22 Kasım 2020 Pazar

Sana Eski Bir Sevgili Gibi Bakıyorum Covid

 Arkadaşlar merhaba yazıya geçmeden önce, bu yazıyı okuduktan sonra bir süre ikinci kitaba hazırlanacağım için paylaşım yapamayacağım gibi duruyor, biraz birikim yapmam gerek :)

İyi okumalar...


Gece yatağımızda yatarken çok farklı bir sabaha uyanacağımızın farkında değildik.

Ay, güneşi kovalarken ve güneş yavaşça ondan kurtulurken, sabah haberlerinde spikerin ağzından çıkan bir cümle bizi evlerimize hapsetti.

Foucault yaşayıp bu çağı görseydi, herhalde birde aynı bakış açısı ile 'Virüsün Tarihi' kitabını yazar ve bu virüsün insanları nasıl değiştirdiğini,devletlerin bizi nasıl kontrol ettiğini ve diğer kitaplarında anlattığı gibi nasıl da robotlaştığımızı çok güzel bir şekilde gösterirdi.

Virüsten önce başlayan savaşlar,gariban mültecilerin yaşadıkları,çevreye verilen zararlar...

Hepsi görünmeyen bir şey ile yok olmuştu?

Peki bu görünmeyen şeyden korkarak kaçan insanoğlu görünmeyen diğer şey olan ve hakikatin sahibi olan Rabbin emirlerinden nasıl olur da kaçıyor ve gizlendiğini sanıyordu?

Dünya sadece görünmeyen ancak laboratuvarlarda gözlenen bu virüsün yanında görünmeyen diğer şeylerden de muzdaripti.

Sevgi,saygı,aşk,hasret,özlem...

Bu güzel duyguların yerini artık maddi kaygılar almıştı.

Nietszche'nin yıllar önce yazdığı 'Güç İstenci' artık tekrar üzerine düşünülmesi gereken bir konuydu. Öyle ki, yazar bile bu kadarını tahmin etmemiştir.

Tüketim bu virüsle beraber zirvesini yaşıyor,insanlar kendilerine yeni kimlikler yaratıyorlardı.

Kimi kendini geliştirmeye adarken, kimisi ise daha çok bencilleşiyor ve tüketim toplumunun getirdiği endişeler ile kimseyi düşünmeden stok (lar) yapıyordu.

Bulutsuzluk Özlemi'nin o meşhur şarkısı 'Üretmeliyim,üretmeliyim,üretmeliyim' diye başlar ya şimdilerde o şarkıyı bir de 'Tüketmeliyim,tüketmeliyim,tüketmeliyim' diye okumalı.

'Peki Emirhan, bu virüs bize hiç bir şey mi öğretmedi?' diye soracak olursanız bende size 'Öğretti' derim.

Bir ihtiyarın yalnız kalma acısını öğretti,

Zindanda ki bir suçlunun özgürlüğe susamasını öğretti,

Ali Şeriati'nin şu dizelerini hatırlattı tekrar:

“Ey özgürlük!

Seni seviyorum.

Sana muhtacım.

Sana aşığım.

Sensiz yaşam zordur.

Sensiz bende yokum.

Varım, ama ben yokum.

Yani o var olan ben değilim.

Ben, sensiz boş, anlamsız, şaşkın, avare, ümitsiz, kalpsiz,

ışıksız, tatsız, beklentisiz, intizarsız, beyhude yani bir hiç olacağım."

İyilerimiz için paylaşmanın değerini öğretti,

Köşemizde oturan unuttuğumuz Hacer teyzeyi hatırlattı,

'Çocukların sesleri ne kadar güzelmiş halbuki' dedirtti,

Oturup düşündürttü, okutturdu, yazdırdı.

Ama en güzeli de evdekileri hatırlatıp 'Dil' ile iletişim kurmayı sağladı.

Sana eski bir sevgili gibi bakıyorum Covid.

Bazen teşekkür ediyor, bazen ise hiç hatırlamak istemiyorum.

10 Kasım 2020 Salı

Meditasyooonn var Yogaaa varrrrrrrrr!!!

 Merhaba sevgili okur.

Bugün konumuz başlıktan anlaşılacağı üzere 'Meditasyon ve Yoga' 

Ama ne açıdan inceleyeceğiz? Tabi ki bana göre meditasyonu açıklayıp bir kaç tavsiyenin yanında, bu işin de artık kapital bir hal alması olarak inceleyeceğiz.

