31 Aralık 2017 Pazar

Deist İnanç Üzerine

Deizm...

Özellikle bu yıl önce 'Diyanet Dergisi' daha sonra ise benim de düzenli takip ettiğim 'Bilim ve Ütopya' dergisi bu konuyu kapak konusu yapmışlar.

Diyanet'in endişesi deist nüfusun artması ki anketlerde bu sebepten dolayı bir şeyler karalamışlar.

Bilim ve Ütopya ise resmen saçmalıktan öteye gidememiş,rivayet kültürünü gösterip 'İnsanlar deist olmakta haklı' demedikleri kalmış.

İslam-Deizm ilişkisini açıklamaya çalıştıkları yerde ise en az 'Afrika'da ki çocuklar niye aç?' savunması kadar saçma bir yazı yazmışlar.

Bu yazıda olabildiği kadar Deizmin ne olduğunu ve niye bu kadar artış gösterdiğini elimden geldiğince anlatmaya çalışacağım.

Aslında daha önce bir çok Kuran merkezli toplulukta bulunduğum için bir çok insanın bu akımdan sonra Deizm'e geçtiğini gözlerimle gördüm.

Yaşar Nuri'de 'Allah ile irtibatımızı koparacak kadar bozulmuş bir din söz konusu ise insanlığın kurtuluşu Deizm' olabilir dedikten sonra bu topluluklar bu görüşü daha çok benimsemeye başladı.

Yine aynı Yaşar Nuri Öztürk benim de belirttiğim gibi bu artışın sebebini Kuran'a Dönüş hareketleri olarak görmüş,ateizme karşı bir hareket olduğunu söylemiş ve İslam'dan önce Mekke'de var olan 'Haniflik' inancını da deist inanca benzetmiştir.

Benim düşünceme göre Deizm 'Ateizm-İslam' arasında İslam'a daha yakındır çünkü Deizm Hristiyan dünyasında 'dinin inkarı' olarak ortaya çıktıysa da İslam'da tam olarak 'dinin inkarı' olarak ortaya çıkmamıştır.

Bu akımın doğuşundaki ana sebebin skolastik düşüncenin altındaki Hristiyan dünya olduğunu anlıyoruz.

Deist inanışa göre "Tanrı'nın varlığı yalnız akılla bulunabilir ve kilise de aklı kullanmayı engelliyor"
işte tam olarak bu sebeple fakat bunun yanında hümanist akımın da gelişmesi ile beraber akım gücünü arttırmıştır.

Lakin İslam'ın yegane tek kaynağı olan Kuran'da ne aklı kullanmayı engelleyen bir ayet ne de sorgulamayın tarzında bir uyarı vardır.

Tam tersi Al-i İmran 191,Bakara 44,Alak 1 gibi ayetler aklı işletmeyi,bilim yapmayı teşvik eder.

İslam'ın tek kaynağı olan Kuran'da bu kadar aklı kullanmaya teşvik varken neden Deist inanç bu kadar ilgi görmeye başladı? Neden Deist sayısı artmaya başladı? İşte bu soruların cevabını verdikten sonra 'Bilim ve Ütopya' dergisinin Nasr'ın cevabını yetersiz bulması üzerine sorduğu 2 soruyu ve yazı boyunca aklıma gelecek olan Deist sorular üzerine de konuşacağız.

İslam dünyasında artmasının sebeplerini şu başlıklarda inceleyeceğiz;

1-İslamın Kendini Anlatamaması

2-İletişim Problemi

3-Gelenekselcilik

4-Kuran'cılık Anlayışındaki Hatalar

---------------------------------------------------------------

1-İslamın Kendini Anlatamaması

İslamın karşısına bir çok sorun çıktığı için bu din hakkı ile yıllardır maalesef anlatılamadı.

Bunun en büyük sebebi ise 'Ortadoğu'ya Barış Getiren ABD'dir. Avrupa ve Amerika'nın bir çok yerinde Müslümanlar 'Terörist' olarak anılıyor bu sebep ile de özgüvenimizi kaybediyoruz.

Bu özgüvene sahip,İslam'ı gittiği her yerde savunan bazı elitist İslamcıları (bknz;Ali Şeriati) ise kendimiz direkt öldürüyoruz.

Maalesef birazdan 'Gelenekselcilik' başlığı altında değineceğim sebepler yüzünden kendi kendimizi öldürüyor,ötekileştiriyor,eğitime önem vermiyor ve sonucunda kendimizi anlatamıyoruz,bu da özellikle gençlerde ateizm-deizm hatta yer yer nihilizme yol açıyor.

 2-İletişim Problemi

Günümüzde Televizyon,Radyo en önemlisi Sosyal Medya'nın yaygınlaşmasıyla beraber bilgiye ulaşmak artık çok basitleşti.

Bu benim için çok büyük bir eksidir, evet bazen işimize yarasa da  'Ulan iyi ki var şu lanet internet' diye iç geçirsekte bilgiye ŞAP diye ulaşmanın zararının daha fazla olduğunu düşünüyorum.

Deizmin doğduğu topraklarda ülkemize nazaran daha aktif sosyal medya kullanımı olduğu için deizm-ateizm propagandası haliyle daha fazla yapılıyor.

Müslümanların en çok bulunduğu bölge olan Ortadoğu'da bırakın internet kullanmayı bilgisayarlara bile üzülerek söylüyorum zor erişiliyor.

Bu yüzden iletişimin daha samimi olduğu 'Avrupai forumlar' gençlerimiz tarafından daha çok tık alıyor,sonucunda bir fikir karmaşası yaşıyorlar ve kendilerini çok ayrı bir yerde buluyorlar.

Şu sıralar sosyal medyada 'Kuran Müslümanları'nın sayısı artsa da maalesef bu da yetersiz kalıyor.

Hiç bir şekilde ne birleşiyorlar ne de daha aktif bir organizasyonda bulunuyorlar,Youtube gibi bir mecrayı bile kaçırıyoruz bu da yaklaşık gününün en az 12-13 saatini bu mecralarda geçiren gençlerle aramızda bir iletişim problemine sebep oluyor.

Özellikle Fetullah Gülen'in uğraştığı 'Dinler Arası Diyalog'ta özünde Deizm'e çağrıdan başka bir şey değildir.

Yine kitle iletişim aletleri sayesinde 'Japonya,İsveç' gibi çoğunluğu ateist,deist olan ülkeleri gören gençler ahlaki açıdan maalesef ülkemizden daha üstün olduklarını gördükçe bu görüşe kaymaya başlıyorlar.

Oysa onlara eğlenceli bir şekilde 'Ahlak nasıl temellenir?' temalı bir şeyler anlatmak lazım.

3-Gelenekselcilik

Gelelim fasulyenin faydalarına...

Gelenekselcilik maalesef bir çok genç arkadaşı değil deist direkt olarak ateistten bile öte din düşmanı bir hale getiriyor.

Nasıl getirmesin ki?

Deve sidiği içenler mi dersin,kadını eve hapsedenler mi dersin,şeyhine tapma noktasına gelenler mi dersin vs. vs.

Yahu arkadaşım özellikle kadın olsam şu aşağıda ki hadisleri görüp nasıl olur da böyle bir dine saygı duyarım ki?

-Kadının aklı ve dini eksiktir. (Buhari Hayz 6,Zekat 44,İman 21)
-Erkeğe neden karısını dövdüğü sorulmaz. (Ebu Davud Nikah 43 2147)
- Bana cehennem gösterildi. Halkının çoğunun kadınlar olduğunu gördüm.” (Buhari, İman 21.)
-Namaz kılanın önünden kadın,köpek,eşek domuz geçerse kişinin namazı bozulur. (Buhari Salat 90)
-Bir insan bir insana secde etse kadının kocasına secde etmesini isterdim. (Tirmizi Rada 10)
-İşlerini kadına havale eden topluluk iflah olmaz. (Buhari Fitan 17)
-Yüzündeki tüyleri yolduran,kaşlarını incelten kadın lanetlidir. (Buhari Libas 82,84,87)

-Eğer deve üstünde bile olsalar erkek cinsel ilişki isterse kadın kabul etmek zorundadır. (İbn Mace Nikah 4 1852)

Ki bunlar sadece kadınlar hakkında ki hadisler, daha neler var neler...

FETÖ,Menzil gibi tarikatlar,İslam içindeki Sünni-Şii mücadelesi gençlerin kafasını daha allak bullak etmiş ve dolayısıyla bu akımlara kendilerini kaptırmışlardır.

Lakin bunların hiç birinin İslamın tek hüküm kaynağı olan Kuran'da olmadığını rahatça söyleyebilirim.

Kuran'ı baz alıp bu geleneksel anlayışı yıkmadığımız sürece çok gencimizi daha 'Karikateist'e like verirken görürüz ehehehehe

4-Kuran'cılık Anlayışındaki Hatalar

 Benimde uzun süredir emek verdiğim bir reform hareketi olan bu hareket yüzünden de bir çok deist olan insan maalesef var.

Bunun ana sebebini sadece eline meal alıp,kendi kendine ayetlerden anlam çıkartma olarak görüyorum.

Mesela 'Dini sadece Allah'a has kılın' ayetlerini baz alarak bu görüşü benimsemiş bir çok arkadaş bu ayeti deizme yorup ellerinde ki Kuran'dan bile vazgeçiyorlar.

Kurancılık hareketi için mücadele eden bir çok grup var ve bu gruplar ilk zamanlarda mealcilikten daha çok tefsire yönlendirmeli ki kişilerin fikir dünyası gelişsin.

'Peygamberin hadislerini reddediyoruz o zaman ne gerek var onu kabul etmeye?' sorusunu da sorup dini terk eden bir çok insan mevcut.

Aslında cevabı basit olan bir sorudur çünkü zaten Kuran'ın içinde Allah peygambere sadece uyarı yapması için görev verdiğini açıkça söyler.

O yüzden peygamberi komple reddetmek yerine onu Kuran'da kendinden bahsettiği kadarı ile idol almalı hatta hadislerin hepsini dahi reddetmemeliyiz.

Yine Yaşar Nuri Öztürk'ün 'Deizme İşaret' dediği ayetleri de bu gruplar iyi tefsir edebilmeli ve bu şüpheye düşen kişilere anlatabilmeli.

O ayetlere örnek vermek gerekirse karşımıza çıkan en önemli ayet Fussilet 30-32'dir eğer Kuran'ın komple iman gereklerini anlatan ayetleri almazsak ve iyi bir Allah tasavvuru çizemezsek bu ayet Deizm'e kapı aralayan ayetlerin başında gelmektedir.

Ayrıca yine Kuran hareketinin aklı daha ön plana çıkarması da başka iyi anlaşılması gereken bir konudur.


Şimdi gelelim en çok zorlanılan 'Deist Sorular'ına...

İlk soru ile başlayalım;

1-Neden Tanrı İndirdiği Dinleri Korumadı?

Aslında bu sorunun cevabı 2 3 cümleden ileri bile gitmez. Deist'lerin yanıldığı ana konulardan biri 'Dinlerin farklı' sanılmasıdır.

Oysa Kuran diğer 2 dine de kucak açmış zaten Bakara 62'de 'Hristiyan,Yahudi ve Sabii'lerin de  cennete gideceğini söylemiştir.

