Emine Akçay.
26 yaşındaydı.
Bir genç kadın olarak güzel umutlar ile bir adamla evlendi. 2 tane çocuğu oldu.
Soğuk bir kış gününe uyandı.
Çocuklarını sevdi, başlarını okşadı mutfağa gitti ve çocuklarına belki güzel bir kahvaltı hazırladıktan sonra onlar ile oynadı.
Ama mevsim kış olduğu için hava oldukça soğuktu.
Sobayı yakmak için kalktı fakat odun olmadığını farketti.
Elinde avucunda bir miktar para ile oduncuya gitti.
Odun istedi fakat oduncu o paraya odun alınamayacağını söyledi,ısrar ile bir miktar odun aldı ve evine döndü.
Ama o odunlar da ne kadar uğraşsa yanına başka bir şeylerde atsa yanmadı.
Çocuklarını battaniyeye sardı ve kendisi başka bir odaya geçti.
Oğlu İsa'yı yanına çağırdı ve eline bir fön makinesi vererek 'Oğlum bunu al kardeşin ile ısının biraz' dedi.
Daha sonra genç yüreği buna daha fazla dayanamayıp tavana bir ip asarak intihar etti.
İbrahim...
03.01.2020
Dünya yaklaşık 4,5 milyar yaşında.
Milattan beri 2020 yıl geçmiş.
Gece olmuştu. İbrahim arkadaşları ile konuştuktan sonra 'Allaha ısmarladık' deyip kalktı gitti.
Sakladığı yerden battaniyesini aldı.
Her gece uyuduğu dükkanın önünde durdu,kendine baktı.
Saçı,sakalı birbirine karışmıştı ama yiyecek yemeği zor bulduğu için bir de onları kestirmek için para ayıramazdı.
Tabutta Rövaşata'da ki 'Mahsun' gibi bir karaktere benzetiyorum ben İbrahim'i.
Hatta belki ondan daha masum.
İbrahim uyudu çok güzel rüyalar gördü.
Bir ara battaniyesi açıldı,üstünü örttü.
Sabah oldu olmasına ama İbrahim o soğuktan donmuş ve bir daha hiç uyanamamıştı.
Ünzile Türkmen...
Dans,Eğlence ve Gezmek onun genlerinin ortak noktasıydı.
Kapalı bir hayat ve üzülmek ona göre değildi.
Hayat ne verirse onu başının üstünde karşılıyordu.
Bir 'Çingene'nin ortak özellikleri bunlardır.
Sırf bu yüzden belki ne iş bulabildiler ne de barınacak bir yer.
Bu isimsiz insanları öldükten sonra tanıyoruz zaten.
Öldü ve bir milletvekili öyle geldi.
Ünzile'de çadırda donarak öldü...
Ayaz Bebek...
Gözlerini açtı bu acılar ile dolu dünyaya.
Daha annesi ona neler öğretecekti.
Annesi ile beraber büyüyeceklerdi çünkü annesi de daha 21 yaşındaydı.
Babası askere giderken belki gözü arkada kalmadan 'Çocuğuma devlet bakar' düşüncesi ile gitti.
Dün gece annesi Ayaz'ı öpüp,koklayıp uyumuştu.
Ayaz'da aynı şekilde huzurla annesine verdiği gülücükle uyumuştu.
Ev naylon kaplı,camları kırık bir ev olduğu için soğuk giriyordu.
150 lira kira veriyorlar,odunu bulurlarsa yakıyorlardı.
Kağıt topladıkları için sobayı bunlar ile geçici olarak tutuşturuyorlardı belki de.
Annesi sabah olunca bebeğini emzirmek için kalktı,yanına gitti.
Ama Ayaz bebek bir daha süt emmedi.
Evin kötü durumundan dolayı Zatürre olup öldü daha 40 günlüktü.
Geriye annesinin çaresiz bakışları kaldı.
A.Y...
Daha adını soyadını bile öğrenememişken bu hayat bizden birisini daha götürdü gitti.
Çocuklarına çikolata almak için girdiği markette parası olmadığını farketti belki.
Belki sabah kalktığında işe gitmek için hazırlandı ama bir işi olmadığını hatırladı.
Son çare oradan oraya koştu iş için.
Bir görüşme daha,bir görüşme daha.
Sonunda dayanamadı 'Çocuklarım aç' dedi ve kendini bugün valiliğin önünde yaktı...
