29 Nisan 2022 Cuma

Ferhan Abi



Sen gittiğinden beri Ferhan abi:

Dünyada bir puştluk var.

Puştluk dünyada değil sanki bende,

Bir seni bir beni istiyor,

Ama sen yoksun diye binmek istemiyorum sanki şu adanın yanındaki gemiye.

Sen gittiğinden beri Ferhan abi:

Sen gittiğinden beri…

Zaten hep gitmiştin diye biliyorum.

Hiç tanımadım seni (?) Ferhan abi, ama gemidekilerden daha iyi biliyorum.

Ferhan abi bak orada bir amcı var.

40Ambar’ın amını gören bir amcı.

Bir am buldumuydu takılacak peşinde.

Bak orada bir liyakatsız var, kaptanın dümenini çalmış ama gazı arayıp bulamıyor.

Bak Ferhan abi sana söyleyeyim bu adam bunları batırır, öldürür.

Sonra götürür biri illa ama bizi GÖTürmez.

Biz hep senle göt gibi kaldık, keşke beraberde göt gibi kalsaydık,

Otururduk, osururduk ipe dizerdik.

Bak orada bir çocuk var Ferhan abi Godot’u bekliyor.

Bekliyor da niye bekliyor Ferhan abi?

Salak mı acaba ne?

Sen gittiğinden beri kimse adam akıllı beklemez oldu ‘güle güle’ demeyi unuttu.

Herkes o geminin içinde abi.

Hepsi dümeni kim tutuyorsa onun yalakası.

Ferhan abi en masum kişi belki de o gemideki hırsız.

En azından para çalıyor abi, ilk görüşte tanıyorsun zaten onu.

Senin gibi, benim gibi değil aleni hırsız adam.

Düşten de mor bir aşkı yaşayıp gitmiyor, hayalleri çalmıyor ya da kelimelerin suyunu çıkartmıyor.

Duymuyor kimseyi kimse abi, şu geminin kornasını sikeyim.

Ferhan abi sen gittiğinden beri kendimi az iyi hissediyorum.

Ferhan abi sen gittiğinden beri hırsızlar daha şerefli oldu abi.

Biz hep senin gibi şerefsiz sayıldık abi.

Şerefsiz kalmışız abi, paramız yok ki bizde alalım 3-5 tane.

Çişimizi tutmak yatırım değil artık, çiş ve kaka 10 lira.

Şerefliler hep zengin, istediğine veriyor şerefi.

Ferhan abi sen gittiğinden beri dünyada bir puştluk var ama hayırlısı abi.

5 Nisan 2022 Salı

hayat her zaman tanrı mükemmeliyetinde olacak değil/ nisa mihriban'a

o kadar çok bu konularda yazdım ki, yazdıkça ne kadar önemli olduklarını kavradım.

bunlar dediğim rüyalarım, diğeri ise ninemin ölümünün üzerimdeki etkisi.

ikisi bir araya geldiği zamanlarda ruhumun nasıl aşındığını, nasıl bir vücutsal etki bıraktığını tahmin edemezsiniz.

mutluluk ile çöküntü arasında gidip gelen, epilepsi hastalarının açıklayamadığı halin bir tasavvuru adeta.

geçen günlerde aynı durumu yaşadım.

rüyamda ninemi gördüm.

her zaman ki yerinde yatıyordu.

farklı olarak evde kırmızı bir ışık ve halam vardı.

birden doğruldu, bende hemen sırtını ve karnını tuttum.

bir kaç kelime söyledi fakat hatırlamıyorum, tek hatırladığım şey bedeninin ağırlığı, kendini kontrol edememesi ve vücut sıcaklığı.

bir de 'hayat her zaman tanrı mükemmeliyetinde olacak değil' cümlesi.

hayatta olsa böyle bir cümle kurması pekte olası değildi (?)

tanrının yüzüme gülüp onu bana melek olarak atadığını düşünmeye başladım.

zira bir insan kaç kere rüyada görülecekse o kadar gördüm rüyamda, görmeye devam ediyorum.

peki bu cümle ne anlama geliyor?

elbette hayat her zaman tanrının kabul ettiğimiz kusursuzluğu kadar mükemmel olacak değil ama berbat olmak zorunda mı?

iki, üç gün önce adı büşra ve yeni anne olmuş bir ATT görevlisinin sokağa atılmış bir bebeği emzirmesi epey olay olmuştu.

bebeğin adını nisa mihriban koydu bu hemşire.

kendi çocuğunun ikinci ismi de nisa idi bu hemşirenin.

berbat başlayan bir kaderi mükemmel hale çeviren bu hemşire muhtemelen bugün duyduğu haber ile kahrolmuştur.

birden bire hayatı güzelleşen bu bebek bugün kusmuğu sebebi ile boğulduğu için öldü...

KÖTÜ BAŞLAYAN HAYAT,

MUCİZE OLARAK BULUNMASI,

VE BUGÜN ÇOK GEÇMEDEN ÖLMESİ...

leibniz'in iyi dünya tasarısında bu bebeği nereye koymamız gerekiyor şimdi?

saçma olan kaderi mi? (ki kaderin yazılan bir şey olmadığını fakat ölümün bir sonuç olarak yazıldığını biliyoruz)

yoksa ölümün kendisi mi?

ölüm mükemmel, kusursuz tanrı tarafından yaratılan dünyada bir kusur olarak mı görülmeli? yoksa kusursuzluğun şartlığı mı?

ölüm meselesi tek gerçeğimiz olduğu için kusursuzluğu buradan incelemem gerektiğini düşündürdü bana bu yaşananlar...

tanrının kusursuzluk tasavvuru bize kusur olarak mı yansıdı?

bu satırları bana yazdıran duygular ve rüyalar hangi planın parçası?

yoksa tanrı gibi kusursuz olmanın yollarını arayan narsistlik hissi mi bunlar?

sadece bunlar değil; ailevi problemler, kişisel kavgalarımız, afetler bu en iyi dünya teorisinde ki kusurlar değil mi? voltaire kaç yıl önce anlatmıştı aslında bir şeyler tekrarlamaya gerek yok.

farklı olarak soruyu şöyle mi sormak gerekir?

kusursuz bir tanrının üflediği ruhtan kaynaklı onu ve hazırladıklarını kusurlarımız ile mi kusurlu görmeye başlıyoruz?

herkesin gözü önünde bir suçlu haline mi getirmek istiyoruz onu?

veyahut dönüşen şey leibniz'in o zamanlar söylediğinden artık çok çok değişen dünyamızın kusursuzluğu ve onun kusurlarını affetmeye çalışırken kendi kusursuzluğunu kaybeden zihnimizdeki tanrı mı?