Bu satırları şu anda düz A4'e yazıyorum ve saat gece 04:30 tarih 09.12.2019.
Uzun süre sonra masamı topladım. Söylemek gerekirse şu anda masamda;
2 şampuan,taraklar,boş redbull kutusu,cüzdan,tefsir,ortasından sıktığım bir diş macunu var.
Ha bir de neden aldığımı hatırlamadığım bir 'Badem Yağı'da orada duruyor.
Çatı katında oturduğumuzdan kuşlar yine 'Guk guk guk' diye ses çıkarmakla meşguller.
Arada gelip cama kafa atıyorlar.
Bir arkadaşımdan öğrendiğim kadarı ile kafa atma sebepleri tamamen içeri girme isteklerinden dolayıymış.
Hatta bazen sırf o camı kırabilmek için bir kuş kendini feda bile edebiliyormuş öyle cama vura vura.
Ne kadar trajikomik bir olay değil mi?
Arkamda oda spreyi 'fıs,fıs,fıs,fıs' diye fısıldamaya devam ediyor. Odamın güzel kokmasına sebep oluyor.
Hoş odam güzel kokuyor ama kendim için aynısını pek söyleyemeyeceğim şuan galiba.
Çok dağınığım ya,gerek fiziksel gerek zihinsel.
Bazen kuşların kendini içeri girmek için öldürmeyi düşünmeleri gibi bazılarımızın da kendini bazı uğurlar sonucunda öldürmesi gerektiğini düşünüyorum.
Bazense bazı şeylerin anlık düşünceler olduğunu düşünüp kendimizi öldürmenin, ölüme gitmenin pekte hoş bir şey olmadığını düşünüyorum.
Ani duygu değişimleri yaşıyorum bu aralar.
2 saat önce 'Off,puff' diye dolaşırken, dışarı çıkmam mutlu olmama (ki mutluluk nedir hala anlamış değilim) sebep oldu.
Havalar da iyi soğudu burada, galiba hasta da olacağım bir de geçen gün deprem oldu.
Biraz da olsa heyecan getirdi.
Bilmem ne line,ankastre bozukluğu yok obsesif komposto falan osuruktan türetilen şeyler bana kalırsa.
Bazıları bir de bunlara 'cool hastalık' 'olm o çocuk böyle böyle' falan diyor :)
Ani duygu değişimlerini falan bunlara bağlamıyorum yani boşa maval okumasınlar (Maval?)
Bazı insanlar ne kadar yetenekli,bazı insanlar ne kadar aptal.
Sesi güzel olan,resim çizebilen,Allah'a güzel ibadet edebilen,uslu uslu ders çalışan,mühendis doktor olan falan ne kadar şanslı bir o kadar da benim gözümden şanssız insanlar.
Bir de yıkık,çekingen,cebinde kuruşu olmayan olsa bile onu da yakınlarına harcayan, hiç bi sik olamamış insanlar var.
Ama ben galiba hayatım boyunca ikinci grupta yer alacağım ve bu hayatı o şekilde çok mutlu (?) yaşayacağım.
Gerçi önüme fırsat koysalar yine ikiyi seçerim, belki biraz para isteyebilirim.
Mutlu insanların hayatı pek ilgimi de çekmiyor zaten,mutsuz insanları daha çok seviyorum.
Daha iyi konuşurlar,çizerler,yazarlar,bakarlar,okurlar,dua ederler,şaka bile yapabilirler.
Evet evet şaka bile yapabilirler.
Antik Yunan'a baksanıza komedileri yasaklanan adamlar mizahı bırakmışlar mı?
Bu adamlar sizce oyunları yasaklandığı için mutlu muydular?
Tabiki de değillerdi ama bu mutsuz adamların toplumu mutlu eden esprileri bu döneme kadar geldi ve hala gülünüp,oynanıyor.
Dosto,Tolstoy,Schopen,Niçe,Van Gogh,Beethoven olmak için ilk şart mutsuz olmaktır.
Yoksa böyle akamaz kelimeler...
Ön sayfayı bitirdim A4'te şimdi arkaya geçmeliyim.
Mutsuzluğu mutluluk olarak tanımladığımdan beri hep daha iyi yazıyorum mesela ya da ben öyle zannediyorum bilmiyorum.