Fakat yazıya geçmeden önce size bir güzel haberim var.

Bir kaç gün önce bloga 'Karanlık' diye bir yazı atıp yorumlamanızı,geri dönmenizi istemiştim.

Sanırsam en son baktığımda şanslı olan 38 kişi yazıyı okumuştu.

Yazı bi kaç saat kaldı ve daha sonra sildim. Böyle yapma sebebim benimde beklemediğim bir şekilde bir yayınevinden gelen ikinci kitap isteğiydi.

Bende bu teklifi kabul ettim ve yayımlanmamış yazılarımı yayınevine yolladım.

En çok bugda kaldığım yazı ise 'Karanlık' olduğu için sizin okumanızı istemiştim, dönüşler olumluydu.

Yine merak eden olursa mailime yazmanız veya sosyal medya hesaplarımdan ulaşmanız yeterlidir.

Şimdi konumuza geri dönmemiz gerekirse biliyorsunuz ki başta da belirttiğim gibi tüketim hastası olan toplumumuzda 'Zen', 'Yoga' veya 'Meditasyon' artık kapital bir hal almaya başladı ve asıl bağlamından koparılarak elitlerin veyahutta sadece merak edenlerin zevk noktası haline geldi.

Ben bu sömürüyü ikiye ayırmayı tercih ediyorum:

1)Kapitalist Sömürü 2)Dert ve Yanlışlar Sömürüsü

Bunlardan beni en çok rahatsız eden tabi ki birincisi.

Hippi gibi giyinmek, davranmak artık neredeyse lüks, bunu benim gibi tarz ve hayat biçimi olarak benimsemiş olanlar çok iyi anlayacaklardır :) 

'Buddha' heykelleri artık çeşit, çeşit şekilde neredeyse her yerde satılmaya başlandı. Sadece heykelleri değil, tabloları, halıları, hakkında uydurulmuş kitaplar, aksesuarlar, tütsülükler, meditasyon müzikleri ve kıyafetler...

Şekilciliğin zaten bol bol öne çıktığı dönemimizde 'Buddha' da kurban olarak seçildi.

Tabi ki Buddha'nın kendi heykelcikleri ve resimlerinden öte 'Mistik' anlayışta artık satılmaya başladı.

Bizim modern şeyhlerin sömürülerine ve mistisizm adı altında insanlara yaptıklarına hiç değinmeye gerek bile yok. Eğer bu sömürüye girersek yazı sayfalarca gidecektir.

Bir kaç gün önce bu konu hakkında yazma fikri geldiğinde etrafımda bu tarz sözleri kullanıp satan markaların ürünlerini fotoğrafladım.

Hepsi telefonumda duruyor lakin şu an buraya atmaya çok üşendim.

Örnek vermek gerekirse:

'The Mystical Light' yazılı tişörtü Mavi'de bulabilirsiniz.

'Clear Your Mind' adlı tişörtü Addax'ta bulabilirsiniz.

'Ben mükemmelim,güçlüyüm,kuvvetliyim (....) bu yüzden de hayatımı paylaştığım doğru insandır ve bana aşk ile bağlıdır' temalı defteri D&R'dan bulabilirsiniz.

'Shangri-La'da binlerce liraya kalabilirsiniz.

Tabi ki bu sömürü kıyafetler veya normal ürünler üzerinden gitse yine iyi.

'Yoga Eğitmenliği', 'Nefes Koçluğu', 'Hayat Koçluğu' adı altında binlerce lirayı cepleyen insanlar var.

Halbuki bu 'Zen' dediğimiz olay anlatmaktan öte, yaşanılması gereken bir durumdur.

Tabi ki bunu kimseden dinlemeyin, okumayın demiyorum fakat bu işi yapan insanlar bırakın aydınlanmayı para alarak yozlaşmışlardır bile. 

Buddha'nın ya da ünlü guruların çoğu bu işi para almadan anlatmışlar ve kendilerinin örnek alınmasını istememişlerdir.

Örneğin bizim ülkede bir süre baya bi sükse yapan Metin Hara'yı bu para kazanan kişiler arasında sayabiliriz.

Fakat onun da foyasını Enis Doko şu yazısında ortaya çıkarmıştı okumanızı tavsiye ederim: 

https://www.sabah.com.tr/pazar/2017/07/30/new-age-sahtekarliklari-ve-bosa-cikan-umitler

Ülkemizde giderek artan bu tipler ve yoga salon sayıları yüzlerce, binlerce insanı tuhaf düşünceler ile zehirliyor ve onları para tuzağına düşürüyor desek yeridir.