Fakat günümüz dünyasında Kilise Hristiyan'larının tıpkı Cami Müslüman'ları gibi cennete gidebileceğini düşünmüyorum.

"De, 'Kitaplılar! Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirileni uygulamadıkça hiç bir dayanağınız olmaz.' Rabbinden sana indirilenler, onların çoğunun azgınlık ve inkarını arttırır. İnkarcı toplum için kendini üzme." (Maide 68)

Çünkü bu ayette Tevrat ve İncil'de (Orijinallerinde) indirileni uygulamaları gerektiği söylenir.
"Biz Allah'a, bize indirilen Kur'an'a; İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yâkub ve torunlarına indirilenlere; Musa'ya ve İsa'ya verilenlere ve (bütün) peygamberlere Rabları katından gönderilen (kitab ve âyetler)'e îman ettik. Onlardan hiçbirini (kimine inanmak, kimini inkâr etmek suretiyle) diğerlerinden ayırdetmeyiz. Biz (Allah'a) teslim olmuş Müslümanlanz." (Bakara, 2/136)
Yine gördüğümüz gibi bu ayette de diğer peygamberlere indirilen kitaplara inanmamız gerektiğini Allah vurgular.

Ancak bugünkü İncil'in ve Tevrat'ın değiştirilme sebebine gelince yine Kuran bunu cevaplar;

"O yahudi olanlardan kimileri kelimelerin yerlerini değiştirip, dillerini eğip bükerek, dine dokunarak «Dinledik, isyan ettik.» , «Dinle dinlenilmez olsaydın.» ve «Bizi güt.» diyorlar. Böyle diyeceklerine «Dinledik, itaat ettik.», «Dinle ve bizi gözet.» deselerdi elbette haklarında daha hayırlı ve daha dürüst olurdu. Fakat inkarları yüzünden Allah kendilerini lanetlemiştir. Onun için pek azı dışında imana gelmezler. (Nisa 46)"

"Kitap halkı, kitabın gizlediğiniz bir çok bölümünü açığa çıkaran ve bir çoğunu da yüzünüze vurmayan elçimiz geldi size. ALLAH'tan bir ışık ve apaçık bir kitap da geldi size. (Maide 15)"

Şimdi bildiğiniz üzere Kuran evrensel mesajlar içerdiği kadar tarihsel mesajlar da içerir.

Örnek verdiğimiz bu 2 ayet buz gibi Yahudiler ve Hristiyan'ların bazı şeyleri gizlediklerini bildirir.

Kaldı ki zaten bugünkü Yeni Ahit'te İsa öldükten bilmem kaç yıl sonra toplanan Konsüller'de yazılan eserlerdir.

Allah hiç bir ayetinde ki bugün Tevrat ve İncil'de de bu böyledir,bu kitapları koruduğundan bahsetmez.


"Muhakkak ki bu Kur'an'ı biz indirdik ve onu koruyacak, muhafaza edecek, devam ettirecek de biziz..." (Hicr, 15/9).

Fakat Kuran'da bu garantiyi vermiş zaten günümüze kadar korunarakta gelmiştir.

Ayrıca Allah'ın gönderdiği dinler insanlar tarafından bozulmuş,o dönemki problem aşılmış ve bu sebepten dolayı kıyamete kadar evrensel olan,son dinin kitabı Kuran gönderilmiştir.

2-Tanrı neden Dini Yaymada bir İnsana Muhtaç?

Aslında bir muhtaçlık söz konusu değildir.

Deist inanca göre: "Evrendeki mucizeler ile de Allah gayet tabi bulunabilir."

Evet bulunabilir fakat sistematik bir yaşantı nasıl olacak? Ahlakın temellendirilmesi gibi bir konu nasıl çözümlenecek? Allah ile irtibatımızı nasıl sağlayacağız? Psikolojik olarak bir inançsızlık haliyle elde bir şey olmazsa baş gösterir.

"Nitekim kendi içinizden size âyetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden arındıran, size Kitab'ı ve hikmeti talim edip bilmediklerinizi size öğreten bir Resûl gönderdik." (Bakara 151)

Allah gönderdiği bu ayet ile seçtiği elçilerin görevini ve nedenini gayet basit bir şekilde açıklar.

Olaya Araf Suresi 11.ayeti baz alarakta bakabiliriz;

Sizi yarattık, sonra size biçim verdik, sonra meleklere, 'Adem'e secde edin,' dedik. İblis hariç hepsi secde etti; o secde edenlerden olmadı.

Ayrıca yine Bakara 31'de;

Adem'e tüm isimleri (nitelemeleri) öğretti, sonra onları meleklere sunup, 'Doğru iseniz, şunların isimlerini (özelliklerini, niteliklerini) siz bana bildirin,' dedi.

Bu ayetlerden benim çıkarımım şudur: Adem, insanlar yaratıldıktan sonra yaratılan insanlara üstün kılındı. Ona bir takım isimler öğretildi,meleklere secde edilmesi söylendi vs.

Daha sonra Adem var olan topluluğa peygamberlik yapmaya başladı. Peygamberlik sadece 'Allah var bak inanmazsan cehenneme gideceksin' değildir.

Peygamberlik aynı zamanda insanlara bir hayat öğretisi vermektir,yaşamı daha erdemli kılmayı sağlamaktır,Allah'tan aldıkları ile insan-Allah arasında iletişim oluşturmaktır.

Zaten peygamberler melekte değildirler,Kuran'da peygamberimizin de hataları vurgulanır.

Eğer yeryüzünde yerleşmiş gezip dolaşan melekler olsaydı, elbette onlara gökten, peygamber olarak bir melek gönderirdik. (İsra, 17/95)

Ey insanlar, siz ALLAH'a muhtaçsınız, ALLAH ise hiç kimseye muhtaç değildir, Övülendir. (Fatır 15)

3-Din Tanrının Gücünü Kısıtlar

Deist inanca göre 'Dinler çok fazla olduğu için hangisine inanmamız gerektiğini bilemeyiz,zaten bir çoğuda sonsuz kudreti olan Tanrının gücünü kısıtlar'

Aslında bu cümlede 'Dinler çok fazla' tarafı benim daha çok ilgimi çekti. 

İslam Doğru Din mi?

Bu sanki çok afilli bir soruymuş gibi hep ateist-deistler tarafından sorulup durulur işin aslı hiçte öyle değildir şöyle bakalım;

En başta bugün tek tanrı inancı olan dinlerin kutsal kitaplarının yukarıda anlattığım gibi değiştiğini biliyor,içindeki çelişkileri görüyoruz.
Güvenilir diyebileceğimiz kitapları yoktur. Ayrıca bilimsel olarak bugünkü bulgularla çelişmektedirler. (Havva’nın Adem’in kaburga kemiğinden yaratılmasını söylemesi,3 tanrılı inanç,ilk günah sistemi,dillerin oluşması,bir çok işkence ayeti gibi)
Yahudiler’in anlattığı tanrı tasfiri çok adaletli fakat az merhametli bir tanrıdır.
Hristiyan’ların anlattığı tanrı profili ise merhametli ama adaletli değildir. (İsa’nın biri sana vurursa diğer yanağını dön olayı)
Fakat İslam’ın anlattığı tanrı profili tam yerindedir.
Bu dinlerden sonra en fazla inananı olan Budizm’de ise bir tanrı inancı yoktur,çok bahsedilmez ayrıca ağırlık olarak ruh-ahlak dinidir bunlar da İslam'ın içinde daha sistematik olarak vardır.
Şintoizm-Taoizm ve Konfuçyunizm gibi dinler geleneksel dinlerdir,bir tanrı inancına pek yer yoktur zaten tavsiye ettiği bir çok şey yine İslam'da vardır.
Geri kalan dinlerde ‘Zina yapma,hırsızlık yapma’ tarzı tavsiyeler vardır. Fakat bunun nasıl engelleneceği hakkında bir bilgi yoktur. 
İslam dini ise bunu tam olarak yapar,hırsızlığı nasıl engelleyeceğini,,zinayı nasıl engelleyeceğini ve bunların cezalarını da tam olarak anlatır. Ayrıca her konuda çelişkisiz,ve detaylı fikirler sürer. 
İnsanların hayatta karşılaştığı üzerine düşündüğü bir çok temel kavramları diğer dinlere ve ateist anlayışa göre daha iyi bir şekilde rasyonaliteye oturtur.  Bu yüzden bir hayat görüşü vardır.
Ve insanların inanmak istediği yaratıcı profili yine İslam’da vardır.
İnsanın yaşam arzusu,korkuların giderilmesi arzusu,gaye arzusu,mutluluk,başkaları tarafından iyi davranılma gibi arzuları yine en iyi islam karşılar.

Diğer dinler hakkında pek araştırmam olmadığı için şimdilik nüfus açısından en fazla olan dinler hakkında yazmak yeterlidir.

Fakat enteresandır Hristiyan,Yahudi,Budist,Şinto,Tao,Konfüçyus gibi dinleri üst üste koyduğumuzda İslam inancından daha fazla inananı olduğunu görürüz.

Allah yine çok güzel bir uyarı yaparak bunu bizim görmemizi ve çoğunluğa uymamamız gerektiğini bir çok ayetinde söylemiştir;

"Yeryüzündeki insanların çoğunluğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar." - Enam 116

"Doğru dinin İslam olduğunu insanların çoğu bilmez." - Rum 30

"İnsanların çoğu kâfirdir." - Nahl 83

"Dosdoğru din budur fakat halkın çoğu bunu bilmiyor" - Yusuf 40

Ana başlıktaki sorumuza gelecek olursak;

Evet bazı dini inanışlarda (ör;panteizm) Allah'ın gücü ciddi anlamda kısıtlanabilir.

Yine Tevrat'ta anlatılan meşhur Yakup ile Allah'ın güreşme hikayesi buna delil getirilebilir.

Fakat bu İslam'da böyle değildir,her Müslüman Allah'ın sonsuz gücü olduğunu ve istediği zaman her işi yapabileceğini bilir. Kuran'ı Kerim'de böyle bir kısıtlamanın söz konusu olmadığını da gayet görebiliyoruz.

Sonuç olarak Deizm diğer dinler ile uyuşsa da İslam ile Deist'lerin inandığının bir alakası yoktur.

Yaşar Nuri hoca da yer yer beni Deist görüşleri ile üzmüştür,bunu da ekleyeyim...


Gençler okuyan gözlerinize sağlık :) Umarım aradığınızı bulabilmişsinizdir ben ufaktan kaçayım....


12 Aralık 2017 Salı

Kudüs ve Timsah Gözyaşları

Kudüs...

Şu kısa süreli dünyada paylaşılamayan topraklardan biri. İnsanoğlunun aç gözlülüğü yüzünden kana bulanmış topraklar,ağlayan anneler ve kitlelerin afyonu olan din...

Ülkede bir kaç gündür eylemler oluyor,eylemlerden sonra yine hiç bir şey olmamış gibi evlere dağılınıyor.