Geriye bu fotoğraf kaldı
Cemal Can...
20.09.2002
Yaşandı unutuldu.
Her baba gibi 'Oğlum büyüyünce büyük adam olacak' umuduyla çocuğunu bir sabah okula yazdırdı.
Okula getirdi,sırasına oturttu ona ne yapacağını tembihledi.
Oğlunun önlüğünün küçük geldiğini farkettiyse de ona 'Biraz daha idare et yavrum' dedi.
Ama daha sonra gelen kitaplar için para isteği,araç gereği derken babanın gözüne uyku girmemeye başladı.
O ilk anda ki okul sevincinden geriye bir şey kalmamıştı.
Oğlunun adını 'Ömür' koymuştu.
Bir apartmanda kapıcılık yapıyordu kıt kanaat anca geçiniyordu.
Toplumun ona dayattığı 'Güçlü Baba evini geçindirir,çocuğunu açıkta bırakmaz' baskısı yüzünden uyuyamadı.
Geriye "Ölümümden kimse sorumlu değildir. Çocuğuma kitap ve okul önlüğü alamadım. Ona iyi bakın" yazdı ve ömrünü Ömür'e adadı.
Çocuğu babasının arkasından 'Babam için büyük adam olacağım ve kitap alamayan çocuklara kitap alacağım dedi"
İnanın bana şu son 4 yıldır bire bir şahit olduğum fakat medyaya yansımayan bir çok yoksulluk hikayesi var.
Düzenli olarak yardımlar yapılan bir toplulukta gönüllü çalışıyorum ve o medyaya yansımayan hikayeler daha can alıcı.
Kocasının ölümü ile kendisine gelemeyen,konuşamayan kadın.
Irak'tan Türkiye'ye günlerce yürüyerek gelen yolda çocukları ölen insanlar.
Beslenme yetersizliğinden hasta olan,ölmek üzere olan çocuklar.
Tuvaletten daha küçük yerlerde idare etmeye çalışan üstüne engelli olan genç.
Bunların hepsini gözümle gördüm,acılarını hissettim.
Bize hep 'Başarılı' insanların hikayesi anlatılır,televizyonlarda onu izleriz 'TED X' gibi sözde gelişim hikayelerinde düzenbazlıklar ve realiteden uzak gerçekler izleriz.
"Bir tarafta açlık ve yoksulluk bir tarafta şatafat varsa burada bir sorun var demektir."
Burada uzun uzadıya anlatamayacağım fakat belli süredir topladığım ve severek takip ettiğim 'Hafıza Kaydı' ekibinin de oluşturduğu yoksulluktan ölen intihar eden insanların haberlerinin bir kısmını aşağıya tarihe bir ibret vesikası olarak bırakıyorum;
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------
-Mersin’de minibüs şoförlüğü yapan 35 yaşındaki Hüseyin Kabadayı, 9 Şubat 2015’te evinde bulunan av tüfeğiyle intihar etti. Çevresine 20 bin TL borcu olan Hüseyin Kabadayı, bu miktarı ödemek için yaptığı kredi başvurusunun reddedilmesi üzerine bunalıma girdi. Ölmeden önce yazdığı notta sevdikleri için hiçbir şey yapamadığından bahsediyor ve onlardan özür diliyordu.
-2,5 aylık Kübra, 17 Ocak 2011’de Samsun’un Tekkeköy ilçesinde beslenme yetersizliğinden ötürü hayatını kaybetti. Kübra’nın babası Murat Bakırcı 2008’de üzerine vinç düştüğü için sakat kalmış ve sakatlığından ötürü çalışamaz hale gelmişti. Kübra’nın annesi Necla Bakırcı ise Kübra’dan önce 5,5 yaşındaki kızı Kumru’yu da kaybettiğini ve dilenerek geçindiklerini söyledi. Necla, temel besinlerden yoksun kaldıklarını, vücudunun Kübra’yı besleyecek sütü dahi üretemediğinden bahsetti. Kübra açlıktan ölmüştü, durum Necla’nın anlatımıyla şöyle özetleniyordu: “Bebeğim açlıktan, parasızlıktan öldü. 2 çocuğum daha var. Onlar da aç. Ekmek almaya paramız yok. … Mecburum dilenmesem tencerem kaynamıyor. Çocuklarım ne yiyecek? Dilenerek aldığım parayla tencere mi kaynatayım, çocuklarıma bez mi alayım, ölen kızıma mama mı alayım? … Sütüm yok. Çayla insanın sütü olur mu? İki günden beri tenceremde yemek yok. Komşularım bir tabak yemek getirecek de çocuklarım yiyecek.”