Bu konularda dikkatli olmakta fayda var, para ile eremezsiniz arkadaşlar.

İkincisi ise bu işin sömürüden çok bireylerin duygusal olarak yaklaşım gösterdiği 'Dert ve Yanlışlar Sömürüsü'dür.

Burada kişi kendinden başka kimseyi yormasa,sömürmese de buna o ismi vermemin sebebi yine dolaylı olarak yukarıda anlattığım yerlere gitmesi ya da izlemesi.

İnsanlar hayatlarında bir çok defa yanlış kararlar verebilirler, bu kararlarından pişman olabilirler ve kendi içlerinde (dışarıya karşı öyle olmasalar bile) derin bir suskunluğa gömülebilirler.

İşte böyle bir halde, böyle bir arayıştayken başvurdukları ilk şey meditasyon veya yaptığı şeyleri  düşünmek, hataları üzerinde çözümler üretme arayışına girmektir.

Bu kişilerin gerçekten meditasyona ihtiyaçlarının olup olmadığını anlamaları biraz zor bir süreçtir.

Çünkü meditasyon o problemli kişiye göre bir kaçış yoludur fakat meditasyon gerçekten bir kaçış yolu mudur?

Kişilerde olan bu kaçışın ana sebebi aslında ikili ilişkilerde başlayan problemlerdir.

İlişkilerde insanlar birbirlerine karşı empati duygularını kaybettiğinde, duygularının ne durumda olduğunu merak etmemeye başladığı veya saygılarını kaybettiği anlarda problemler başlar.

Artık insanlar bu durumlarda birbirlerini dinleyemez; stres, hüzün, endişe, güven problemi ve hayır diyememe korkusu başlar.

Bu süreçten sonra bu ilişkiler ya menfaat ilişkisine dönmeye başlar (menfaat ilişkisini problemli günlerde, problem yaşatan kişinin tatlı olmaya başladığı yerleri gözlemleyerek anlayabilirsiniz. Bu ilişkilerde problem çıkartan kişi ilişkiyi yeni insanlara açar,direkt çözüm odaklı olmak yerine başkalarına anlatarak bunu büyütür. Bilinçli taraf olarak siz bu durumlarda sessiz kalın, hatanız varsa özür dileyin fakat kendinizi sömürtmeyin.) ya da sonlanır, durum fark edildiğinde kaçmak her iki insan içinde en iyisi olacaktır, ya da enerjisini daha çok harcayan insan için.

Tabi bu durumun tersi de olabilir, bir şeyleri düzeltmeye çaba gösteren kişi bir süre sonra kendini yormamak, düşüncelerini değiştirmek için uzaklaşabilir.

İşte böyle durumlarda asıl olan şey meditasyon yapmak değil, somut olan ilişkilerinizi karşıdaki kişiyi gözlemledikten ve rahatladıktan sonra düzeltmektir.

Pekiiiiii bu iki durumda (özellikle ikincisi) bize meditasyon yaptırtmayacaksa nedir bu meditasyon? Nedir bu zen?

Bir kere sizin düşünsel olarak nerede olduğunuzu kimse kolay kolay bilemez, olduğunuzu olmadığınızı bilemez.

Dolu olanı kimse dolduramaz.

'Yol (do) sen neredeysen orada başlar.'

Araya Alan Watts'ın 'Yol' hakkında güzel bir yazısını serpip devam edeceğim:

herhangi bir "yol" yok. kimse yol'u bilmiyor.

var olan tek yol gökyüzünde uçan bir kuşun bıraktığı iz: işte şimdi görüyorsun, şimdiyse görmüyorsun.

hayat hiçbir yere gitmiyor, ulaşılacak hiçbir şey yok. bütün çaba ve açgözlülüğünüz, eriyen avuçlarınızla bir dumanı kavramaya çabalamaya benziyor. hepimiz kayıp haldeyiz, doğduğumuz andan itibaren boşluğa fırlatılmış durumdayız; ve varacağımız tek yol unutulup gitmek.

bunları bir anlığına olsa da anlamak, pesimizm, umutsuzluk ve nihilizmin kucağına düşmeden mümkün müdür? meditasyon, psikanaliz, dianetik, raja yoga, zen budizmi, psikoloji, tüm bunların mutluluğa giden yol üzerinde kendimizi oyalan sayısız kapandan birkaçı olduğunu kabul edebilmek çok zor; en son hangisinin üzerinden sıçrayıp kendimizi hiçliğe bırakarak kurtaracağız?

