Sevgili blog.
Bir süredir hayatın zorlaşması üzerine düşünüyorum.
Hayatımızı kim zorlaştırır? Kendimiz mi? Dış etkenler mi? Yoksa hayatın kendisi mi olgu olarak zor olmak zorundadır?
2 temel problem var aslında. Bunların birincisi sanırsam iletişim.
İnsanlar ile özgürce iletişim kuramamak bizi bizden uzaklaştırıyor.
Özgür iletişim ise insanları bizden uzaklaştırıyor.
Örneğin hayatım boyunca istediğim kişiye istediğim şeyleri söyledim. X kişinin çok saygı duyulan bir kişi olması pekte umrumda olmadı.
Ya da ona bunu söyledikten sonra başıma gelebilecek olan şeyler.
Tarih okurken ikinci sınıfta bölüm başkanımız ile tartışmıştık ve daha sonrasında sosyoloji okumaya başlamıştım. Bu hayatımın en doğru kararıydı.
Hayat çerçevemi böyle çizdim. Beni tanıyan herkes bu huylarımı bilir ve 'Emirhan' denilince kafalarında bir karakter oturur.
Fakat bazı arkadaşlarım bırakın hocaya karşı çıkmayı kendi isteklerini bile söyleyemiyorlardı. Şimdilerde bir çoğu mutsuz mezunlar olarak hayatlarına devam etmekte ve yaşadıkları tramvaları hâlâ atlatamamaktadırlar.
Sadece bu değil. İletişimde kendimizi ifade edemediğimiz sürece büyük bir özgüven kaybı da yaşıyoruz.
Bu özgüven kaybı ise karşımızdaki vasıfsızların bizim üstümüzde yer almalarına dahi sebep oluyor ve böylece hayatı zorlaştırıyoruz.
İletişim kopukluklarını en iyi gözlemlediğimiz alan ise muhakkak ki içinden geçtiğimiz covid dönemi ve siyaset meseleleri.
Siyasetin en yoğun olarak hissedildiği şu dönemde ki olumsuzluklara ses çıkarmayan herhangi birini görünce ciddi manada midem bulanıyor.
'Ben apolitiğim' 'ben devlet ne derse onu yaparım' arasındaki ayrımı anlayamıyorum.
Örneğin İlber Ortaylı gayet iyi bir akademisyen. İyi bir tarihçi ve iyi bir bilmem ne.
Fakat 'Bir Ömür Nasıl Yaşanır?' kitabındaki görüşleri tam bir delilik.
'25 yaşına kadar x kadar dil öğrenin. Şurayı şurayı görün edin' gibi tavsiyeler şu dönemde bizim gibi gençler için inanılmaz derece de imkansız görünüyor.
Bu abimiz bu görüşlerini söylerken kendi artılarını da bir yana bırakıp insanların hayatlarını kendi hayatı ile benzer görüyor herhalde.
Yine şu dönemde bunları söylerken hiçbir siyasi kurumu da eleştirmemesi cabası.
Yahu madem bu kadar sözün dinleniyor neden birşeyler söylemekten cekiniyorsun be hocam?
İstanbul'un canına okudular diyorsun ama gidip Binali ile hem de seçim döneminde ponçik ponçik İstanbul gezi videoları çekiyorsun :')
Tabi ki bu durumu 'Ya o adam da siyaset yapmasın' diye yorumlayanlar var.
Böyle bol keseden tavsiyeler veren bir adam kusura bakmayın da biraz siyasete müdahil olmak zorunda.
Hayatımızı zorlaştıran temel unsurlardan biri de işte Ortaylı örneğinde olduğu gibi insanlara dayatılan 'ben böyleyim herkes başarabilir' algısı.
Üstelik zorluklar hakkında konuşmadan.
Kadir Mısıroğlu ise Ortaylı'ya zıt olarak görüşleri yüzünden hapis yatmış ve (ideolojik bakmayın) görüşlerini son nefesine kadar savunmuş, hayata müdahil olmuş bir adamdır.
Bilgisi ise Ortaylı ile kıyaslayınca uçlar kadar farklıdır.
Biri kendi ve kendi gibilerin gerçekleri için konuşup uğruna ceza dahi alırken biri ise üst perdeden bilgisi ile kendi hayat görüşlerini onu dinleyen milyonlara motivasyonsuzluk aşılayacak şekilde aktarmıştır.
Peki hangisinin yaptığı daha mantıklıdır? Bunu siz okuyuculara bırakıyorum.
Fakat bu iki iletişim şeklide doğrudur diyemem.
Her ideoloji taban düşünülmedikçe savunulduğunda her zaman problemli bir hâl alır.
İster lgbt,ister akp, ister bilmem ne...
Hepsi savunucularının elinde birer zehre dönüşmekte ve bizim ilgimiz olmasa bile bize bir şekilde dönmekte.
İletişim dışında diğer bir problem ise zengin olmak ve hayatı kolaylaştırmak muhabbeti.
Zengin olmanın hayatı kolaylaştırabileceğini sanmıyorum.
Coin muhabbeti bizim gibi fakirler için gayet zengin olma fırsatıydı. Fakat ne oldu? Bunu da kaçırdık :)
Üstelik ilk zamanlar bu kadar değerlenecegini bile bile...
İşte burada iletişimden ve toplumsallıktan farklı olarak zengin ol(a)mamanın bireysel problemler ile de ilgisini görebiliyoruz.
Zengin olunca ise iletişim problemimiz belki bazen daha çok artıyor.
Bu seferde buradan eksi yiyoruz.
Geçmişte ki yazılarıma baktığımda şuanki halimden daha depresif olduğumu fark ediyorum. Bunun sebebinin ise o dönemdeki bazı varoluşsal problemler ve iletişimdeki eksiklik olduğunu fark ediyorum.
Şimdi de aynı şekilde varoluşsal bir takım sorunlarım olsa da kendi hayatımın nasıl ilerlemesi gerektiği kararını verdikten sonra bu sorunları biraz da olsa azalttım.
Çizgimden sapmadan,istediğimi yiyerek,istediğimi giyerek ve istediğimi okuyarak güzel bir hayatın içinde buldum kendimi.
İletişimim güçlendi, biraz kitaplar iş yaptı ve şimdi kendi çizgimde bazen yalpalayarakta olsa ilerliyorum.
Özgürlüğün tadına varamamakta hayatımızı zorlaştıran diğer bir problem.
Bu konu hakkında uzun uzun yazmıştım. Özgürlük nedir,irade nedir,insanların bize karışması,elalem psikolojisi vs.
O yüzden burada ondan bahsetmeyip aleni günlüğümu sonlandıracağım.
Görüşmeler üzereee efendimmm!