18 Haziran 2018 Pazartesi

Menzil Hanedanlığı Siyaseti ile Tasavvuf ve Nakşıbendilik Kitabı Üzerine


Tekrardan merhaba;

Normalde uğraşlarım sebebi ile bildiğiniz gibi sık sık yazamıyordum.

Fakat geçmiş dönemde yazdığım ‘Menzil,İsmailağa ve diğer şirk baronları’ adlı yazımın sonunda bu serinin devam edeceğinden bahsetmiştim o yüzden ilk önce o yazımı şu linkten okumanız daha iyi olacaktır;

http://muhafazakarolmayanblog.blogspot.com/2017/09/menzilismailagasuleymanclar-ve-diger.html

Çünkü bunu okumadan okumaya geçerseniz bir çok şeyin altının boş olduğunu düşüneceksiniz,sonra bir çok soru ile uğraşmaya üşeneceğim.

Hadi canım,hadi gülüm.

Bu yazının birden bire aklıma ‘Aaa şöyle bi yazım vardı lan söz vermiştim insanlara’ demekle gelmediği aşikar.

Peki bu yazı aklıma uzun süre sonra nasıl geldi?

Başlıktan da anlaşılacağı gibi yakın zaman içerisinde Semerkand 20.yılına özel ‘TASAVVUF VE NAKŞIBENDİLİK’ adında bir kitap çıkardı.

Bende bu kitabı geçtiğimiz aylarda edindim fakat kritiğini yapmak daha nasip oldu.

Bu döneme denk gelmesi benim için daha iyi oldu aslına bakılırsa.

Çünkü kitabın içinde ‘İnfak,Zenginleşmeyin,Siyasetin içine girmeyin’ cümleleri bol bol kullanılıyor.

AK Parti’yi desteklemelerini açıklaları da biraz tuz-biber oldu diyebilirim.

Şirk unsurları yine cabası tabiki J

Peki bu cemaat gerçekten zühd içinde mi? Gerçekten de siyaset ile alakaları yok mu?

Siyaset işine girmeden önce kitabın içindeki şirk unsurlarından bahsetmek istiyorum. Eğer konunun siyasi alanı ile ilgileniyorsunuz o biraz aşağıda güzel belgeler ile kalacak J

Haa aklıma gelmişken bunu da buraya bırakayım yahu baya komiğime gitmişti :D



Kitabın daha ilk başlarında (ki kitabın dayanamayıp sadece ilk 150 sayfasını okudum,sonraki 100 sayfanın içeriklerini diğer yazımda anlatmıştım) bir ton şirk unsuru,kurana aykırı cümleler göze çarpıyor.

Mustafa Bahadıroğlu adlı abimizin yazdığı makalede 22-23.sayfa arasında anlatılan bir durum var.

Bu durumu özetlemek gerekirse konu şu ‘Akaid,Fıkıh ve Tasavvufu reddeden dinden çıkar,bunları çıkardığınızda din eksik kalır.’

Yani bu abimizin dediğine göre Kuran dışında yer alan bu kaynaklarıda kabul etmeliyiz.

Peki hangi fıkıhı kabul edeceğiz? Hanefi,Şafii,Hanbeli,Maliki hepsi birbirinden farklı haramlar koyuyorlar,hepsi kafasına göre bir şeyler farz ilan edip bir şeyleri vacip olarak dayatıyorlar.

Örneğin ‘Deniz ürünleri’nin her türü Kuran’da helal kılınmışken Şafii haram diyebiliyor.

‘Abdesti bozan şeyler’ Kuran’da gayet açıkken mezhepler bunları 12,3,5,8 olarak alabildiğine arttırabiliyor,eksiltebiliyor.

Bana namaz kılmayanın öldürülmesi,dinden çıkanın öldürülmesi gerektiğini söyleyen fıkhı REDDEDİYORUM/REDDEDİYORUZ.

Kuran ibadetler konusunda gayet açıktır.

Yine diğer bir bahsettiği şey ise ‘Tasavvufun reddedilmesi’dir.

Evet içerisinde yukarıdaki resimdeki gibi bir ton aptalca şey barındıran,vahdeti vucud gibi açık bir saçmalığı savunan,insanları pasifize eden bu ilmi (!)de reddediyoruz.

Bu sözde ilmin öncülerinden bir kaçının sözüne bakalım Kuran ile çelişip çelişmediğine siz karar verin.

CELALEDDİN RUMİ

--------------------------

-Mesnevi Vahiydir. -Mesneviye temiz kişiler dokunabilir (Vakia 79’da Allah benzerini Kuran için söyler)

-Ormanlar Kalem,denizler mürekkepte olsa mesnevi bitmez (Lokman 27’de Allah aynısını Kuran için söyler)

-Tanrı dedi ki:Veliler benim çocuklarımdır. (Allah’ın böyle bir şey söylediğinden haberi var mı?)

-Kadınların dediklerinin tersini yapın,reyine güvenmeyin.

İBN ARABİ

--------------------------

-Füsusul Hikem’i bana peygamber verdi.

-Tek gerçek bilgi sadece keşif ve ilham ile edilinebilir. Akıl ile edinilemez.

Yine İbni Arabi halkı ikiye ayırıp bir kısmının Havas ilmine sahip olduğunu ve Kuran’daki gizli hakikatleri anlayabileceğini diğer insanların ise avam olduğunu ve bu sırları anlayamayacağını söylemektedir.

Peki buna göre İbni Arabi’nin Ali İmran Suresi 7.ayete göre kalbinin sakat olma ihtimali nedir?

Müteşabih ayetler ile ilgilenen,onlara bir sır yükleyenin halini Allah bu ayette halini anlatmıştır.

Yine Musa peygamber ile görüştüğünü söylemesi ayrı bir olaydır.

Fakat beni en çok şoka uğratan şey ‘Vahdeti Vücud’ sapıklığını iyice sindirmemiz için verdiği kadın örneğidir.

Ona göre cinsel birleşimde Allah her zaman kadın kılığına girer. Yani afedersiniz ama Allah ile ilişkiye girmiş olursunuz işte bu yüzden de gusl almamız gerektiğini söyler bu abimiz.

Yine şok eden cümlelerinden biri de ‘Nebilik makamının derecesi Resulun üstünde ve velinin altındadır’ cümlesidir.

Yani İbn Arabi’ye göre sıralama Veli>Nebi>Resul’dur.

Kuran’da ‘Veli’ kelimesi neredeyse olumlu anlamda kullanılmaz ama bu abimiz bu sıfatı nebi ve resulunde üstüne koymuştur.

Bu konuyu fazla uzatmak istemiyorum daha önce yeterince anlattığımı düşünüyorum.

O yüzden sıradaki konuya geçelim.

Mustafa Bahadıroğlu dediğimiz adama göre kitabın da 24.sayfasında görebileceğiniz üzere bazı tasavvuf büyükleri gayptan haber verebilir:

“Tasavvuf,varlık aleminden bahsederken kimi zaman gayb alemiyle ilgili bazı bilgiler de verir. Gaybi bilgiler ayet tve hadislerin yanı sıra keşfe,ruhi tecrübelere ve hale de dayanan bilgilerdir. Özellikle “Ricalü’l Gayb” denilen gayb erenleri,kutub ve gavs gibi manevi tasarruf sahipleri bu konuda söz söyleyen kimselerdir”

‘Kutup ve Gavs’ tanımını yukarıda en başta linkini verdiğim yazımda açıklamıştım.

Yukarıdaki cümleye göre bazı adamlar gaybtan haber verebilirler.

Peki Kuran bu işe ne diyor?

Yahu Kuran’da bırakın bu adamlardan bahsetmeyi açıkça peygamberin bile Gayp hakkında bilgi veremeyeceği ‘Gayp’ kelimesinin geçtiği her ayette vurgulanıyor.

Hatta peygambere özel olarak ‘Gaybın hazineleri benim yanımda değildir ne kendime ne de size ne olacağını bilemem’ dedirtiyor.

Ama dini keyiflerine göre kalıptan kalıba sokan,Allah’a söylemediği şeyler söyleten bu adamlar kalkmışlar Allah’a dinlerini öğretiyorlar.

Yapmayın ahiretinize günahtır,dayanağınız sadece Kuran olsun zanna inanmayın.

25.sayfada ise şu cümleyi görüyoruz;

‘Peygamber vahiy ile iç içe olduğu için hiçbir zaman yanlış yapması söz konusu değildi.’

Ulan bu cümleye iyi yaklaşayım dedim,peygamber olmadan önce ‘Delalet’ içinde olduğunu almayayım dedim ama kitabın ilerleyen kısımlarında öyle yerlere denk geldim ki bunu da kullanmak zorunda kalacağım.

Peygamber bal gibi yanlış yapmıştır,Allah tarafından bir çok defa da uyarılmıştır.

Sırf mürşidlerinin yanlış yapmayacağını vurgulamak için bu tarz şeyler kullanmaları çok yanlış.

Tahrim Suresi 1.Ayet,Abese Suresi,Tevbe Suresi 43.ayet,Enfal Suresi 67-68.ayetlerde Allah peygamberi yaptığı yanlışlardan yüzünden uyarmıştır.

Ayetleri bilerek buraya yazmıyorum. Açın bakın lütfen şu kitabı okuyun ve dincilere maskara olmayın,kendiniz merak edin.

Kitabın maşallah her sayfası Kuran’ı sıfırdan yazmak için oluşturulmuş gibi J

26.sayfasında peygamberin mucizelerinden,sahabelerin onu rabıta yaptığından bahsediyor.

Peygamber’in tek mucizesi Kuran’ı Kerimdir.

59 - Bizi, mucizeler ve peygamber göndermekten alıkoyan şey, ancak öncekilerin onları yalanlamış olmalarıdır. Semûd'a, açık bir mucize olarak o dişi deveyi vermiştik de ona zulmetmişlerdi (deveyi boğazlayarak kendilerine yazık etmişlerdi). Oysa biz, o mucizeleri ancak korkutmak için göndeririz. (İsra 59)

'Ona Rabbinden bir mucize inmeli değil miydi?' dediler. De ki, 'Mucizeler ALLAH'ın katındadır. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.' (Ankebut 50)

En’am Suresi 109 Tüm yeminleriyle Allah’a yemin ettiler ki, eğer kendilerine bir mucize gelirse ona mutlaka inanacaklar. Söyle onlara: “mucizeler ancak Allah’ın katındadır.” mucize geldiğinde de iman etmeyeceklerini anlamıyor musunuz?

Bunun yanında Allah, peygamberin sadece bir uyarıcı olduğunu ısrarla söyler,istesek melekte indirebilirdik diye söyler.

Fakat bizim insanlarımız Kuran’da tek bir peygamber mucizesi geçmemesine rağmen en az 2000 küsur mucizeyi peygamber isnat etmişlerdir.

Sebebi ise muhtemelen insan üstü bir şeye inanma arzusu veya ‘Diğerlerine verildi peygambere verilmesi de gerekir’ kafasıyla başlayan bir ‘Yoksa uyduralım Hristiyanlar falan dalga geçer’ kafası.

27.sayfada gözüme çarpan şey ise ‘İhtilafta rahmet vardır.’ cümlesi oldu.

İhtilafta rahmet var ama insanlar bu ihtilaflar yüzünden birbirini kesiyor,sünni-şii birbirini vuruyor.

Biri diğer mezhebi ‘Mürted’ ilan edip kafa uçuruyor. Diğer cemaat diğer cemaat ile menfaat yarışına giriyor.

Haramlar çoğalıyor,helaller azalıyor. Dünya üzerinde kaç mezhep var saymak imkansızlaşıyor.

Aklın düşmanı olan bu tip insanlar yüzünden her gün IŞİD,Hasbi Şahbi,Taliban ürüyor,duruyor.

Bu nasıl ihtilaf ki,Müslüman,müslümanı ‘Allahu Ekber’ deyip öldürüyor.

Aramızda ihtilaf olmamalı,hepimiz Allah’ın ipine sarılmalıyız.

Kitapta ‘Ahmet Murat Özel’ diye bir akademisyen (!) modern aklın geride kalması gerektiğini,keşif ve ilhamında anlaşılmasının gerektiğini yazmış (29. Sayfa)

Ülkenin akademisyenleri bilimsellik yerine ‘Zan’na tabi olmayı söylerken bu tarz ihtilaflar ‘Rüyamda gördüm beş vakte evliyalar babaanneni kaçıracak’ haberleri bitmez bitemez.

Değişim taa üstten başlamalı.

Ve tabiki de olmazsa olmazımız,Caner hocanın masaya deve sidiği vurması ile şoka uğrayan biriciğimiz Ebubekir Sifil hocamız’da bu kitapta bir makale karalamış J

Hocamız ‘Tevessül’ yani ‘Vesile’ kavramını bu kitapta yazmış. 33.sayfa itibari ile okuyabilirsiniz.

Aslında başta okuyunca hoşuma gitmedi değil,çünkü ‘Allah’a yakınlaşmak için vesileler arayın’ ayetindeki ‘Vesile’ kelimesinin ibadetler,infak gibi şeyler olduğunu çok güzel açıklamış.

Ama gel gelelim şeyhide vesile kılmaya bir kılıf bulacak ya ayetlerde aradığını bulamayıp,hadislere ve geleneğin paçavra kitaplarına gitmiş.

Mesela 56.sayfada 7.hadis’e göz attığımızda ‘Hz.Adem’in işlediği günah yüzünden Hz.Muhammed’i vesile kıldığını anlatan bir hadisi almış.

Çıldırmamak elde mi yavrularım? Kuran’da Adem kıssası bütün detayları ile anlatılır fakat bu adam gelmiş bu hadisi sunarak ‘vesile’ böyle de olabilir diyor.

Yazının başlarında dediğim ‘Delalet’ ayetini burada kullanacağım.

Hocam peygamber kendisine peygamberlik verilmeden önce bir delalette değil miydi?

Allah aşkına bu tarz bir şeyi nasıl söyleyebilirsiniz?

Direkt olarak niyetinizin aşağıdaki görsel olduğunu söyleyin geçin; 



29.sayfada ise ‘İnfak’ konusuna değinmiş beylerimiz :(

Maşallah hocam,peygamberin hayatını öyle bir anlattınız ki ne güzel,şeyhiniz de,ailesi de öyle yaşıyor.



Öğrencilerin kurduğu bir toplulukta aktif olarak görev yapıyorum. Allah’ın izniyle öğrenci olmamıza rağmen en az 6 şehirde girilmedik ev,bilmediğimiz muhtaç kalmadan sosyal medyadan gelen destekler ile kira,fatura,erzak gibi aile ihtiyaçlarını karşılıyoruz. (Detaylı bilgi için mail atabilirsiniz)

Fakat infakı böyle cümleler ile anlatan bu kitap sahibine sormazlar mı şeyhiniz Markat’a Mercedes ile gidiyor mu gitmiyor mu? Açtığınız markaların geliri nereden geliyor? Arabalarınız en lüksünden,giydikleriniz en kralından,peki müridleriniz infak durumları nasıl gidiyor? Biz Bolu,Sakarya,Düzce gibi muhafazakar şehirlerde girdiğimiz hiçbir aileden ‘Bize bunlar verdi ya’ dediklerini duymadık!

Açtığınız yurtlarda cemaat dışında kaç genç var? Cemaate laf söylediğinde,sorguladığında ne oluyor?

Bu çocuklar nasıl yetiştiriliyor,bu yurtlar vs gelir kaynağı ne? Hiç gelip ‘Biz öğrencilerden para almıyoruz’ demeyin,bende zihne sohbetler soksam bende o tarz gençlerden para almam.

Para’dan daha önemlidir tabandan adam yetiştirebilmek.

Bunların hepsi bir yana şimdi gelelim kitapta yazan siyaset konusuna.

Kitabın 100.sayfasında ‘Tarikatlar siyasetten uzak durmalı’ örneği veriliyor.

Kesinlikle öyle fakat siz uzak duruyor musunuz? Önemli olan söyleyip yapabilmek.

Cemaat eskiden açıktanda olmasa AK Parti’yi desteklerdi fakat bu seçimde açıkça aşağıdaki bildirgeyi yayınladılar.

"24 Haziran Genel seçimlerine giderken;

Bağımsızlığımızı tahakküm altına almaya çalışan her türlü ekonomik, siyasi, sosyal, kültürel ve bürokratik prangalardan kurtulmuş, milli ve manevi değerlerini muhafaza eden ve geliştiren bölgesinde lider, ezilenlere umut ve dünya barışının teminatı olacak Büyük Türkiye'nin inşası en önemli hedeflerimizden biridir.

Yeni hükümet sisteminin söz konusu hedeflerimize ulaştıracağına devletin millet için var olduğu esası ile sadece seçkin ve imtiyazlı bir kesimi değil toplumun tamamını güvence altına alacağına vesayet sistemine son vereceğine, sözü ve kararı gerçek sahibi olan millete tevdi edeceğine inanmaktayız.

24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde Cumhur İttifakı'nı yürütmenin çalışmalarına güç verecek çoğunlukta bir meclis yapısını ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ı destekleyeceğimizi duyururuz."

Peki neden böyle bir şey yapmaya kalkıştınız?

Bu partide dine aykırı olarak ‘Bakara-Makara’ muhabbeti döndü mü? Döndü.

Yolsuzluk var mı? Var (Olmadığını varsaysak bile zan var,dine göre zan haramdır)

Bu iktidar döneminde yoksulluk var mı? Var

Kocaman bir sarayda oturmaya peygamberimiz ne derdi? Bir de bunu düşünün.

Recep Akdağ ve Taner Yıldız’ın cemaate mensup olduğunu bir çok defa gazetelerden,cemaate mensup olan kişilerden zamanında duyduk.

Peki bu cemaate bu kişiler tarafından destek verildiği için böyle bir durum olmuş olabilir mi?

Örneğin GVS plakaları nedir? Geçtiğimiz günlerde mecliste gündeme geldi fakat es geçildi.

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/o-plakalar-meclis-gundemine-tasindi-gvs-ne-anlama-geliyor-40573948

Ve yahutta bu binaların,bu şatafatın,bu markaların nasıl yapıldığı hiç gündeme geldi mi? 





Peygamberin infak demesi ile sizin infakınız arasında açıkça bir fark var.

Konu şuanki hükümeti desteklemek değil başka bir hükümet yine aynı şekilde yapsaydı ve yine bir dini cemaat aynı desteği açıklasaydı yine aynı tepkiyi verirdim.

Çünkü bu tarikatın bu hükümeti desteklemesinin tek sebebinin yukarıdaki markaları kaybetmemek,adı Menzil ile anılan bakanları kaybetmemek olduğunu düşünüyorum.

Eğer sebebi bu değil de ‘Ülke elden gidecek eyvah’ ise bilsinler ki Çanakkale’de savaşan,15 Temmuz’da kendini siper eden gençler yine kendini siper edip ülkeyi kimseye vermez ehehehe J

Muhammed Raşid Erol döneminde mütevazı olan bu cemaat hedefinden sapmıştır.

Karun’laşmaya başlamıştır.

Şuanki şeyh öldükten sonra çocuklarının bu işler ile ilgilendiği düşünürsek daha çok yolu saptıracaklarını düşünüyorum.

Umarım bizi şaşırtırlar.

Aslında size bu zenginleşmenin nasıl olduğuna dair bir ipucu bırakabilirim :)

İyi seyirler ve görüşmek üzere...

https://www.youtube.com/watch?v=rIOFyRZge6o


15 Haziran 2018 Cuma

Çileciliği İçselleştirmek





Yazıya başlamadan önce çok şart değil fakat 'Çilecilik Felsefesi Gerçek Mutluluk Mudur?' adlı yazımı tam anlamıyla sindirmenizi isterim.

Çileciliğin aslında mutluluk getirdiğini ve bütün bu anlattığım şeylerin çözümünün belki de bu felsefe olduğunu elimden geldiğince anlatmıştım fakat bana bunları anlattıktan sonra en çok sorulan soru şuydu 'Peki bu felsefeyi kabul ettik diyelim ama içselleştirmek,pratiğe dökmek hiç basit durmuyor. Bunu nasıl başaracağız?' işte bu yazımda bu soruyu cevaplamaya çalışacağım.

Hayatımda idol aldığım bir kaç kişiden biri de Buda'dır çünkü Buda çilecilik anlayışının pratiğe dökülmüş halidir.

Kısaca Buda'nın hayatından bahsedeyim sonra cumburlop yazıya devam edeceğim:

Buda, Brahmanların (Hindu din adamları) dini adeta halkın üzerinde bir baskı haline getirdiği bir dönemde kralın oğlu olarak dünyaya gelir.

Bir gün sarayındaki şatafattan bunalmış o vakte kadar hiç çıkmadığı sokaklara çıkmak aklına gelmiştir.

Dışarı çıktığında ise bir çok yerde acı,zulüm ve yoksulluk görmüştür. İşte o vakitten sonra hiç bir şey Buda için eskisi gibi olmamıştır.

"Yeryüzündeki acının sıkıntıları nedir?" sorusunu sorması ile saraya dönmekten vazgeçmiş,dağlara,mağaralara ve son olarak da bir incir ağacının altına sığınmıştır.

(Kuran'da Tin suresinde sıra sıra vahiy alınan yerler sıralanırken 'Tin' yani 'İncir' isminin anılmasının sebebi benim ve bazı alimlerin görüşüne göre Buda'nın da vahiy almasıdır. Yaşayışına,amaçlarına bakarsak Buda'da bir peygamberdir)

Buda bu incir ağacının altında hakikati aramaya devam eder ve anlatılanlara göre 12 gün sonra neden insanların bir döngü içinde yaşadığını anlar.

Onun ulaştığı hakikatler şunlardır;

-Hayat kötüdür.

-Hayatın kötü olmasının kaynağı arzularımızdır.

-Bu arzulardan kurtulan kişi kurtulur.

-Doğru inanmak,doğru düşünmek,doğru konuşmak,doğru davranmak,doğru yaşamak,doğru yönelmek,doğru kavramak ve doğru erişmek

Buda'nın bu söyledikleri çoğu filozofa ilham olmuştur.

Hatta bende genel olarak çilecilik hakkında yazdıklarımı Tolstoy,Schopenhauer,Buda gibi üstatların eserlerinin dipnotları olarak görürüm,söyleyeceğim şeyler daha önce muhakkak söylenmiş olan şeylerden de oluşa gelebilir.

Fakat bunlar ne kadar anlatılsa anlatılsın hala kavranamamıştır ve bu felsefe günümüzde insanların ihtiyaçlarının olduğu en önemli felsefedir.

****************************************************************************


İnsanların bugün mutsuz olmalarının sebeplerini madde madde incelemek ve bu felsefenin içselleştirilmesi hakkında ufak tavsiyelerime geçiyorum.


1-Olaylara Yanlış Bakış Açısı: İnsanlar çoğu zaman yaşadığı bir takım olumsuz olaylara 'Kötü' bir olay gözüyle bakıp bu olay üzerine düşünüyor üzülüyor.

Fakat bu insanlara farklı bir bakış açısı yüklememiz gerekir şöyle ki aslında 'Kötü' diye addettiğimiz olay kötü olmayabilir hatta ve hatta bazı şeyleri anlamamız için 'Kötü'nün olması bile gerekir.

Örneğin bir arkadaşınızın malınızı çaldığını düşünün bu kötü bir olay değildir kötülükten ziyade bu
olay o arkadaşınızın aslında güvenilir biri olmadığını gösterir.

Hatta bu hırsızlığı arkadaşınızın yaptığını siz kendiniz anlasanız,çözseniz bile ona gidip bunu anlatmayın,sadece ona olan güveninizi düşürün.

Hem ona bağırmanız size bir şey getirmeyecektir,hem de arkadaşınızı utandırmış olacaksınızdır.

Fakat bağırmanız bir şey getirmeyeceği gibi bağırmamanız size artı olacaktır çünkü kim bilir bu arkadaşınız size ileride bir konuda destek olabilir.

Daha evrensel konular örneğin IŞİD'in bugün yaptığı teröre 'Kötü' demeliyiz fakat IŞİD'in bunu yapması dünyada 'İslami Reform' ayaklanmasına şerbet oldu diyebiliriz eğer bu açıdan bakarsak IŞİD'in yaptığını 'Çok Kötü'den en azından 'Kötü'ye indirebiliriz.

2-Dehaların Melankolik Olma Sorunsalı: Aslında bu maddeyi yazarken bir tereddüt etmedim değil .

Şimdi Twitter'da yazan 'Gece uyumayanlar daha zeki olurmuş' alıntılarında ki gibi 'Aaa ben' diyecek olanlar var aramızda.

Çoğu filozofa baktığınızda çoğuna göre 'Hayat pek yaşanmaya değer bir şey değildir.' felsefelerini bu temel üzerine kurarlar ve bu sorunsal üzerinden ilerlerler.

Çünkü bu kişiler çevrelerine daha fazla duyarlıdırlar ve rahatsızlık veren konuları yalnızlıklarında daha çok düşünüp yazarlar.

'Eee takmazsak bu soruları falan bu iş çözülür mü?' sorusuna cevap olarak Tolstoy'un 'İtiraflarım' kitabındaki meşhur 'Kuyudaki Adam' hikayesini tavsiye ederim. (Ölüm ve İntihar Üzerine yazımda bu hikayeye yer vermiştim)

Düşünmek bu tarz şeyleri sorun eden insanlar için asıl haz kaynağıdır fakat Buda gibi iyi kafa yorması onu mutluluğa eriştirecektir.

3-Fazla Hayal Kurmak: Hayatta asla ve asla insanlar üzerinden hayaller kurmamalıyız.

Hatta mümkünse kendimizi fazla kaptıracağımız hayaller bile kurmamalıyız.

Çünkü bu hayaller bir yere kadar gelip bir yerde tıkandığında ciddi anlamda mutsuz olmaya başlıyoruz.

Aslında 'Çilecilik' felsefesinin bana kalırsa tam olarak en güzel yönü de bu.

Sen hayattan bir şey beklemezsen olan olayları nötr bir şekilde karşılar,olmayan olayları ise takmaz geçersin.

İnsanlar gün içinde 10 defa mutlu olsa bile yine aynı gün içinde olabilecek 1 mutsuzluk o var olan mutlulukları da elden alıp götürüyor.

Bunun sebebi kesinlikle o insanın dünyaya toz pembe bakması ve hayatının öncesinde uyarılmamış olmasıdır.

Hayatı ölümle anlamlandırmalıyız,ölümün olduğu yerde toz pembe hayaller kurmak için pek vakit yok,o asıl arzulanan,hayal edilen şeyin ta kendisi olmalı.

Anlık yaşayın,uzun dereceli planlar yapmayın. O an ne gerekiyorsa o ve o an için de asla pişman olmayın.

Bu yüzden Schopenhauer'ın "Bir insanın hayata adım atar atmaz kendisini içinde bulacağı maskeli balo hakkında haberdar edilmesi son derece önemlidir. Zira bizim medeni dünyamız şövalyelerle,askerlerle,eğitimli insanlarla,avukatlarla, rahiplerle, filozoflarla ve bilmediğimiz başkalarıyla karşılaştığımız büyük bir maskeli balodan başka nedir ki?"

Sözünü oldukça önemli bulurum,keşke bu eğitim gerçekten de ilkokulda başlasa…

4-El alem Ne Der?: Yine insanların en büyük sorunlarından biri sanki dışarıya bağımlıymış gibi yaşaması.

Dostum sen tek başına bir bireysin ve emin ol hayatın boyunca böyle kalacaksın.