eğer bu tabloyu iyice görüp anlayamazsak, asya felsefesindeki, hinduizm'de, budizm'de, taoizm'de söylenen diğer her şey kapalı bir kitap olarak kalmalıdır. yapabilecek hiçbir şeyin olmadığını bilmek, başlangıçtır. birinci ders, pes etmektir.

peki o zaman ne olur? kendinizi pek de aşina olmadığınız bir zihin durumunda bulursunuz: sadece izlemek. hiçbir şeyi elde etmeye çalışmadan, hiçbir şey beklemeden, hiçbir şey ummadan, hiçbir şey aramadan, gevşemek için çaba harcamadan, sadece amaçsızca izlemek.

Andan sonra ne olacağı hakkında birşey söyleyemem. bir sonuç için söz vermek, bir umuda tutunmak, buradaki bütün ana fikri berbat eder. eski bir uzak doğu deyişi "seyrettiğin çaydanlık asla kaynamaz" der. insan bedeninin istem dışı gerçekleşen eylemleri arasında, özellikle kaygılı bir haldeyken, olması için çaba gösterdiğimiz sürece bir türlü olmayan bazı eylemlere hiçbirimiz yabancı değiliz, unutulan bir ismi hatırlamak, uyumaya çalışmak, hatta seksüel haz gibi. bunlar gibi, ancak ve ancak gerçekleşmesi için çabalamıyor olmak koşulu ile gerçekleşecek bir şey vardır: zen budizmi'nde buna "satori" denir, "ani aydınlanma".


Alan Watts'ın bu alıntısından sonra onu ve Eckhart Tolle'u okumanızı tavsiye ederim. Jim abimizi de etkilemişlerdir.

Ayrıca Sadhguru'yu da tavsiye ederim.

Hayatımızı bir deniz olarak görmemiz gerekiyor. Deniz üzerinde ve altında nasıl bir sürü şey taşıyorsa bizde bir sürü şey taşıyoruz.

Hayal kırıklığı,cahillik,üzüntü ve aklınıza gelen bir çok şey.

Bunları üzerimizde taşımak önemlidir, hepsini bilmek ve hepsini kendi içimize çevirmemiz gerekir.

Karşımızdaki zıt insanın da bizim bir yanılsamamız olduğunu anlamalı, her zaman bir uzlaşma yolunun olduğunu unutmamalıyız.

Kendimize göre kesin doğrular belirlemek, birini sebepsiz üzmek, dost kalamamak, kusursuzu aramak, gücü önemsemek, maddi dünyada kaybolmak, en özel anlarımızda (ilişkilerimizde, dostluklarımızda, önemli hayat kararlarımızda) başka insanların fikirleri ile kafamızı doldurmak ve kişileri yüce görmelk (ki fikir almayın deme sebebim de budur. Örneğin size ilişkiniz hakkında fikir veren biri kendi ilişkisinde aynı şeyi yaşadığında affedip size verdiği karar ile sadece sizi üzebilir) kendimize bu yolda yapabileceğimiz en büyük hatalardır.

'Doğru olana varmak için yanlış olanı reddetmek yetmez.'

Bu yol bireysel bir öğrenim sürecidir, geleceği bu yolda düşünmeye devam ederseniz aptallık edersiniz.

Mutsuzluğu, ıstırabı öğrenip, acı ve onun hakikatini, onun çözümünü, sona erdirmenin hakikatini ve yolun da hakikatini ancak böyle öğrenebilirsiniz. 

İnanışa göre zaten var olmayan bir dünyada dünyevi şeylerden ıstırap duymak mantıksızdır.

Herkes kendinin sığınağı olduğu için bu yolda dış bir güç aramakta manasızdır, en fazla tecrübelerden yararlanabilirsiniz. (Bu bile manasızdır)

Fakat bu tarz öğretilerde kişi hatasız biri olduğunu düşünmemelidir. İlk önce kendinizi değiştirmelisiniz, ilişkilerinizi ve insanların sizi ne kadar önemsediğini görmeniz gerekir.

Tabi ki bunu da anın içinde yapmanız gerekir. 'Zen' anın içinde olmaktır, düşünceyi yok etmeniz mümkün değildir fakat anın içinde düşünceyi durdurmak mümkündür, yanılsamalara ve endişelere aldırmadan.