Geçen gün her yerde olduğu gibi sınıfımda da tartışıldı bu konu herkes 'Hocam çok üzülüyoruz,şöyle olmalı,böyle olmalı' derken ben atlayıp 'Hocam şu kadarcık üzülüyorsam şerefsizim' dedim,eh tabi muhafazakar bir şehirde,ortalama bir üniversite de okuyunca tepkiler şöyle oldu;

'Huu ne dedi huu,neden üzülmüyorsun,neden kahrolmuyorsun?'

Eee evladım ne yapıyorsunuz Kudüs için? Herkes oturmuş konuşuyor,bağırıyor ediyor amma lakin hiç kimse de tık yok,zaten mezhep mezhep,cemaat cemaat ayrılan İslam aleminden de bu beklenir.

İhsan Eliaçık geçtiğimiz günlerde çok güzel bir tweet attı;

'Müslümanların vatanı Mekke, Kudüs vs. değil; her yeri mescit kılınmış tüm yeryüzüdür. Gökler ve yeryüzü (arz) Allah'ın nurudur. Adaletin olmadığı her yer Mekke veya Kudüs dahi olsa zulüm diyarıdır. Keramet Mekke'de Kudüs'de değildir.'

Arap liderlerin bir çoğu mal yığma hevesine kapılmış,insanları bölünmüş ve en önemlisi Kuran'dan dolayısı ile adaletten uzaklaşılmıştır.

Kuran'dan uzaklaşma ile akıl da bir köşeye bırakılmış,rivayet kültürüne teslim olunmuştur.

Aslında bugün Müslüman dünyasının yaşadıklarını tek bir ayet çok güzel bir şekilde özetliyor;

"Allah aklını kullanmayanları pisliğe mahkum eder (Yunus 100)"

Ha bir de tabi en sevdiğim ayetlerden olan Rad 11 var;

"Bir topluluk kendini değiştirmedikçe Allah onları değiştirmez"

Müslüman alemi arap baharından (!) emperyalist oyunların ya farkında değil ya da liderlerimiz ABD-İsrail dostluğundan başka bir şey düşünmemekte...

İsrail ile en çok ticaret yapan ülkeler arasında Müslümanların olması üzülmemek için diğer güzel bir sebep.

Kudüs'te direnen herkese saygım sonsuzdur,keşke bende orada olabilsem.

Peki Türkiye'de ki eylemler nereye varacak? Ne işimize yarayacak?

Trump'ın ağzından iki üç kelime çıkmazsa olacakları size özetleyeyim;

Cuma namazlarından sonra yapılan klasik yürüyüşler bu hafta başladı,önümüzdeki hafta Cuma'dan çıkan herkes birbirinin suratına bakmadan,selam vermeden,İslam'ın sorunlarını tartışmadan eve döneceklerdir.

Tarikatlarda-cemaatlerde-arkadaş ortamlarında bir çok 'Kudüs' sohbeti döner,bilge bir kişi bu toprakları anlatır,Trump'a,Putin'e falan sallar sonra en ateşli olan grup İsrail Başkonsolusluğu'nun önüne gelip bıçak falan çıkartır,bağırır çağırır,enerjisini atması ile evine uyumaya gider,onlarda bir kaç gün sonra gündemi önemsememeye başlar.

Gençlerin çoğu ise İnstagram'da bir story ile,Twitter'da 140 karakter ile,Facebook'ta bir fotoğraf ile cihadını yapar ve sosyal medya dediğimiz kız-erkek kataloğuna geri dönüp gününü tamamlar.

TV'lerde hocalar bir kaç hadis,bir kaç tane de 'Kudüs Evliya'sından bahsedip,Şeyh Yasin'e dua ettirir,din üzerinden kazandıkları para ile aldıkları son model arabalarına binip evde yemeklerini yiyip,yarının sohbetine hazırlanırlar.

Ehh İsrail ve Amerika dediğimiz devletler de tabi boş durmazlar.

Niye dursunlar ki?

Müslüman alemi bu durumdayken daha biz birleşemezken,sürekli olarak birbirimize 'Mürted,Kafir' deyip bölünüp dururken,değil Kudüs yakın zamanda Mekke'ye-Medine'ye bile el konulursa hiç şaşırmayın derim...


7 Eylül 2017 Perşembe

Rock/Metal Felsefesi ve Albüm Önerileri

Gençler merhaba!!!

Biliyorum,biliyorum o meşhur ODA TV'de falan yayınlanan yazıdan sonra benden daha farklı birşey beklediniz.

Ama bu yazım maalesef önceki okur kitleme dönük bir şey olacak,haa tabi yeni bir bomba bekleyenler umudunu kaybetmesin onlar için de dolu dolu 'ÖLÜM' hakkında bir kaç seriden oluşacak şeyler yazacağım fakat yazıyı ne zaman tamamlarım bilmiyorum.

İlk bu blogu açtığımda müziğe olan sevgimden bahsedip,bir kaç albüm falan tavsiye edeceğimi söylemiştim şimdi onunda vakti bu yazıda geldi.

Türkiye'de benim gibi rock/metal dinleyenler hep genelde dışlanır,zaten bu ülkede bir Yılmaz Vural iki Karl Marks anlaşılamamıştır bana kalırsa,bir de metalciler işte.

Tabi ki de 'Metal' dediğimiz türün genel bir felsefesi yoktur,grupların felsefeleri vardır ve metalde her grubun da bir felsefesi vardır.

Neyse böyle sözler bir yana Dünya'dan Türkiye'ye doğru ilerleyelim

1980'lerde başlayan 'satanist avı' günümüzde hala siyah giyen gençlere karşı olumsuz bir durum olarak kalmış hafızalarda.




Peki nedir ulan bu metal? Türkiye'de kökleri nedir? Çılgınlıkları nedir bu heriflerin?

Metal müziğin kökeni çoğu dinleyicinin bildiği üzere Caz müziğe kadar dayanır.

Hatta ve hatta ilk defa birden fazla enstrumanı,dev viyolonselleri kullanan Wagner'e kadar dayandırmak mümkündür bu müziği.
https://www.youtube.com/watch?v=-lxlQITXBAQ

Mesela Wagner'in bu müziğine de teyzeler 'Wohooo bu nedir gııı' tepkisi verebilirler.

Blues ve Caz'ı oluşturan siyahilerin isyanını bu tür taşıma görevini almıştır üstüne.

Dünya'da ilk metal grubunun kim olduğu hakkında tartışmalar olsa da ilk grup açıkça Birmingham gibi bir işçi memleketinden çıkan Black Sabbath efsanesidir.

"Paranoid,Iron Man,War Pigs,God İs Dead,Sabbath Bloody Sabbath" gibi efsane şarkılar bırakmış,Ozzy ile beraber Toni Iommi,Geezer Butler,Bill Ward gibi heriflerle tanışmamıza vesile olmuştur.

Şeytan'ın notası dediğimiz notayı da ilk defa bu grup kullanmış,böylece metal müzik başlamıştır.

Genelde metalcileri 'Sex,Drugs and Rock'n Roll'dan öteye gitmediğini sayan bir guruh var onlara en güzel cevabımız DIO abimizdir.



DİO bana kalırsa dünyanın en güzel sesli insanıdır,bakın 'en güzel seslerinden biridir' demiyorum,en güzel sesidir diyorum,ne içkisi ne sigarası,ne de bilemeyiz ama karısı kızı vardı,evinde kedi besleyen bir üstattı fakat gel gör ki kader DİO'yu da kanserden almıştır öbür tarafa.

Haa tabiki de Sex,Drugs and Rock'n Roll felsefesini dibine kadar yaşayanlarda vardır. Onlardan en meşhuru ise;


Bu tuhaf görünümlü,tuhaf sesli bir adam olan Lemmy Kilmister'dır. Aslında Lemmy'nin tıpkı Pink Floyd'un da olduğu gibi kendine has bir felsefesi vardır. Ona Rock/Metal'den daha öte birşeyler yazmak lazım ama yazıyı fazla uzatmak istemiyorum.

Haa bir de böğüren herifler var hepinizin mağlumudur.

Bu adamların daha sert müzik yapmaları bi yana gerçekten eylemleri de çok acayiptir,tamam isyan falan dedikte İskandinav grupların bazıları direkt olarak kilise de yakarlar,
"Vark Vikernes"i araştırırsanız görürsünüz asıl sertlik nedir diye :)

Aslında bazen bende yan yana 4 tane boş cami görünce yakmak istemiyor değilim,ulan diyanetin bütçesi yine bitmiş gördünüz mü onu?

Yahu o camiler dolmuyor arkadaşım,kütüphane yapın-hastane yapın-bakım evi yapın insanlar faydalansın en azından.

Konudan sapmayalım şimdi sırf 'Satanizme yönlendiriyor,gençleri uyuşturucuya özendiriyor' diye yasaklanması da istendi bu müziğin hatta bazı albümler de gördüğünüz 'Parental Advisory' etiketi bu yüzden vardır.

Ama bu müziği kimse susturamadı,mahkemede Dee Snider efsane bir savunma ile herkesi susturmayı başardı.

'HEADBANGER'S JOURNEY' belgeselini bu anlattıklarımı görmeniz açısından şiddetle tavsiye ediyorum.

Metal/Rock müziği zaten kimse yasaklamaya cürret edemez,yasaklansa bile yapılmaya devam edilir çünkü rock bir müzik türü değil bir duruştur.

Can Atacan'ın "Başlangıcından Bugüne Heavy Metal" adlı kitabın önsözünün beğendiğim bir kısmını sizle paylaşmadan geçemem bu yazıda;

"Bir alt kültür yaşam tarzı olarak zaman zaman popüler olsa da, asla popüler olan diğer akımlar gibi "pop" olmadı. Sadece varlığını sürdürdüğü yer altından dışarıya sızdı,süzüldü,yoğun bir sis gibi kapladı her yanı,ama taviz vermedi,söylemini yumuşatmadı,uzlaşmadı. Boyun eğmeyen bir asi olarak kaldı daima.
Genç kuşaklar, yaşamdan beklediklerinin gerçekleşme umudu azaldıkça,bunun suçlusu olarak gördükleri otoriteye,aileye,sisteme,okula, herkese ve her şeye karşı içlerinde oluşan güvensizliği ve öfkeyi dışa vurmak için rock'ı kullandılar.
Yaşadıkları kent kenarlarında,işsiz,eğitimsiz,parasız,modern dünyanın paryaları olarak seçenekleri de pek parlak olmayan bu genç insanlar uyuşturucu satmak,çalmak,tetik çekmek,orduya katılmak veya müzik yapmak arasında bir yerlerde yaşamın kenarına iliştirilmiş birer sistem safrasıydılar. Müzik yaparak,en azından hayatta kalma ve yaşamlarındaki yok oluşu bir anlamda durdurma şansları vardı. Diğer seçenekler,sonları belli arka sokak zar oyunları gibiydi:Kaybetmek banko"

Çok güzel yazmış Can Atacan ellerine sağlık selam olsun buradan.
Son günlerde benim için sisteme yazılmış en iyi 2 şarkı ise;
'Disturbed-Vengeful One' ve 'Avenged Sevenfold-God Damn' 'Black Sabbath-God İs Dead' adlı parçalardır,güzel mesajlar var tabi almak isteyene.