-40 yaşındaki Hacı Oruç, Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde seyyar satıcılık yaparak geçimini sağlıyordu. Eşi Edibe Oruç ve kendisinin 4 tane çocukları vardı. Eşinin aktardığına göre, 15 Ağustos 2010’tarihinde iftar vaktinde eve geldiğinde yemekte ne olduğunu sordu. Edibe Oruç’un evde yemek yapabilecek bir şey olmadığını söylemesi üzerine başka bir odada kendini asarak intihar etti.
-Suriye’deki savaştan kaçan ve Ankara’nın Dikmen vadisinde bir naylon çadırda hayatlarını sürdürmeye çalışan Sonay Said ve Hasan Said’in henüz 36 günlük kızları Ebru, 28 Ocak 2016’da -20 derece soğuk olan havada donarak öldü. Suriye’den geldikten sonra kağıt toplayıcılığı yaparak hayatını sürdürmeye çalışan aile, kağıt toplama işine getirilen düzenlemeyle bu işlerinden de oldular. Dolayısıyla, soğuk hava koşullarında yakacaklarını temin edemeden yaşamak onlar için daha da zor hale geldi.
-48 yaşındaki Emine S., 18 yaşındaki oğlu Soner Semih S. ile 16 yaşındaki kızı Özlem S.’yi dershaneye yazdırdı; ancak şoförlük yapan kocasıyla birlikte dersaneye olan 5 bin TL borcunu ödeyemedi. Dershane yönetiminin senetlerde imzası olan Emine S.’yi mahkemeye vermesi üzerine tutuklandı. Annesinin kendisi yüzünden cezaevine girdiğini düşünen ve bu yüzden bunalıma giren Soner Semih S., 2 Nisan 2010’da Fethiye’deki evinde, tıpkı Ashleigh Bowes gibi, bu duruma daha fazla dayanamayacağını yazdığı bir not bıraktıktan sonra kendisini balkondaki demir çardağa bağladığı iple intihar etti
-6 çocuklu Çelik ailesi, Aksaray’da çöpten hurda toplayarak geçimlerini sağlıyorlardı, öğünlerini ise çoğunlukla çöpten buldukları yiyeceklerden hazırlıyorlardı. 20 Kasım 2006’da 14 yaşındaki Aşire Çelik ve kardeşi Kadir Çelik, çöpte açılmamış bir paket salam buldular. Ertesi sabah kahvaltıda bu salamdan yiyen 52 yaşındaki baba Elvan Çelik, 48 yaşındaki anne Raziye Çelik, 25 yaşındaki Makbule Çelik, 20 yaşındaki Serpil Çelik ve evde bulunan torunlar 2 yaşındaki Raziye ve 6 aylık Muhammed ile birlikte hastanelik oldular. Elvan Çelik hayatını kaybetti. 14 yaşındaki Aşire Çelik’in anlatımına göre olay şöyleydi: “Babam hasta olduğundan işe çıkmıyordu. Evde diğer herkes, el arabalarıyla çöplerden hurda toplarız. Kadeşim Kadir'le eve gelirken, Fatih Mahallesi'nde bir alışveriş merkezinin karşısındaki çöpte paketi açılmamış salam bulduk. Salamı aldık. Sabahları kahvaltıyı ben hazırlarım. Yine ben hazırladım. Salamı da sofraya koydum. Ben sofraya biraz geç oturdum. Ben gelene kadar salamı bitirmişler. 'Neden bana bırakmadınız' diye uzun süre ağladım. Kahvaltıdan bir süre sonra babamın midesi bulandı. Kustu. Zaman zaman çöpten çıkan yiyecekleri yerdik. Hiç böyle olmamıştı.”
-35 yaşındaki Ender Ertekin, 2 Mart 2007 tarihinde Eskişehir’deki bir köfteci dükkanından parası olmadığını söyleyerek köfte-ekmek istedi. Para almadan isteğini yerine getiremeyeceğini söyleyen dükkan sahibini tehdit etti ve hazır bulunan köfte-ekmeklerden ikisini alarak uzaklaştı. Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından gasp suçundan 5 yıl cezaya çarptırıldı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder