Arkadaşlar merhaba yazıya geçmeden önce, bu yazıyı okuduktan sonra bir süre ikinci kitaba hazırlanacağım için paylaşım yapamayacağım gibi duruyor, biraz birikim yapmam gerek :)
İyi okumalar...
Gece yatağımızda
yatarken çok farklı bir sabaha uyanacağımızın farkında değildik.
Ay, güneşi
kovalarken ve güneş yavaşça ondan kurtulurken, sabah haberlerinde spikerin ağzından
çıkan bir cümle bizi evlerimize hapsetti.
Foucault
yaşayıp bu çağı görseydi, herhalde birde aynı bakış açısı ile 'Virüsün Tarihi'
kitabını yazar ve bu virüsün insanları nasıl değiştirdiğini,devletlerin bizi
nasıl kontrol ettiğini ve diğer kitaplarında anlattığı gibi nasıl da robotlaştığımızı
çok güzel bir şekilde gösterirdi.
Virüsten
önce başlayan savaşlar,gariban mültecilerin yaşadıkları,çevreye verilen
zararlar...
Hepsi
görünmeyen bir şey ile yok olmuştu?
Peki bu
görünmeyen şeyden korkarak kaçan insanoğlu görünmeyen diğer şey olan ve
hakikatin sahibi olan Rabbin emirlerinden nasıl olur da kaçıyor ve gizlendiğini
sanıyordu?
Dünya
sadece görünmeyen ancak laboratuvarlarda gözlenen bu virüsün yanında görünmeyen
diğer şeylerden de muzdaripti.
Sevgi,saygı,aşk,hasret,özlem...
Bu güzel
duyguların yerini artık maddi kaygılar almıştı.
Nietszche'nin
yıllar önce yazdığı 'Güç İstenci' artık tekrar üzerine düşünülmesi gereken bir
konuydu. Öyle ki, yazar bile bu kadarını tahmin etmemiştir.
Tüketim bu
virüsle beraber zirvesini yaşıyor,insanlar kendilerine yeni kimlikler yaratıyorlardı.
Kimi
kendini geliştirmeye adarken, kimisi ise daha çok bencilleşiyor ve tüketim
toplumunun getirdiği endişeler ile kimseyi düşünmeden stok (lar) yapıyordu.
Bulutsuzluk
Özlemi'nin o meşhur şarkısı 'Üretmeliyim,üretmeliyim,üretmeliyim' diye başlar
ya şimdilerde o şarkıyı bir de 'Tüketmeliyim,tüketmeliyim,tüketmeliyim' diye
okumalı.
'Peki
Emirhan, bu virüs bize hiç bir şey mi öğretmedi?' diye soracak olursanız bende
size 'Öğretti' derim.
Bir ihtiyarın
yalnız kalma acısını öğretti,
Zindanda ki
bir suçlunun özgürlüğe susamasını öğretti,
Ali
Şeriati'nin şu dizelerini hatırlattı tekrar:
“Ey özgürlük!
Seni
seviyorum.
Sana muhtacım.
Sana aşığım.
Sensiz yaşam zordur.
Sensiz bende yokum.
Varım, ama ben yokum.
Yani o var olan ben değilim.
Ben, sensiz boş, anlamsız, şaşkın, avare,
ümitsiz, kalpsiz,
ışıksız, tatsız, beklentisiz, intizarsız,
beyhude yani bir hiç olacağım."
İyilerimiz
için paylaşmanın değerini öğretti,
Köşemizde
oturan unuttuğumuz Hacer teyzeyi hatırlattı,
'Çocukların
sesleri ne kadar güzelmiş halbuki' dedirtti,
Oturup
düşündürttü, okutturdu, yazdırdı.
Ama en
güzeli de evdekileri hatırlatıp 'Dil' ile iletişim kurmayı sağladı.
Sana eski
bir sevgili gibi bakıyorum Covid.
Bazen
teşekkür ediyor, bazen ise hiç hatırlamak istemiyorum.
"Bazen teşekkür ediyor, bazen ise hiç hatırlamak istemiyorum." Cümlesi... İç sesimin yansımasıydı sanki. Tek kelimeyle muhteşem bir yazı 👏🌸💜
YanıtlaSil