Ha işte metalin en güzel yönlerinden biri de budur,her grubun verdiği bir mesaj vardır,pop müzisyenleri gibi 'dub tıs dub tıs' mantığı yoktur veya Türkiye'de ki son dönem rap gibi (istisnalar hariç fakat Rap'te maalesef ele ayağa düştü,her rap dinleyen potansiyel bi rap müzisyeni oluyor artık ) aşk mesajları vermekle falan uğraşmaz.

Neyse sizi taa İskandinav'yalardan alıp Türkiye'ye götürmek istiyorum,aslında bu yazı sadece bir albüm tavsiye yazısından ibaret olacaktı lakin yazdık işte ne yapacaksın.

Türkiye'de de bu hikaye İsmet Sıral'ın caz grubu kurmasıyla başlamıştır,Erol Büyükburç'un meşhur "Little Lucy" şarkısı ki dinlemenizi tavsiye ederim rockn roll akımı başlamış,Erkin Baba ile de Türkiye'de metal müzik oturmaya başlamıştır.

Türkiye'de bu süreç ilerlerken ne yazık ki ölümler de verilmiştir,yurtdışına göçlerde...

Örneğin Mesut Aytunca sırf uzun saçı  yüzünden çevresi tarafından dışlanmış ve cinayete kurban gitmiştir...

Yine ülkenin gelmiş geçmiş,hatta dünyanın sayılı gitaristlerinden olan Yavuz Çetin Boğaz Köprüsün'den atlayarak intihar etmiştir.

Çok güzel insandın be Yavuz neden bırakıp gittin bizi?

Yavuz Çetin'in şarkılarında ki o söz derinliğini yakalayacak insanlar çok çok nadirdir bu ülkede...

Allah gittiğin yerde mutlu olmanı nasip etsin Yavuz...


Barış Akarsu'yu da elim bir trafik kazası sonucunda kaybettik,yine Kerim Çaplı gibi bir bateristi de hiç haketmediği bir ölümle kaybettik...

Sırf saçı uzun diye,dövme yaptırıyor diye,piercing kullanıyor diye dışlanan hatta sırf siyah giyiniyor diye tuhaf karşılanan bu camia ülkemiz için bir de şehit vermiştir.

Grup Ümit Yılbar için 'Fly Forever' adında bir şarkı yayınlamıştır. Oturun dinleyin değil Türkiye'de dünyada bir tek Pink Floyd yaraları bu kadar deşebilir ahanda o kadar iddalıyım!!!


Tabi ki her ülkede olduğu gibi değerli müzisyenleri kaçırmadık değil mesela ülkenin efsane gruplarından olan "Bunalım" grubunun kurucu üyelerinden olan Aydın Ayet Çakus askerlik vaktı geldiğin de "Şeyimi Keserim de askere gitmem" diyerek ülkeyi terk etmiş ve Kaliforniya'da 'Fear Nature' adında bir grup kurmuştur.

Bir de İpek Bilgin hikayesi var ki anlatmadan geçemem :D Şu resimdeki kız var ya;



Sezen Cumhur Önal ile muhtemelen metal müzik yapma fikrini sunmak için buluşur ve toplantı olumsuz sonlanarak yanından ayrılır. Daha sonra Philadelphia'ya gider ve "Wykked Wytch" diye bir Black Metal grubu kurar.

Son hali ise aşağıdadır;



Neyse yazı çok fazla uzadı sizde sıkılmadan son sözlerimi söyleyip 3 albüm tavsiye edip gideceğim.

Kısacası Türkiye'de rock;

Barış Manço'nun sevgisidir,Cem Karaca'nın asi duruşudur,Erkin Baba'nın herkesi kucaklayan muazzam müziğidir.

Selda Bağcan'ın halkları bağrına basması,Yavuz Çetin'in yalnızlığı,Pentagram'ın derinliğidir.

Özlem Tekin'in,Şebnem Ferah'ın,Aylin Aslım'ın kadınlara aşıladığı cesarettir.

Köşe başında bilgisayarlardan yapılan müziğe benzemez metal/rock veya siz ne isim veriyorsanız...

Ateş toprak hava olmuş 
Yağmur olmuş hayat vermiş sana 
Kalbin olmuş ruhun olmuş 
Aklın olmuş yol göstermiş sana 

Bir ömürlük maceranda 
Hikayeni anlat bana 
Ne anlam verdin sen buna 
Ruhunda neler var senin 

Korkma ondan bundan 
Ne ölümden ne hayattan 
Bu dünyada gördüklerinin 
Hepsi bir hepsi haktan 

Atalarına malum olmuş 
Kitap yazmış anlatmışlar sana 
İmam rahip rehber olmuş 
Yalan yanlış aktarmışlar sana 
Günümüzün dünyasında 
Hepsi aynı hepsi ala 
İsa Musa Muhammed Buda 
Neyin varsa bilmiş senin 

İnsanoğlu kendini arar 
Dünya döner milim milim 
Eğer göçüp gidersen bugün 
Yarım kalan işin var senin 

Korkma ondan bundan 
Ne ölümden ne hayattan 
Bu dünyada gördüklerinin 
Hepsi bir hepsi haktan 

Korkma ondan bundan 
Ne cehennem ne de şeytan 
Bu dünyada bildiklerinin 
Hepsi bir hepsi haktan

sözleri ile ciltler dolusu kitabı tek şarkıya sığdıran,düşündüren bir türdür....

Tamam şimdi geçelim albüm tavsiyelerine...

Gençler dünya çapında benim için çıkarılmış en iyi 3 albüm;

1-Michael Jackson-Thriller
2-Pink Floyd-The Wall 2
3-Disturbed-İmmortalized'tir.

Bir de İndila-Mini World ayrıdır bende bak.

Fakat metal dünyası derya denizdir daha fazla grup önerisi vs isteyen bana en tepedeki iletişim bilgilerimden ulaşabilir.

Asıl önereceğim albümler ise Türkiye'dendir...

1-Barış Manço-Baris Mancho

Arkadaşlar bu albümü Türkiye'de bilenlerin sayısı çok azdır çünkü bu albüm sadece yurt dışında basıldı ve satışı sadece orada yapıldı.

Kıskanıcaksınız ama şu albümün kasedi şuan sanırsam bir bende,birde Barış Manço müzesinde var :)

Favori şarkılarım Ride On Miranda ve Dragon Fly'dır fakat içindeki her şarkı muazzam güzelliktedir.

2-Müslüm Gürses-Aşk Tesadüfleri Sever

Bu albüme diyecek bir laf var mı? Muazzam insan,muazzam bir rock albümü bana kalırsa "Ah Oğlum" dışında kötü şarkı yoktur,haşa babanın şarkısına kötü demek haddimiz değildir,belki de oğlu olan bir adam için bu şarkı çok çok farklı bir yerdedir ama ben bu şarkıyı anlayacak kafaya ulaşamadım demek ki...

Ayrıca Sandık ve Yalan Dünya gibi efsane albümlerini de atlarsak olmaz.

3-Erkin Koray-Elektronik Türküler

ERKİN BABA! ERKİN BABA! Türk Rock tarihinin bana kalırsa gelmiş geçmiş açık ara farkla en iyisidir.

Ah be baba senin için yazılacak çok şey var aslında buraya,çok tavsiye edilmesi gereken şarkın var ama bu albümün yeri bende çok ayrıdır.

Muazzam türküleri rock formatıyla okumak ortaya çok saykodelik bir şey çıkarmış.

Ayrıca babanın Erkin Koray-Erkin Koray,Erkin Koray-Erkin Koray Tutkusu albümleri de şiddetle tavsiyedir.

Hatta oturun bütün albümlerini dinleyin ulan işiniz ne?

4-Selda Bağcan-Türkülerimiz 2

Allahım o ne güzel sestir,nasıl içten bir sestir? Bir kadının sesi ancak bu kadar güzel olabilir,o bağrışların da git gide Anadolu Kokan ve içe huzur veren sesin yanında başka daha ne istenir?

Yine saykodelik muazzam şarkılar...

5-Pentagram-Bir

Aslında Pentagram'ın Unspoken,Trail Blaizer ve Anatolia albümleri de aynı kalitede diyebilirim,doğrusu bütün albümleri iyidir be Pentagram'ın haa :)

Ama o Akustik albüm olmamış be abi,Zeytinli'de de akustik yapıp üzdünüz zaten...

Evet size bu kadar tavsiye ve yazı yeter,zaten Türk insanı okumaz,bir de yazıyı bu kadar uzun tuttuk...

Son dönemler de ise Hayko'nun "Ben İnsan Değil Miyim" albümünü çok beğendim haa Flört'ü de anmadan olmaz Flört çok ayrı bir felsefesi olan gruptur "Cemiyette Pişiyoruz,Demli" gibi albümlerinin hepsi güzeldir.

Zaten Flört dışında şuan bir de Pinhani ve Peyk'i çok beğeniyorum grup olarak.

Neyse gençler buraya kadar okuduğunuz için,sağolun ÖLÜM adlı yazımda da görüşmek üzere,kaliteli bir şeyin sizi beklediğini rahatça söyleyebilirim var olun,sağ olun ^_^

1 Eylül 2017 Cuma

Eski Müritleri Olarak:Menzil,İsmailağa,Süleymancılar ve diğer Şirk Baronları (?)


Uzun bir süre sonra tekrar merhaba!!!

Üşengeçliğimden dolayı şu yazıyı bi türlü geçiremedim şuraya ama emin olun beklediğinize fazlasıyla değecek.

Bir kere başlığı görüp istemsizce okuyacaklar uzak dursun bu bir,ikincisi ise lütfen ilk önce Kuran'dan bu dediklerime delil getirmeden herhangi bir tartışma konusu açmayalım. (Ki zaten bu okuyacaklarınızı destekleyecek hadis bile bulamayacaksınız)

Başlıkta saydığım cemaatler silsilelerini en başta hep Hz.Ebubekir'e dayandırırlar. Fakat Allah izin verse ve Hz.Ebubekir yeryüzüne inse vereceği tepki muhtemelen 'Siz ne yapıyorsunuz,bu yaptıklarınızın adı nedir? Kuran'da bunlar nerede var? Biz Allah'ın resulunden böyle bir şey görmedik' şeklinde olurdu.

Aslında Süleymancılar'ı yazıma almayacaktım fakat bir kaç gün önce onlara da yer ayırmaya karar verdim.

Girişi onlarla yapıp sıra sıra Allah Dostu-Mürşid gibi kavramları incelemeye koyulacağız inşallah. Umarım faydalı bir yazı olur.

Süleymancılar'ı diğer tarikatlardan ayıran şeyler vardır.

Ya aslında sakal bırakmak dışında 3'ünde de ortak olsa bile bu şeyler Süleymancılar'da biraz daha katıdır.

Örneğin Süleymancılar'da Film-Müzik ve Kot pantolon yasaktır. Bunlar kendi tercihleridir bir şey diyemeyiz lakin 'Müzik haramdır' demek Allah'a büyük bir iftiradır. Allah'tan başka haram koyucu yoktur.

Bunun dışında Faiz'in yer yer helal olacağını söyler bu arkadaşlar ki zaten bu bile Kuran'ı karşılarına almaya yeterli bir sebeptir. (Bakınız: 7.12.1989 tarihli Tercüman Gazetesi Kemal Kaçar'ın yorumu)

Neredeyse bütün ehli sünnet tayfanın hem fikir olduğu sakal mevzusunu ise Süleymancılar yasaklamıştır.

Yani büyük bir sünnet olduğu iddaa edilen bu davranışı Süleymancılar yasaklamış haliyle peygamberi de karşılarına almışlardır.

Ayrıca Süleyman Hilmi Tunahan'ın son evliya olduğunu söyleyip ona büyük bir kutsiyet (Gavs'lık) atfederler.

Mehdi beklentisi var bir de bunlarda,tıpkı Hristiyan ve Yahudiler'de olduğu gibi,bir de Mustafa Kemal paşaya gereksiz bir kin beslerler. Ayrıca tesettürü de başka bir boyuta taşımışlar ve yeni bir örtünme şekli bulmuşlar.

Aman aman faiz yiyin ama saçınız asla gözükmesin kuzum olur mu? Bunların da yaptığı rabıta konusunu ise sonlara saklıyorum çünkü başlıkta (?) işareti ile yazsam da,şirkin büyüğü buradadır...

Neyse gelelim asıl konumuza....

Bize şahdamarımızdan yakın olan Allah ile aramıza bir mürşid/evliya/şeyh/gavs/kutup koymak ne kadar mantıklıdır?

Şimdi konu edindiğim 3 cemaatte Nakşibendiliğin bir koludur.

3'ünde de şeyhlerine tıpkı Hristiyan'ların Papa'ya yüklediği kutsaliyet gibi bir kutsaliyet vardır.

Tarikat inancına göre evliya-Allah dostu nedir inceleyelim;

Gavsül Azam ve Keşif Ehli: Yüce Allah yeri havayı ve karayı onların hizmetine vermiştir. Duaları kabul ne isterlerse verir.

1-Gizliyi bilirler 2-Masum ve Günahsızdırlar 3-Tayyi Zaman ile zamana hükmedebilirler 4-Tayyi Mekan ile istedikleri mekana geçebilirler 5-İslam orduları ile beraber savaşırlar...


Daha problem tanımda başlıyor. Gaybı Allah'tan başka kimse bilemezken,peygamber bile hatalar işlemişken,Mekandan ve Zamandan münezzeh olan sadece Allah iken bu kişilere bu özellikleri kim veriyor arkadaşım?


Keramet dediğinizi duyar gibiyim,peki nedir bu keramet var mıdır Kuran'da bir kökü?


Kuran'da ne böyle bir kelime ne de böyle bir vaat yer almaktadır. KRM kökünden türeyen bir çok fiil ve isim geçmesine rağmen (Kerim,İkram gibi) halkın anladığı dilde bir kerametten asla söz edilmez.


Peygamber dahi müşriklerin istediği hiç bir mucizeyi gösterememiştir (6:35,17:90-96,29:50) ve hiç kimseye şefaat dahi edemeyecektir bu da ayetlerle sabittir. Bunun yanı sıra (28:56) istediklerini de hidayete erdirme gibi bir şansı yoktu.


Veli-Allah dostu kavramının biraz daha oturması açısından bir kaç tane de bu tarikatların kitaplarını baz alarak içlerinden sözler yazalım,daha sonra ise tekrar Kuran'a dönelim.


-Veli isteyerek zina yapmaz,zinayı Allah yaptırtır (Kureyşi Risalesi s.336)

-Veli cinsel organını açarsa melekler kaçmaz (El İbriz s.189)

-Abdulkadir Geylani yediği tavuğu diriltmiştir (Gunyetul Talibin)

Aaa bir de Abdulkadir Geylani'nin Azrail'i dövme hikayesi var ki kesinlikle Ali Akın hocadan dinleyin.

-Kim Nakşibendi'nin Halidi kolundanım derse ona azap edilmez. (Cübbeli Ahmet Hoca (!)

-Şeyh konuşacağınızı,vücudunuzdaki ben sayınızı,yatakta kaç defa döndüğünüzü bilir. (Nusretullah Hoca)

-Mahmut Efendi Azrail'i ölümü getirdiğinde huzurundan kovmuştur (Cübbeli Ahmet Hoca (!)

Ahh ahh sanki Kuran'da Allah 'Sağlam kalelerde bile olsanız ölüm sizi yakalar' dememiş gibi...

Bu tarikatların ortak noktalarından biri de Mürşid'e kendini "Ölünün, ölü yıkayıcısına teslim olduğu gibi' teslim etmektir. Peki mürşide kendini bu şekilde teslim edersen bakalım neler oluyor.

-Şeyh namaz kılma derse bu emre uyarım (Sıbgatullah Arvasi,Minah 233)

-Gavsın şeytanı müslüman olmuştur (Minah)

-Şeyhi kemale ermeden ölenin işi zordur. (Minah 45)

-Muhammed Diyauddin ölmek üzere olan çocuğu geri diriltmiştir. (Minah)

-Eğer kişi hasta olursa 'Mürşidim benim için hastalık dilemiştir,o yüzden hasta oldum' demelidir (Arifler Yolunun Edepleri s.87)

-Eğer iyi bir insan olduysak Gavsın sayesindedir. (F.Erol)

-Vekiller Lehvi Mahfuzu görebilirler (Ruhul Furkan c.1 s.18)

-70 bin kelimei tevhid getiren cennete gider (Ruhul Furkan c.1 s.18)

Umarım tarikatlardaki mürşid inancı yavaş yavaş kafanıza girmiştir değerli okuyucu kardeşlerim,yerim sizi.

Şimdi gelelim Kuran'a. Kuran'da Aracı ve Allah dostu nasıl anlatılır bakalım.

-Allah inananların velisidir,neden göz göre göre Allah'ın ayetlerini reddediyorsunuz? Neden hakkı batıla tercih ediyorsunuz da gerçeği gizliyorsunuz? (Ali İmran 65)

-Allah'tan başka dostlara tutunanların durumu kendisine bir yuva yapan örümcek örneği gibidir. Halbuki evlerin en çürüğü örümcek evidir. (Ankebut 41)

-Rabbinizden indirilene uyun ondan başka velilere uymayın (Araf 3)

-Size Allah'tan başka dost yoktur (Tevbe 116)

-Allah inananların dostudur (Bakara 257)

Şimdi bu kadar ayet varken ve hepsi apaçıkken hala Allah dostu kavramına inanıyorsan yazının devamını zaten okumana gerek yok diyeceğim ama devam et çünkü birazdan hatme,rabıta,vird gibi ritüellere gireceğiz ve kökenlerine bakacağız.

Şimdi bir de 'Aracı' kavramı vardır bu cemaatlerde peki Kuran'ın 'Aracı' kavramına bakışı nedir?

-Allah size şahdamarınızdan daha yakındır (Kaf 16)

Allah ile benim aramdaki mesafe burnum ile bacağım arasındaki mesafeden bile daha kısayken neyin aracısı bu arkadaş? Neyse devam edelim.

- Kesinlikle, din sadece ALLAH'a aittir. O'nun dışındakileri evliya (dostlar) olarak edinenler, 'Onlar bizi ALLAH'a daha fazla yaklaştırsın diye biz onlara tapıyoruz.' (derler). Ayrılığa düştükleri bu konuda onların arasında ALLAH karar verecektir. ALLAH kuşkusuz, yalancıları ve nankörleri doğru yola iletmez. (Zümre 3)

Şimdiden 'Ya orada tapanları söylemiş,biz tapmıyoruz ki' dediğinizi işitir gibiyim. Fakat onların din diye size anlattıklarını kabul etmek ile tapmak arasında ne fark vardır?

Durun size bir de konuyla ilgili güzel bir rivayet aktarayım;

"...Onlar Allah'ı bırakıp hahamlarını, rahiplerini ve Meryemoğlu Mesih'i Rabler edindiler." (Tevbe: 9/31)

Nebi (s.a.v.) bu ayeti kerimeyi okudu. Bunun üzerine Adiyy b. Hatem Rasulullah'a (s.a.v.) dedi ki:

"Muhakkak onlar, onlara ibadet etmiyorlar ki.

Rasulullah (s.a.v.):

"Onlar Allah'ın helal kıldığı bir şeyi haram, haram kıldığı bir şeyi helal kıldıkları zaman onlara itaat etmiyorlar mı?" ded...i.

Adiyy b. Hatim: "Evet" deyince,


Rasulullah (s.a.v.):


"İşte böylece onlara ibadet ediyorlar." buyurdu. (Tirmizi, Tefsir: 10; Taberi: 14/210 (61632-61634); Suyuti, Durru'l-Mensur: 3/230; Beyhaki, Sünenü'l-Kübra)

Evet şimdi bu rivayetten yola çıkarak Süleymancılar'ın yaptığı gibi veya mezhep imamlarının yaptığı gibi kendi kendilerine Allah'ın yerine helal-haram koymalarının hükmü nedir sevgili arkadaşlar? Oturun bir düşünün...

-ALLAH'ı bırakıp, kendilerine ne zarar ne de yarar veremiyenlere tapıyorlar ve 'Bunlar, ALLAH yanında bize şefaat edecekler,' diyorlar. De ki: 'ALLAH'ın göklerde ve yerde bilmediği şeyleri mi O'na bildiriyorsunuz? O çok yücedir, ortak koştuklarınızdan uzaktır.' (Yunus 18)

Eee peki bu 'Bize şefaat edecekler yavv' diyenleri ne yapmalı? Adam kendini kurtarabilmiş ki bir de sana şefaat edecek,koskoca peygamberin bile kızına şefaat edip edemeyeceği muammadır.

Ki bu inanç Yuhanna İncili'nde de bire bir vardır.

-Yoksa onlar Allah'ın dışında şefaatçiler mi edindiler? (Zümer 43)

- ALLAH'ın dışında çağırdıklarınız, sizin gibi kullardır. Haydi onları çağırın da size cevap versinler, sözünüzde doğru iseniz! (Araf 194)

Evet gençler aracı kavramı da Kuran'a göre kafanızda oturduysa şimdi bu tarikatların ritüellerine geçelim.


İlk önce kısa olan Vird-Tövbe-Teveccüh kavramlarına bakalım;


VİRD: kısaca tanımlamak gerekirse üzerine bir örtü alarak Allah'ı zikredip,silsilede ki şahısların ruhlarına dua yollamaktır. Lakin Allah'ı zikirde belli bir sayıya ulaştığın zaman bu zikri arttırmak için şeyhten izin alman gerekir.


Yahu arkadaşım iyi güzel bir ritüel yakalamışsın fakat şeyhten izin alıp zikir sayısını arttırmak nedir? Allah'ın koyduğu bir sınır mı vardır? Ayrıca Vird dediğimiz olayda eğer sağ elin baş parmağı yoksa başka vird şekilleri almak zorunda kalırsınız. Yani Allah'ı zikir şeklinize de müdahil olabilirler...


TEVECCÜH: Teveccüh kavramı şuan da kalksada (onlar da 'ulan ne yapıyoruz' demiş muhtemelen) Nakşibendiliğin önemli ritüellerindendir. Teveccüh şeyhin, müridin ağzını açıp ağzına üflemesi ve ona feyz vermesidir. Yanlış duymadınız evet kişinin ağzına şeyh tarafından üfürülür arkadaşlar.


İslam'ın hangi döneminde,Kuran'ın hangi ayetinde böyle bir ritüel görülmüş muamma.


Benim Kuran'da bildiğim tek üfleme Allah'ın insanlara ruhundan üflemesidir.


TÖVBE: Özellikle Menzil cemaatinde çok büyük bir önem arz eden ritüeldir tövbe.





Şeyh ortaya oturur ve resimdeki gibi şeyhin sarığı açılır,sofiler ipleri tutarak Allah'tan af dilerler.

Hristiyan'ların ritüellerinden pek farkı yoktur bu davranışın.


Ashab-ı Kiram'da ip tutma diye bir mevzu var mıydı? Ya da Kuran'da bunun ile ilgili bir ayet var mıdır? Niye kişiye kutsallık atfedilir?









Ayrıca Budistler'de de tıpkı yukarıdaki iple tövbe ritüeli gibi ritüeller vardır. Yani bunu İslam'da değil Budizm'de arayacaksınız arkadaşlar.

Ve şimdi gelelim RABITA anlayışına...

Daha sonra ise daha büyük bir şirk olan Menzil Hatmesini inceleyeceğiz.

Eski bir Nakşi şeyhi olan Ferit Aydın'ın kitabı bizi bu konuda oldukça aydınlatır.

Rabıta Nedir?

Rabıta müridin gözlerini kapatarak,şeyhini düşünmesi şeyhinin iki kaşı arasından akan nurun müridin ağzından kalbine yayılarak feyiz almasıdır.


Ulan adamlar artık işi fantaziye dökmüş,Allah affetsin bende müritken yapmıştım böyle şeyler.


Peki bu ritüel nerede var bilir misiniz? Tabiki de yine Budizm;








Zira Nirvana'nın Fenafillah'tan, bir farkı yoktur,ikisinin de oturuş biçimleri-kişiyi düşünme biçimleri aynıdır. Hatta solunum kontrolleri bile bire birdir.



Şimdi 'Rabıta' dediğimiz olay ne Kuran'da vardır,ne hadiste vardır,ne de mezhep imamlarında vardır,ne de ehli beytte...


Gelin şimdi Rabıta'nın kökenine inmeden önce rabıtanın bu tarikatlar için önemini arz eden bazı sözlere bakalım.


-İnsanı kamil miratı haktır. (Allah'ın aynasıdır) Her kim kamil insanın ruha niyetine basiret gözüyle bakarsa onda Allah'ın tecellisini görür (Zahid Kotku,Tasavvufi Ahlak s.222)


-Rabıtasız zikir erdirici değil,zikirsiz rabıta tek başına erdiricidir (Arvasi) Ouwww ne ağır bir sözdür bu.

Mustafa Fevzi gibi adamlar ise rabıtayı 54 farzdan biri sayacak kadar hadsizleşmiştir.

-Rabıta yapılacak mürşid peygamberin varisi olmalıdır. Rabıta dışında Allah'a yaklaşmak için başka bir şey aramak gereksizdir. (Sohbetler,M.Ustaosmanoğllu 336)

Rabıta'nın da önemini kavradıktan sonra bu ritüelin Kuran'ı geçtim Sünnet'te veya Mezhepler'de olmamasına rağmen buralara nasıl geldiği hakkında kaynaklara bakalım.

Elimizdeki en erken kaynak Bağdadi'nin, Muhammed Esad'a yazdığı mektuptur. O mektupta rabıta bir şeye dayandırılmamış "Rabıtayı ancak Allah'ın öfkesine uğrayan bedbaht kimseler reddeder" şeklinde tehditler savrulmuştur.

Diğer bir kaynak ise Hüseyin Ed Dewseri'nin yazdığı 'Er Rahmetül Rabıta' kitabıdır.

Bu rabıta hareketi o dönem yeni bir hareket olduğu için en başta bu kitap gizli yayınlanmıştır.

Kadri şeyhi Berzanji o dönem ki Bağdat valisine 'Bağdadi Hindistan'a gitmiş ve sihirbaz yogilerden ders almıştır' şeklinde bizim de teorimizi destekleyecek şekilde bir mektup yazmıştır.

Yine bu kitapta da "Bu tarikatı reddeden münafık veya aptaldır" tarzı sözler havada uçuşmuş rabıta yine bir dayanağa oturtulmamıştır.

Allah bize zandan uzak durun der. Yani şüpheli olan şeyden bile kaçın,ufak bir zan imanınızın da gitmesine sebep olabilir. Tarikata bağlı olan arkadaşlarım bu yazıyı okuduktan sonra hala tarikatlara bağlı kalacaklarsa bile bu şuana kadar yazdıklarımı kafalarında bi yere oturtup araştırsınlar,cevaplarını bulamazlarsa ve bana katılırlarsa ne ala ama cevaplarını bulamayıp yola devam ederlerse Allah'ın buyurduğu 'Zan' ifadesi yüzünden imanları tehlikeye girecektir.

Neyse rabıtaya devam edelim.

Diğer bir eser ise Necip Fazıl'ın çevirdiği Arvasi'nin eseridir. Arvasi eserinde şöyle demiştir;

"Fazla olarak bildirelim ki yüksek nakşi yolunun fertleri ve rükunları ve şeyhleri irşad edicileri,irşada talipleri hemen hemen topyekün Maverüannehir,Buhara,Semerkand ve HİNDİSTAN taraflarındandır.

Hacegan kolunun reisi Gucdevani zamanındaki ikinci asırda başlar. Demek ki 1240 tarihine kadar hanefi alimleri rabıta yapmamıştır (Gucdevani'nin ikinci asrı ne demektir?)

Yine bir dayanak verilmemiş fakat aynı eserde "Evliyadan bazıları vardır ki öldükten sonra daha çok yardımcı olurlar" tarzı şirk sözleri vardır. Oysa Allah "Ölülere işittiremezsin" diye buyurmuştur.

Bağdadi'nin de divanından öğreniyoruz ki, ilim için gittiği Hindistan'da çok küfür vardır. Ama o kendi tabirine göre hayat suyunu aramak için taa oralara gitmiştir.

İlginçtir Bağdadi öldükten sonra vasiyet olarak, kendi zamanında kurdurduğu tekkelerin yıkılmasını istemiştir.

Yine ilginç olan sözde üveysilik yoluyla şeyhinden ilim öğrenme ihtimali varken Hindistan'a gitmiştir? Günün diğer alimleri tarafından yogilik ile suçlanmıştır?

Ki diğer bir nakşi şeyhi olan Kasım Kufralı'ya göre, Bağdadi'nin hocası, Abdullah Dehlevi'de Hint dinlerine inanır gibi yaşamaktaydı.

Rabıta ibadetinin kökeni hala muammadır,zandan uzak durun diyen Allah bile bile şirk koşan kullar der ve hatme ritüeline geçerim...

Hatme; Kısaca tanımlamak gerekirse ellerde küçük taşlar ile Kurandan parçalar okumak ve şeyhlere,peygambere,Allah'a dua etmektir.


Böyle deyince ne kadar masum görülüyor değil mi? Peki bu hatme duasının Türkçesi nedir gelin hep beraber inceleyelim.


-Yerlerin ve göklerin nuru,geçmiş evliyaların kemalat ve gelecekteki evliyaların feyizlerini kendinde toplayan Muhammed Diyauddin


Allah Allah bak sen 'Yerlerin ve göklerin nuru' hmm, oysa Allah Nur 35'te bu sıfatı kendine layık görmüyor mu?

-Manevi sırlara hazine olan efendimiz Ahmed Haznevi

Nedir yahu bu manevi sırlar?

-Kurtulmuş olanların kutbu,şeriatın sahibi,her türlü yardımı kendisinden aldığım şeyhim Seyyid Abdulbaki el Huseyni

Yahu bu nasıl bir şirk koşmaktır? Şeriatın sahibi ne? Ne demek her türlü yardımı kendisinden alırım? "Yalnız senden yardım isteriz" ayetini okumayın siz kardeşim o zaman namazlarda Allah aşkına

-Güzel ahlakın kaynağı ve karanlıkların ruhu,aşiret ve kavimlerin aydınlatıcısı Seyyid Abdullah

Eee bu sözler Allah'ın El Hadi ismi ile çelişmez mi?

-Beşer perdesinden sıyrılmış şeyh Arifi Rivegeri

Beşer perdesinden sıyrılmak nedir? Sıyrılınca ne oluyor?

Velhasıl gençler size şimdilik anlatacaklarım bu kadar. Umarım az da olsa düşünmenizi sağlarım,unutmayın Allah zandan kaçın der,tevhid inancına yüzde %0.1 şirk bile girse bu sizi ebedi bir cehenneme götürür.

O yüzden ya yukarıdaki anlattıklarıma verebilirseniz Kuran'i cevaplar verin ya da körü körüne hala buralara gitmeyi göze alarak ahiretinizi tehlikeye atın.

Selam ve sevgiyle...

NOTE:Arkadaşlar bu cemaatlerin siyasi yönlerine girmek istemiyorum. Özellikle İsmailağa ve Süleymancılar artık bu konuda tur bindirdiler. CİA raporlarında her ikisine de yer var. O yüzden başka yazıda uzun uzun inşallah değineceğiz.

8 Ağustos 2017 Salı

Osmanlı'da Marjinal Sufiler,İslam-Hristiyanlık tartışmaları



Tekrar merhaba gençler, geçen yazımda Osmanlı'nın İslam anlayışını ve şeriatı nasıl kontrol ettiklerinden bahsetmiş,serinin ikinci yazısının tarikatlar ve Hristiyanlık tartışmalarının üzerine olacağını söylemiştim.


Osmanlı'da tarikatlar ciddi anlamda önem arz ediyordu. Padişah tüm tarikatların piri sayılırdı,bu ünvana 'Sultan-ül Meşaih' adı verilirdi.


Örneğin orduda önem arz eden yeniçeriler genel olarak Bektaşi dergahına bağlı idi. Bu tekkelerin bir süre sonra siyasi hallere büründüklerini de biliyoruz fakat bu duruma girdiklerinde devlet tarafından engellenmişlerdir.


Şah İsmail,Şeyh Bedrettin,Otman Baba,Said-i Nursi (Abdülhamit döneminde sürgün edilmiştir) buna örnektir.


Bu yazıda değinmek istediğim ilk cemaat ise 'Kalenderiler'dir. Konu hakkında en teferruatlı bilgiyi Ahmet Yaşar Ocak hocamız ciddi anlamda emek sarf ederek kitap haline getirmiştir.


Kalendiriler gezgin dervişler olarak bilinirler,sosyal geleneklere veya kurallara aldırış etmeden;

saç,sakal,bıyık,kaş kesik dolaşırlar bunun yanında tuhaf kıyafetler giyerler ve cinsel organlarına da zarar verirler.


Bir süre sonra devlete başkaldıran bu tipler,Haydari ve Hurufiler gibi farklı tarikatlara girmişlerdir.

Şeyhleri Otman Baba'nın hayatını dervişlerinden olan Küçük Abdal'ın yazdığı 'Menakıbname'den öğreniyoruz.


Otman Baba, İsa-Musa-Muhammed peygamberlerin kendi nefsinde olduğunu iddaa eder, bütün dünyanın işlerinin ona bırakıldığını,yağmurun onun izniyle yağdığını söyleyen kutup inancını kendinde görürdü. (Kutbun diğer adıda Gavs'tır ehehe)


Bir süre sonra özellikle Fatih devrine denk gelen döneminde, Bektaşi ve Vefai dervişleri gibi itaatkar din adamları ayrıca Fatih'in benimsediği bürokratik yapı sebebiyle halk tarafından dışlanmaya başlarlar.


Fakir halk tarafından sevilse de 'kutup' sıfatının doğurduğu tehlikeler yüzünden (Padişahların da onun sayesinde tahta çıkıp indiğini düşünen bir bölümü de vardı) idamına karar verilmişse de,halkın tepkisinden korkan padişah, Otman baba ve abdalları Silivri'ye sürgün etmiştir.


Kutup lakabı ise ileride II.Yıldırım Beyazıd tarafından kullanılmıştır.


Benim görüşüme en yakın olan grup ise kesinlikle 'Kadızadeliler'dir. Bu grup IV.Murat zamanında popüler olmuştur. Kendilerine görüş olarak Birgivi ve İbni Teymiyye gibi din alimlerini örnek almışlardır. Hatta 'Koçi Bey Risalesi'ne benzer bir risale padişaha sunmuşlardır fakat bu risalenin İbni Teymiyye'nin 'Siyasetüs Şerriye'sinden hiçbir farkı yoktur.


Bir çok bidate karşı çıkmışlardır. Kadızadeliler'in başındaki Kadızade Mehmet'in hutbeleri zamanla çok sevilmiştir ve IV.Murad döneminde,Mehmet Ayasofya Camii'nde hutbe vermeye başlamıştır.


Anlatılan odur ki halk bu hutbeleri dinlemek için camiye 2 gün önceden akın ederlermiş.


Bidatların terk edilmesinin yanı sıra bu cemaatin 'halkçı' bir yanıda vardı,zulme uğrayan halkın yanında dururlar,saraydaki zenginliği kötülerlerdi, hatta döneminde çıkan 'Esnaf ayaklanmasın'da parmakları yok desek yalan söylemiş oluruz.


Kadızadeliler temel olarak 21 bidata karşı çıkıyorlardı ben burada 10 tane temel redlerini vereceğim;


1-Ezan ve Kuran'ın makamla okunması (Şahsen reddetikleri şeyde saçma bulduğum tek şarttır)

2-Sema ve davran

3-Tütün,Kahve ve keyif verici maddelerin haram olmaması (Burada IV.Murad'a destek çıkmışlardır)

4-Muhyiddin El Arabi'nin kafirliği

5-Yezide Lanet Olunması

6-Peygamberin vefatından sonra ortaya çıkan örf ve adetler

7-Türbe anlayışı

8-Büyüklerin el eteğinin öpülmesi ve selam verirken eğilme

9-İyiliği emredip,kötülükten sakınma emrinin uygulanmaması

10-Rüşvet


Kadızadeli'ye göre bunlar gibi dine sonradan eklenen herşey haramdır.


Sivasiler (Halvetiye'nin bir kolu) bunlara karşı çıkmışlar,hatta tartışmalar müridlerin birbirini ölümle tehdit etmelerine kadar gelmiştir.


Kösem Sultan'ın ölümünden sonraya rastlayan zamanda Üstüvani saraya girmiş,Birgivi'nin eserleri tekrar yorumlanmış olsada,tartışmaların artması sonucu Köprülü döneminde sürgün edilmişlerdir.


Osmanlı'da diğer bir tartışma konusu ise 'Zındık'lardır. Zındık TDV'ye göre ''Âlemin kadîm olduğunu ileri süren, Allah’ı yahut Allah’ın birliğini ve âhireti inkâr ettiği halde inanmış gibi görünen kimseleri ifade eden bir terim.' anlamına gelir.


Dini tartışmalar genelde kadıların sonuç çıkmazsa Şeyhül-İslam'ın önünde yapılırdı.


Fatih'in, Gazali'nin eseri olan 'Tehafatül Felsefe' eserini tartışmak için, Muslihiddin Mustafa ve Mevlana Zeyreği sarayına çağırttığını biliyoruz.


Önemli tartışmalardan biri ise İnalcık hocanın 'Osmanlı Tarihinde İslamiyet ve Devlet' kitabında anlattığı 'Molla Kabız' olayıdır.


Kanuni döneminde Molla Kabız 'İsa'nın Muhammed peygamberden daha üstün olduğunu' çevresinde anlatıyordur. Büyük ulemalar sayesinde bir gün Divan-u Hümayun'a kadar çıkmıştır.


Fakat kadılara Kuran ve Hadisler'den cevaplar vererek tartışmayı kazanmıştır. O gün tesadüftür tartışmayı Sultan Süleyman bir pencereden dinlemiştir. Kadılara kızıp 'Bir mülhid divanımıza gelip bınları söyler ve kimse karşı çıkamaz" deyip vezirleri azarlamıştır. "Yarın İstanbul kadısını çağırın ve şeriata göre tartışın" emrini vermiştir.


Bu emir üzerine İbn Kemal ve Kadı Saadeddin divana çağırıldılar,Molla Kabız'da teşrif etti. Molla iddalarını saydı saymasına fakat karşısındaki iki büyük alim, Kabız'ın saydığı hadis ve ayetleri açıklayınca,Kabız dut yemiş bülbüle döndü.


Sonra Şeyhülislam "Hakk ne idüği zahir olup malum oldu" diye kendisinin haklı olduğunu beyan etti. Molla Kabız ise ısrarından dönmedi, iddasının devleti de karıştıracak bir iddaa olduğu da göz önünde bulundurularak idam edildi.


Orhan zamanında ise daha farklı olarak İslam-Hristiyanlık tartışmaları daha ön plandaydı. Palamasın esir edilmesi,Riccolo'nun Kuranı tercüme etmesi bu tartışmaların artmasının sebeplerindendir.


İlerleyen zamanlarda Fatih'in Papa ile mektuplaşması,II.Beyazıd dönemi tartışmaları ve Kanuni'nin Protestanların lideri olan Martin Luther ile olan ilişkisini de araştırmanızı tavsiye ederim. Çünkü burada hepsine değinemeyeceğim :) Ama bilin ki İslam-Hristiyanlık tartışmaları her zaman saygı içerisinde olmuştur.


Neyse Orhan dönemine geri dönelim. Palamas'ın topraklarımızda esir edilip,yazdığı hatırat değerindeki mektup bize o günler için güzel bir kaynak oluşturmaktadır.


Burada ulema ile olan tartışmalarından da bahseder,ne kadar ibadet özgürlüğünden bahsetse de Türkler'e 'Barbar' demekten de geri kalmaz bu abimiz.


İlk tartışmalarına Orhan Gazi'nin oğlu İsmail ile yaylakta denk gelmesiyle başlar. Cuma günleri Orhan'ın sadaka dağıttığını bunun Rumlar'da da olup olmadığını sorar İsmail,Palamas'a. Palamas cevap olarak 'Tanrı sevgisini gösteren bir nişanedir sadaka' cevabını verir İsmail'e.


İsmail daha sonra 'Hz.Muhammed'i seviyormusunuz?' sorusunu sormuştur,cevap olarak 'Hayır eğer bir kimse biz öğreticinin sözlerine inanıyorsa kendisinin o öğreticiyi bir öğretici olarak savunması imkansızdır' cevabını almıştır. Daha sonra ise Meryem'in bakireliği,İsa'nın çarmıha gerilmesi gibi konularda tartışılmıştır.


Orhan Gazi hasta olduğu bir gün doktoru Taromitos'u çağırmış ve ona Palamas'ı sormuştur,doktor tartışma tavsiyesi olarak 'Hioves'i önermiş onun yanında Palapanas'da gelmiştir.


Palamas 3'leme inancından başlayıp,İlahi plan ve Meryem'in bakireliğinden bahsetmiştir.


Bu açıklamalardan sonra sırasıyla Palamas'a 2 soru daha sorulmuştur. Birincisi 'İsa'nın sünnet olduğu kendilerinin neden uymadığı' sorusudur.


Palamas bu soruya 'Sizde Musa'nın Şabat'ına,Hamursuz bayramına uymuyorsunuz' cevabını vermiştir.


Diğer bir soru ise 'Aziz ve azizelerin resimlerine neden tapınıyorsunuz,ibadet ediyorsunuz?' sorusuydu.


Palamas'ta buna 'Dostlar birbirini sever,ama tapmazlar. Biz tanrının yarattıkları yoluyla tanrıyı kutlarız' cevabını vermiştir.


Ulema bu cevapları aldıktan sonra kalkacakken salağın biri Palamas'a yumruk atmış fakat bu boş herif cezalandırılmıştır.


Palamas ise daha sonra İznik'te gördüğü bir cenaze töreninden övgü ile bahseder,hatta imamın yanına gidip 'Hangi duaları okudunuz?' diye soru sorar imam ise 'Allah'ın affetmesi için dua ettik' cevabını verir.


Palamas buna cevap olarak 'İsa'da dünyaya inince insanların affı için dua edecek' cevabını verir. İmam İsa'nın bir kul olduğunu hatırlatır,Palamas ise İsa'nın mucizelerinden bahsetmeye başlar.


İmam, daha önce Palamas'a sorulan bir soru olan 'Biz her peygambere inanıyoruz siz niye Muhammed peygambere inanmıyorsunuz?' sorusunu sorar.


Palamas cevap olarak 'Muhammedin bir mucizesi yoktur' der. İmam durur mu yapıştırmış cevabı 'Muhammedin mucizesi doğudan batıya İslam'ı yayışıdır,ayrıca İncil'in de değiştiğini biliyoruz' der.


Ehh Palamas'ta kolay lokma değildir tabi 'Hristiyanlar kitabını sorgulamaz,onda ne eksik ne fazla vardır. Ayrıca İskender'de batıdan doğuya yayıldı fakat bunların temelinde savaş,esaret,kırgınlık vardı.

Ama İsa'nın mesajı savaşsız olarak,hatta düşmanlarınca bile benimsendi,bütün dünyaya yayıldı' cevabını vermiştir.


Bu tartışmalar ortak bir fikre bağlanmamış,Palamas kim ile tartıştıysa hem dua almış,hem de dua etmiştir.


İslam-Hristiyanlık tartışmaları Kanuni-Luther dönemi,Fatih-Papa dönemlerinde de devam etmiştir.


Hatta Fatih ve Papa'nın mektuplaşmasını herhalde internetten de bulabilirsiniz diye tahmin ediyorum :)


Benden bu kadar gençler haydi A.E.O,umarım işinize yaramıştır :)

5 Ağustos 2017 Cumartesi

Osmanlı ve İslam I



Merhaba gençler uzun süredir yazmıyorum,bunlar 'hep motivasyon eksikliği' falan diyemicem çünkü üşengeçlik.

