Merhaba;
‘Tanrı Öldü’ ve ‘Din kitlelerin Afyonu’dur’ sözlerini bir
Müslümana söylediğiniz zaman karşınızdakinin yüz ifadesine hiç dikkat ettiniz
mi?
Tüyleri ürperir,suradı donar ve ‘Ne diyon lan kafir’ sözleri
ağzından dökülür 😊
Sözlerden biri Nietzche’ye biri ise Karl Marx’a aittir.
İkisi de dünyayı değiştiren filozoflardır.
Peki hiç ciddi anlamda bu sözler hakkında düşündük mü? Din
nasıl afyon olur? Tanrı nasıl ölür?
Gelin beraber inceleyelim.
Batılı birine ‘Tanrı’ deyince normal olarak algıladığı
aklına düşen ilk şey ‘Hristiyanlık’tır.
Hele bir de Almanya gibi bir ülkede bu fikirleri
sunuyorsanız akla gelen ilk şey Hristiyanlığın en katı mezhebi olan
‘Katolik’liktir.
Nietzche’nin sözünden önce ilk olarak ‘Din kitlelerin
afyonudur’ sözüne değinmek istiyorum.
Aslında benden önce bir çok İslam bilgini bu sözü yeterince
inceledi o yüzden önden bunu anlatıp diğerlerine daha sonra geçmek istiyorum.
Bu sözün tam haline baktığımızda aslında Marx’ın daha da
farklı bir şey anlattığını farkederiz.
Söz tam olarak şöyledir;
‘Din var olan durumlara bir protestodur,ruhsuz koşullara
ruhtur,kalpsiz dünyanın kalbi,mazlum insanların içli çığlığı ve kitlelerin
afyonudur’
Bu Afyon ülkemizde ciddi anlamda talep gören bir afyondur.
Ülkemizde din gerek iktidarlar tarafından gerekse din
şarlatanları tarafından oyuncak haline getirilmiş ve halkı uyutmak için afyon
olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Spor yapar gibi namaz kılan,diyet yapar gibi oruç tutan
mümin amca ve teyzeleri her yerde görmek mümkündür.
Namazlarında ne dediğini bilmeyenler,kıyamda miras
ayetlerini okuyanlar doğal olarak sisteme karşı kıyam da etmezler.
FEKKU REGABE! (Kölelere Özgürlük) diye haykırılan bir din
nasıl oldu da afyon haline geldi?
Hindistan’da normal şartlarda yenecek olan belki de
fakirlere dağıtılacak olan et sırf ‘Din’ denerek yenmiyor.
İslam’da normal şartlarda yüzüne bakılmayacak,sözü
dinlenmeyecek meczuplar,diğer insanlara hiç olmayacak tasavvuf hikayelerini
‘Din’ adı altında anlatıyor.
Kuran’da Firavun ile iktidarların nasıl olmaması
gerektiği,Karun ile mal biriktirmenin-zenginliği kullanmanın kötülüğü ve Belam
ile bunların nasıl dinleştirildiği,afyonlaştırıldığı anlatılmıştır.
Yahudilik’te normalde bir vicdan meselesi olan ‘İnsanların
topraklarına el koymak’ ‘Din’ adı altında anlatılıyor ve insanlar bu afyon
dinin altında eziliyor.
İslam’ın ‘İsyan’ özelliği unutturuldu. ‘Ilımlı İslam’ ‘Pasifist İslam’ adı altında bir çok şey
müslümanlara enjekte edilerek kişiler uyutuldu.
Oysa ne diyor Albert Camus ‘İsyan ediyorum öyleyse varım!’
Bunu söyleyen Albert Camus bir ateisttir. İsyan etmesinin felsefi
olarak bir anlamı yoktur.
Ama ona gidilip ‘Üstad niye isyan ediyorsun? Bir ahlak
anlayışına sahip değilsin. Bir gözetici olduğuna inanmıyorsun,neden isyan
ediyorsun?’ deyince,
Camus:’İsyan ediyorum,çünkü eğer bunu yapmazsam şuan ki
sistemi kabul etmiş olacağım’ der.
Bir ateist bile hiç bir şekilde olayı mantıklı bir şekide
temellendirememesine rağmen nasıl oluyor da bir Müslüman bu sistemde
yaşananları kabul edebiliyor?
Yeryüzünde Allah hiç bir şeyi eksik bırakmadan yaratmıştır.
Şuan yeryüzünde tüm insanlara yetecek kadar ev,su,yiyecek vardır.
