yüzden, 'ahmaksın,bencilsin,ukalasın,sessizsin,sinirlisin' diyenleri de anlamaya çalışma.

ses tonu, mimikler ve jestler üzerine vakit harca.

bazen sessiz ve sinsi ortamlarda, bunlar çok önemlidir.

en acımasız gerçekler üzerine düşünmemezlik yapma.

hatta ölümünü bile tasarla, yalnızlığını ve dibe vurmuşluğunu hayal et.

ve unutma ki bunları sana anlatan beni bile zamanı gelince unut"


diyeceğim yarın ona ve muhakkak bir denizin karşısında olacağım...