“El alem” dediğimiz topluluğu biz kendimiz oluşturuyoruz ve bir şekilde yalnız kalmayı sokaktaki boş kalabalıklara tercih etmeyi öğrenmelisin.

Bunun için insan ilk önce kendi iç dünyasını geliştirmek zorundadır.

Bu iç dünya geliştirme kısmı ise kişisel gelişim kitapları okumak,psikologlara para kaptırmak ile olmaz.

Okuyacaksın,yazacaksın,yatakta geceleri kıvranacaksın,yeri gelecek içinden çıkamadığın varoluşsal sebepler yüzünden ağlayacaksın,intiharı ciddi anlamda düşüneceksin.

Okumaların yüzünden kültürün artacak ama bu da yeterli olmayacaktır.

Yalnızlığa karar vermeden önce her türlü insanla tanışmaya çalışacaksın,senin dertlerinin adamın derdinin yanında ufacık kalacağı insanlar göreceksin.

Ailen arkadaşların sana deli diyecek,filozofları dost edineceksin,belki de onlar yanındaymış gibi konuşacaksın.

Fakat ne olursa olsun yine mutsuzluğu kabul etmeden mutlu olmaya başlayamayacaksın.

Ama yalnızlık toplum içinde durmaktan 500 kat daha güzeldir,zaten iç dünyanı zenginleştirdikten sonra bunun farkına varacaksın.

Dışarıda düşüncelerin yüzünden engellendiğini hissettiğin için yalnızlığı seçeceksin en başında,çünkü ‘El alem’ hala ideolojilerinden kurtulabilmiş değil,senin bir ideolojin olmamalı.

Normal insanlar mal,kadın ve diğer şeylere şu anki dünyamızda bağımlı olduğu için onları kaybettiği an üzülür,fakat entelektüel olarak kendini geliştirmiş olan insan bunları asla dert etmez.

Gerçek zenginlik bana göre sadece iç benliğin yani kişinin kendini geliştirmesidir.

Diğer zenginlikler ise insanda mutluluk değil sürekli bir endişe yaratacaktır.

Çok kölesi olan bir adam zengin değildir,zengin olan adam o köleye muhtaçtır,köleler isyan etmesin diye sahip her gün kıvranır fakat köle dediğimiz insan sahibi yemeğini verdiği müddetçe mutludur.

Aristo’nun da ‘Nikomakhos’a Etik’ kitabında dediği gibi ‘Mutluluk yalnız kalmakta görünüyor.’

5-Zihnin Oyunları: Zaten bir süre boyunca mutsuz olduğunuz bir olayı niye hatırlayıp durursunuz?

Veyahut zaten çözümünü bildiğiniz bir olay yüzünden kızarsınız?

Bu ikisi de saçmalığın daniskasıdır,zihnin bu oyununu durdurmanız gerekiyor.

Gün içerisinde dertlerinize bir ton çözüm bulduğunuza eminim. Yine eminim ki sizde en az benim kadar eminsiniz.

Okul problemleri,maddi problemler,aşk problemleri vs vs vs hepsiniz bir çözümü var.

Sadece çözümünü bulduğunuz şeye sırf bir dert sahibi olmak için tekrar geri dönmeyin,çözümünü bulun ve beyninizin tozlu taraflarına kaldırın.

Yazının bundan sonraki kısmında maddeleri daha geniş açıklamak yerine kısa kısa geçmek geldi aklıma galiba öyle yapacağım hem siz yorulmayın hem de ben yorulmayayım.

6-Acısızlığın Peşinden Koşmak: Yani mutluluğun peşine koşmak yerine acısızlığın peşine koşmak.

Mutlu olmayı pek hayal etmezsek bir süre sonra sadece acı çekmemek için uğraşacağız, bu uğraş mutlu olmak uğraşından daha rasyoneldir.

7-Deneyimlemek: Eğer bir yol varsa o yolun daha önceleri yürünmemiş olma ihtimali %1’den daha azdır.

Ya kendi hayatımızda geçmişte yaşadığımız olaylardan faydalanarak bazı sorunları çözeceğiz ya da aynı sorunları yaşamış kişilerin hayatlarına göz atacağız.

Fakat kendi çözümümüzü üretip ilerleyen zamanlarda aynı sorunlarla karşılaşınca o çözümü kullanmak, başkasının çözümünü kullanmaktan daha iyidir.

8-Kendine Yetmek: Aslında bu maddeyi yukarıda açıkladığımı düşünsem de boşluk tarafları kalmış olabilir.

İnsan her halükarda kendine yetmeyi başarabilmelidir. Çünkü insan sadece yalnız kaldığında kendi kendine fikir üretebilir ve sonucunda daha özgür olabilir.