Ayrıca Allah bunlardan öte Nahl Suresi 71.ayette ‘ALLAH rızık açısından sizi birbirinize üstün kılmıştır. Nitekim, üstün kılınanlar, emirleri altındakilerle varlıklarını eşit paylaşmazlar. ALLAH'ın nimetini mi reddediyorlar?’
Diyerek zenginliğin bir imtihan olduğunu ve insanları eşitlememiz gerektiğini söylemiştir.
Marx’ın söylediği de (Derin olarak diyalektik vs. Katmıyorum) tam olarak budur.
Yukarıda İslam bilginlerinin daha önce Marx hakkında yazıp çizdiklerini,fikirlerinden faydalandıklarını söylemiştim.
Bunlar Ali Şeriati,Hasan Hanefi,Seyyid Kutup,Roger Garaudy,İhsan Eliaçık gibi önemli insanlardır.
Örneğin Hasan Hanefi’nin bir kitabında yazdığı cümle İslam’ın ne kadar eşitlikçi olduğunu görmemiz açısından gerçekten önemlidir:
“Allah topraktır. Din sömürüye karşı çıkmak,toprağı kurtarmak,ülkeyi kalkındırmaktır. Cihad;adelet ve özgürlük için devrimci çabadır. Tevhid;herkesin eşit olması ve sınıfların ortadan kaldırılmasıdır. Emek kutsaldır.”
Özellikle ‘Sınıfların ortadan kaldırılması’ Hegel ile Marx’ın ayrıştığı önemli noktalardan biridir.
Hegel milliyetçi savaşlar yüzünden,her dönem başka bir devletin dönemde liderlik yapacağını söylerken,Marx ise milliyet değil sınıf savaşlarının olacağını hatta devlete bile gerek kalmayacağını söylemiştir.
Bana göre de ne kadar Hegel’in söylediği geçerli gibi gözükse de Marx haklıdır.
Kuran’ın istediği de kişiler arasındaki sınıfın ortadan kalkması ya da ezilenlerin başa gelmesidir.
‘Sende iyice Kuran’ı mülk düşmanı gibi gösteriyorsun hee!!!’ dediğinizi duyar gibiyim.
Hayır ben onu demiyorum,ben diyorum ki ‘Toprağa sahip olmak ile o toprak üzerinde çalışmak aynı şey değildir.’
17. Biz, vaktiyle "bahçe sahipleri" ne belâ verdiğimiz gibi, onlara da belâ verdik. Hani onlar (bahçe sahipleri), sabah olurken (kimse görmeden) onu (mahsullerini) devşireceklerine yemin etmişlerdi.
18 Onlar istisna da etmiyorlardı.
19. Fakat onlar daha uykudayken Rabbinin katından (gönderilen) kuşatıcı bir âfet (ateş) bahçeyi sarıverdi de,
20.Bahçe kapkara kesildi.
21.Sabah olurken birbirlerine seslendiler.
22. "Madem devşireceksiniz, hadi erkenden mahsülünüzün başına gidin!" diye.
23. Derken yürüyorlardı; fısıldaşıyorlardı.
24. "Sakın bugün hiçbir yoksul bahçeye girip yanınıza sokulmasın"diye.
25.(Evet yoksullara yardıma) güçleri yettiği halde, onları yardımdan mahrum etmek niyet ve azmi ile erkenden yola düştüler.
26. Fakat bahçeyi gördüklerinde: Mutlaka yolumuzu şaşırmış olmalıyız! dediler.
27. Yok yok, doğrusu biz mahrum bırakılmışız!
28. İçlerinden en makul olanı şöyle dedi: Ben size "Rabbinizi tesbih etsenize" dememiş miydim?
29. Rabbimizi tesbih ederiz; doğrusu biz (kendi kendimize) yazık etmişiz, dediler.
30. Ardından, kabahati birbirlerine yüklemeye başladılar.
31. (Nihayet) şöyle dediler: Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kişilermişiz.
32. Belki Rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir. Çünkü biz (artık) Rabbimizi(O'nun hoşnutluğunu) arzuluyoruz.
Kalem Suresi’de tam olarak bize bunu anlatır.
Önemli olan o toprak üzerinde ‘Benim’ deyip hegomanya kurmak değil ‘Lehül Mülk!’ deyip malını paylaşmaktır.
‘Eee sen şimdi diyorsun ki malımızı fakirler ile paylaşalım. Yahu ben enayi miyim çalışacağım ve fakirlere vereceğim,alışırlar ve çalışmazlar’ dediğinizi de duyar gibiyim 😊
Size tek bir soru sorayım,insanların onlar için çalıştıkları zenginler bu kapitalist sistemde asıl tembel olanlar değil midir?