Motivasyon eksikliği yaşadığım günleri geride bıraktım sayılır,ama şimdi de üşengeçlik başladı.

Oysa Allah 'İnfak edin' derken sadece maddi anlamamamız gerekir. Mesela zeki isen zekanı,zengin ise zenginliğini,sevgi doluysan sevgini,mutluysan mutluluğunu paylaşacaksın infak edeceksin.

Neyse böyle bi giriş yapayım dedikten sonra azıcık yazı ile ilgili bilgi vereyim. Bu yazı 2 seriden oluşacak ilkinde genel hatlarıyla 'Osmanlı'da İslam ne durumdaydı? Gerçekten bi şeriat var mıydı?'
gibi sorulara cevap vermeye çalışacağız. İtiraf edeyim bu yazı birazcık sıkıcı olacak ama araya güzel şeyler katacağım.

Serinin ikinci bölümü ise daha da ilgi çekici olacak onunda konusu 'Marjinal Sufiler-Tarikatlar ve Osmanlı'da İslami konuların tartışmaları,İslam mı Hristiyanlık mı?' gibi başlıklar olacak.

Öyle amatör bir yazı olmayacak, 'Osmanlı'ya sövecek,Osmanlı'yı övecek' beklentisine girmeyin,neyse o.

O yüzden 'Cariyelik,Kardeş Katli,Saltanat,Allah'ın yeryüzündeki gölgesi,İşgaller,Atalarla övünme' gibi konulara girmeyeceğim,zaten bunların bir çoğunun İslama aykırı olduğunu biliyoruz niye hala deşelim? Ben biraz daha sistematikten bahsedeceğim.

Haydi başlayalım....

Osmanlı devlet olarak İslam ve Sünni-Hanefi mezhebi seçmiştir.

Padişah'ta-Kadı'da kesinlikle hanefi olmakla beraber, kadı diğer 3 büyük mezhebin de kurallarını bilmek zorundaydı. Çünkü Osmanlı büyük bir imparatorluk olduğundan içerisin de Şafii,Maliki ve Hanbeli'ler de vardı,kadı kişileri yargılarken, kişi bu mezheplerin hükmüne göre de yargılanmak isteyebilirdi ama bu durum çok fazla meydana gelmemiştir sebebi ise hanefi mezhebinin en liberal mezhep olmasıdır.

Mezhep ayrımından öte Osmanlı'da Sünniler dışında;

Yemen'de,Irak'ta,Cezayir'de,Suriye'de, Şii'lerden tutun,Dürzi'lere kadar farklı bir çok mezhep vardı.

Bunlara her alanda özgürlük sağlanmıştır. Medrese eğitimlerinde,mahkemelerinde,fıkıh anlayışlarında tamamen özgürdüler fakat Sünni olmamaları sebebi ile devlette üst makamlara getirilmezlerdi.

O çağda dünyanın genel tavrı buydu,örnek vermek gerekirse XIX.yy'a kadar İngiltere'de Katoliklere,XX.asra kadar ise İspanya'da da Protestanlara görev verilmemiştir.

Osmanlı diğer dinlere ise tamamen hoşgörü ile yaklaşmıştır,vergi farkı dışında ki onunda gayet makul sebepleri var,hiç bir fark yoktur.

Ortaçağ'da Yahudiler her yerden kovulurken 1.Beyazıd kucak açtı la bunlara.

Fatih kalktı Ortodoks lideri ile görüştü,kiliselerine zarar vermedi,ibadetlerine karışmadı.

Birde değinmek istediğim multazam bi vakıf sistemi var,adamlar herşeyin vakfını oluşturmuşlar.

Mesela;
Sakat leylekleri tedavi vakfı,kaldırımları tamir vakfı,hapisten borca düşenlerin borçlarını ödeme vakfı,kedi-köpek besleme vakıfları vs.

Olm hani nerede var leylek tedavi vakıfları ya? Hayvan sever arkadaşlar teşkilat görsünler lütfen....



Neyse hadi birazda bu hamurun nasıl yoğrulmaya başladığına ve şeriat-örf ayrımına bakalım.

Bu imparatorluk din sayesinde kurulmuştur desek boş konuşmamız oluruz,daha kuruluşun başlangıcında Şeyh Edebali,Davudi Kayseri ve benzer ulemanın desteğini görmezsek nankörlük yapmış oluruz.

Fakat Osmanlı'da her zaman öyle Şeyh-ül İslam'ın dediği olmazdı,özellikle Fatih döneminde, Moğollar gibi örf ağırlıklı kanunlar koyulmaya başlanmıştır.

Osmanlı'da El Maverdi'nin de yorumu gibi 'İstislah' kavramı vardır. Peki nedir bu istislah kavramı?
'Halkın dinde olmasa bile iyiliğini düşünmek'tir.

Örnek vermek gerekirse, Ebu Suud döneminde para vakıflarının kapanması gündeme gelmişti, Ebu Suud buna ciddi anlamda karşı çıkmış,halkın bundan faydalandığını söylemiştir.

Ama Birgivi gibi Hanbeli mezhebine mensup kişiler ise bu vakıfların kesinlikle kapanması gerektiğini çünkü işin içine riba (faiz) karıştığını,halkın da bu haram parayı yediği fikrini savunmuştur.

Şer ve kanun Osmanlı'da her zaman birbirinden ayrılmıştır. Bu anlayışa 'Din ü devlet' anlayışı denmiştir.

Kutadgu Bilig gibi Türk tarihinin önemli eserlerinde ki tavsiyeler dinlenmiş,Fatih'in döneminde yaşamış olan Tursun Beg'in "İslamı koruma şartıyla,dünya işlerine de her çağda ilgi gösterilmesi için bir otoritenin olması' görüşü kuruluştan,yıkılışa kadar uygulanmıştır.

Osmanlı'nın kuruluşunda Edebali gibi önemli din adamlarının paylarının olduğunu yukarıda söylemiştik,hatta Edebali'nin kızını Osman Gazi'ye verme sebebi genelde Osman Gazi'nin Kuran'a olan saygısı olarak anlatılmıştır.

Böyle uyumlu dervişler olduğu gibi, Şeyh Bedrettin (Ah sözde aydınların şu adamı yüceltmesi yokmuuuuuu çıldırıyorum),Otman Baba (Ki sonraki yazıda Kalenderiler kısmında değineceğim çok ilginç bi tipleme) gibi uyumsuz din adamlarıda var olmuştur.

Osmanlı'da taa en baştan,sona kadar 'Gazi' sıfatı kullanılmıştır.

Gazi'nin niyeti samimi olmalı,riya olmamalı,ganimet için savaşa gitmemeli,vefalı olmalı,atılgan ve cesur olmalı,bu saydığımız sıfatları ne yazık ki son dönem padişahlarında göremedik...

Yapılan savaşlara ise 'Gaza' ismi verilir. Bu terim genelde farz-ı kifaye olarak görülmüştür,fakat bazı durumlarda farz-ayn'da olabilir. Örneğin 1444'te Varna savaşında padişah bütün herkesi askere davet etmiş,gelemeyecek durumda olanlardan maddi destek istemiştir.

İlk fethedilen yerlere fakılar yerleştirilmiştir. Bunlar dini yaymakla,insanlara yardım etmekle görevli insanlardır. Başlarında Ahi denilen din adamları vardır. İbni Batuta seyahatnamesinde bu kişilerden övgüyle bahsetmiştir.

Misafirperverliklerini muazzam olarak nitelendirmiştir,misafirlere karşılıksız yemek,konut gibi şeyler vermişlerdir.

Vakıflarında teşbihte hata olmaz bir nevi Sümerler'de olduğu gibi 'Tapınak Sosyalizmi' uygulamışlardır. Herkes kazandığından bu vakfa getirir,vakıfta yemek verilir,fakirlerin ihtiyaçları karşılanır, hem yerleşimler artar hem kişiler Osmanlı'ya alışır hem de dini görevler yerine getirilirdi.

Ayrıca Fütüvet anlayışıyla bekar gençler bu vakıflarda büyür,ilim öğrenir ve ileride önemli yerlere gelirlerdi.

Az çok canlandı mı kafanızda örf nedir şeriat nedir diye?

Şimdi tam anlamıyla canlanacak çünkü.

Zeki Velidi Togan'a göre taa Orhan Gazi gibi padişahlar hiç bir şekilde şeriattan faydalanmamıştır.

Bu görüşü Halil İnalcık gibi tarihçiler abartı olarak bulur,sebebi ise o dönem padişah yardımcılarının genel olarak din adamı olmasıdır.

Neyse İbni Haldun gibi ilim adamları örfi kanunları tamamen eleştirmiştir,bu yolun 4 mezhep imamından sonra kapandığını söylemiş,kesin bir dille reddetmiştir. Bazı Tursun Beg gibi ulemalar ise tam tersini söylemiş, Kuran,Sünnet,İcma gibi kuralların yanına bu fikirlerin de  konulabileceğini söylemişlerdir.

1.Beyazıd döneminde ise bu konularda tartışmalar daha çok artmış Molla Fenari,Şeyh Bedrettin gibi fikir adamları çoğalmıştır,fakat Beyazıd yer yer bazı vakıfları askeri kuvvetlere vermiştir.

(Camilerimizi kışla yaptılar,ahır yaptılar gibi şeyleri buna da söyleyebilir miyiz şimdi?)

Yukarıda bahsettiğimiz gibi Fatih ise bu sistemi daha çok geliştirmiştir,Çandarlı gibileri öldürtmüş
kanunda tam hakimiyet sağlamıştır.

Yayınladığı reaya,teşkilat,ceza gibi kanunlarda şeriattan pek iz görülmez.

Sakal kesmek,burun yarmak gibi cezalarıda bu kanunda görebilirsiniz,az çok konuya hakim olan bir kişi Kuran'ın şeriatında böyle şeyler olmadığını zaten görür.

Nitekim siyasi suçlarda yine padişahın mutlak emri ve tasarrufundadır.

Fakat bu dönemde 'Dürerül Hükkam' gibi eserlerin verildiğini söylemeden geçmeyelim.

Bu dönemde 'Vacibul Vücud', 'Allahın gölgesi' kavramı daha da benimsenmeye başlanmıştır.

Bu kavramların açıkça şirk olduğu her ne anlamda kullanılırsa kullansın açıkça görebiliriz,padişahın kişiyi yüceltip,alçatabildiği bir anlayıştan bahsediyoruz gençler.

Mesela Fatih'in İstanbul'u fethettikten sonra askerlerine 3 gün yağma yaptırma izni verdiğini,Halil İnalcık hoca maalesef ki İslam'a bağlar. Yahu İslam'da işgal mi var?

İstanbul'un alınmasına sevinip,Filistin'e üzülen Müslüman'lar şahsen bana samimi gelmiyor gençler...

Diğer yazıda 'Halifelik' kavramına ve başta söylediğim konulara da değineceğiz,şimdilik yarım bırakıyorum ve sizi daha fazla sıkmadan Allah'a emanet ediyorum,umarım yazı amacına ulaşmış ve örf-şeriat farkını anlamanızda yardımcı olmuştur.