‘Grup Fikri’ olayı bana göre ne kadar yerine göre değişiklik gösterse de çoğu kez yalandan ibarettir.

Çünkü grubun genel olarak bir fikri yoktur,grubun içinden birinin fikri vardır ve o kişiler de bu fikri uygular.

Kişinin fikri ne kadar aptalca olsa bile eğer çoğunluk onu onaylıyorsa sizde onu onaylamak zorunda kalırsınız.

İşte özgürlüğünüz böylece kısıtlanmış olacaktır,bu yüzden toplumdan uzak kalma fikri size cazip geliyorsa ki bence gelmeli. Kesinlikle kendi kendinize yetmeyi öğrenmeniz gerekecektir.

9-Bilgelerle Konuşmak: Toplumdan uzak kalmayı beceremiyorsanız en azından içsel olarak kendinizi denk gördüğünüz insanlar ile entelektüel tartışmalara girin ve hazzınızı zirveye taşıyın.

Tek kalıcı mutluluk kesinlikle bu olacaktır.

10-Hoşgörülü Olmak: Hoşgörü sizi bir çok cefadan kurtaracak başka bir karakter etkisidir.

‘Böyle insanlarda olmak zorunda’ cümlesi sizi bir çok defa rahatlatacaktır.

Bir insanın saçma sapan hareketler yaptığını görünce onu bir film sahnesi olarak algılayın. İzleyin geçin ya da onun kritiğini yapıp algılayıp kendi kendinize yorumlayın.

Eğer o insan size gelir bir şeyler söylerse fazla takmayıp,yumuşak davranıp başınızdan bir şekilde hoşgörü ile savın.

11-Fazla Zeki Gözükmekten Kaçının: Bunun sebebi insanlar tarafından size duyulacak olan kindir.

İnsanlar kendisinden daha zeki birini görünce sürekli olarak onun ayağını kaydırmaya çalışır.

Çünkü zeka sürekli iş yapar ve sizi kıskanan biri en küçük hatanızda bunu yüzünüze vuracaktır.

Tavsiyem çok fazla takmayın,emin olun çevrenizdeki bir çok insan zaten sizin asaletinizi hissediyordur.

Ayrıca bir insan kendi zekasından daha fazlasını kişide göremez,her insan kendi zekası yettiği kadar karşısındaki ile konuşabilir ve kişi kendi zekasını karşıdaki kişinin zekası ile aynı zanneder.

Bu yüzden bazen tüm insanlara ‘Salak’ gözüyle bakmak artı olacaktır.

Zaten karşınızda sizi anlamayacak olan insanlar vardır ve bunlara bir şeyler anlatmak yerine evinize gidip okumak sizin daha lehinize olacaktır.


12-Görüşlere Fazla Karşı Çıkmayın: İşin hoşgörü kısmında da söylediğim gibi böyle insanlar olmak zorunda ve siz onların görüşlerini değiştirmeye çalışırsanız ve o insan buna bir yobaz gibi inanmışsa olan tek şey aranızda gerçekleşecek bir küslüktür.

O yüzden insanlar ile çok oyalanmayın,dinlemek zorunda kalsanız bile yukarıda verdiğim film örneği gibi idare etmeye çalışın.


13-Öfke Duyma: Öfke duymak ya da en azından bunu karşındaki kişiye belli etmek bana hep gülünç gelmiştir.

Çünkü insan kızdığı zaman ne yaptığını bilemiyor hatta hal ve hareketleri o kadar tuhaflaşıyor ki bazen gülünç bile olabiliyor.

Bu yüzden birine öfke duymak size bir şey getirmez tam tersi sizden bir şeyler götürür.


14-Örnekliği Abartma: İnsanlar,olaylar vs örnek alınabilir fakat bunu asla abartmamak gerekir.

Çünkü var olan olayın gidişatı insanlarda farklılık gösterir,herhangi bir yanlış hamle sizi mutsuzluğu bu yüzden daha fazla yaklaştırabilir.

Son olarak bu felsefeyi tanım olarak tek bir cümleye indirmek gerekir ise yine Üstad Schopenhauer'ın bir cümlesini buraya bırakmak görevimdir:

“Benim felsefemi bütünüyle almış olan ve bu yüzden, tüm varoluşumuzun, olmasaydı daha iyi olacak bir şey olduğunu, bu yüzden onu yadsımanın ve geri çevirmenin en büyük bilgelik olduğunu bilen birisinin, hiçbir şeye ya da duruma ilişkin büyük bir beklentisi de olmayacak,dünyada hiçbir şeyin peşinden tutkuyla koşmayacak, herhangi bir şeye ulaşamamaktan yakınmayacaktır; tersine, Platon’un “Hiçbir insani şey, uğrunda büyük gayrete değmez” düşüncesiyle hareket edecektir.”