Zaten ne yazması gerektiğini pekte anlamamış biriyim iki dakika vakit ayırıp yazılarımın başlıklarına bakmanız bile yeterli olacaktır.
Her boku biliyorum edası ile yazıyorum sanki maşallah her konu var.
Gecenin bu saatinde kusmaya devam ediyorum.
Yazımı görseniz BERBAT!
Şu saydığım yazarlar o güzel öyküleri nasıl yazabilmiş asla anlayamıyorum.
Kendi üniversiteni kendi zihninde kurman şart galiba ilk önce.
Hem 'Yarın 13:30'da sınavım var.' düşüncesinden de kurtulabilirim böylece.
Acaba onların yazıları da çirkin miydi benim gibi?
Tolstoy mesela o kadar sayfa 'Anna Karenina' gibi bir romanı nasıl oldu da ortaya çıkardı?
Nasıl daha mutsuz olabildi?
Bütün çevre dükkanları doluyken kendisinin dükkanı boş olan bir amca kadar hüzünlü müydü?
O da bakıyor muydu etrafına acaba?
Ya da herkes eğlenirken çalışmak zorunda olan bir genç kız kadar kötü hissediyor muydu? Ya da utanıyor muydu?
Bence utangaçtı Tolstoy, ama 80 küsur yaşında tamamen utanmaya başladı artık.
Keşke seninle konuşabilseydim bu gece.
2-3 sayfa doldurmakta bile zorlanırken ben, sen nasıl yazdın onları?
Sezar kolyem bunları yazarken bana bakmaya devam ediyor masanın hemen yanında, A4'ün biraz üstünde solda.
Ne kadar yazabilirim ki daha?
23 yaşına gireceğim ve çok geçmeden öleceğim belki.
Geçen bir yerde okudum beyin ölümü kendisi için değil de başkaları için olan bir olay olarak görmeye meyilliymiş.
Bu yazdıklarım geleceğe yeterli mi olacak? Ya da daha önemlisi bana yeterli mi olacak bu gerçeği unutmak için?
Odam ölü adamların resimleri ile çevirili.
Ali Şeriati,Lemmy,Müslüm Baba,Azer Bülbül,Schopenhauer,Marx,Nietzsche,Freud,Zeki Alasya,Sadri Alışık ve daha kimler kimler...
Frankenstein bile var aynı bana benziyor.
Bu da demek oluyor ki ölümü unutma taraftarı değilim pek hep yanımda taşımak daha zevkli.
Zaten an geliyor 'Kurtuluş ölümde' diyorum o zaman beni ne korkutuyor?
Galiba vereceğim hesap.
Kendimi Allah'a karşı güzel savunurum savunmasına ama bakalım fırsat verecek mi?
Bazen o kadar başarısız hissediyorum ki kendimi Pink Floyd'un 'Dogs' şarkısında bahsettiği kanser adam gibi olacağımı düşünüyorum.
Bu yazdıklarım da size kalır işte alır okursunuz,anlatırsınız belki bir kaç kişiye.
Saat 5'i geçmiştir diye tahmin ediyorum.
Gidip uyumam en iyisi olacak.
Sağ tarafımda asılı olan Edvard Munch'un o malum tablosundaki adama benzeyeceğim sabah yoksa.
Neden uyumam lazım biliyor musunuz?
Çünkü sabah kalkacağım ve bir sınava daha gireceğim HAHAHAHA!
Bunları yazan ben değilmişim gibi sabahta kalkıp farklı bir karakter olacağım.
Yine gülüp,eğleneceğim taa ki yine kalem ve kağıdım ile baş başa kalıncaya kadar.
Veya tırlatıncaya kadar veya iyi bir dostum ile konuşuncaya kadar....
Rol yapmak ........... falan filan bu konuda baya uzun bir konu bunu da başka bir zaman yazalım.
Daha 'Küçük Prens' serisi vardı halbuki.
'İyi geceler' mi diyerek bitirmeliyim yoksa 'Günaydın' diyerek mi? Onu bile bilmiyorum.
Tek bildiğim artık bir şeyler yapmanın vaktinin geldiği halbuki ne kadar yapmayacağımı bilsem bile.
Zaten ne yapmamız gerekir ki?