Kaç tane zengin kendi çalışıyor? Artı değeri bu sistemde nasıl durduracağız,zengin gitgide zengin olurken niye böyle bir korku ile yaşıyorsunuz?
Kaç tane eviniz var arabanız var da ‘Yahu ben enayi miyim?’ diyebiliyorsunuz.
Bu endişe zenginlerin endişesi olsun.
Hz.Muhammed’in kurduğu uygarlıkta tam olarak böyledir.
Ünlü Alman sosyalist yazar August Babel, Muhammed peygamber için ‘Asya’nın gördüğü en büyük adam’ derken onun dini görüşlerini değil yarattığı uygarlığı,sistemi övmüştür.
Mustafa Kemal Atatürk’te onun bu uygarlıktaki liderliğini övmek için;
‘Muhammet kendisi hiç bir zaman asalet şerefi iddasına kalkışmamıştır. O boş teferruata bakmazdı.
Amacına doğru yürür ve pratik bir adamdı. Hiç bir zaman çıkar aramadı. Damarlarında İbrani nebilerinin canı dolaştığını iddia etmedi;hatta gerek gendisinin gerekte anne ve babasının fakirliği ile de övünmek ile iftihar etti’
Burada ekleyeyim ki Mustafa Kemal paşa ne kadar temiz duygular ile bu yorumu yapsa da ‘Fakirlik ile övünmek’ İslami bir yaklaşım değildir.
Çünkü ‘Fakir kal,ahirette kazanırsın. Fakirler daha önce cennete girecektir’ gibi sözler halka afyon olarak verilmiştir.
Hz.Muhammed’in devlet adamı olarak yazdırdığı anayasada din gözetmeksizin herkesi tek bir ümmet (millet) saymıştır.
“Müminler aralarında bir kişinin borç ve mali yükümlülüklerini üstlenmek zorundadır.’ diyerek eşitlik sağlamaya çalışmıştır.
Veda hutbesinde ‘Birbirinizin kanı ve malı sizlere haramdır.’ diyerek eşitlikçi bir toplum bırakmaya çalışmıştır.
Saraylara karşı çıkmıştır,mal biriktirmemiştir,Ebu Cehil’e-Ebu Leheb’e ‘Daha ortam hazır değil,insanları bilinçlendirmemiz lazım’ diye beklemeden karşı çıkmıştır.
İbrahim gibi Musa gibi dimdik durmuştur.
ALLAH'ın o ülkelerin halklarından elçisine ganimet bıraktığı şeyler ALLAH'ın ve elçisinindir. Yani akrabalara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara verilmelidir ki zenginlerinizin arasında tekelleşmesin. Elçinin size verdiğini alın; ancak onun size vermediğinden uzak durun. ALLAH'ı dinleyin. ALLAH'ın cezalandırması çetindir. (Haşr 7)
Ayeti gereğince zenginliğe karşı çıkmış,malın tek bir sahibi olmaması için mücadele etmiştir.
Allah paralarımız üzerinde de ‘Lehül Mülk’ ayeti gereği söz sahibidir.
‘Paranızı istediğiniz gibi harcayamazsınız’ demiştir ve nasıl harcayacağımızı da söylemiştir.
‘Akrabalara haklarını ver. İhtiyaç sahiplerine ve yolcuya da... Ancak saçıp savurma’ (İsra 26)
Fakat insanlara bunları anlatmak yerine ‘afyon’ olan dini anlatmaya devam ediyoruz.
Ebu Zer,Muaviye ve adamlarına karşı sürekli olarak ‘Tevbe 34’ü haykırırken ona verdikleri cevap ‘Başka ayet yok mudur ya Ebu Zer?’ olmuştur. Ebu Zer ise onlara cevap olarak ‘Tabiki de var ama zamanın sözü budur’ diyerek cevap vermiştir.
İnşallah Ebu Zer olup Muaviye’nin sarayına bir gün girer ve Allah’ın ayetlerinden bahsederiz.
Bugün Ehli Sünnet’te olsan,Kuran merkezli de olsan ülkenin her yerinde din afyon halini almıştır.
İnsanlara ‘Kuran’da bu yok’ ‘Kuran’da şu yok’ demek sürekli ‘Bilim ve Din’den aynı cümleler ile bahsetmek insanları uyutmaktan başka bir şey değildir.
Kuran üzerine az konuşulup,emirlerini ölümüne uygulamamız gereken bir kitaptır.
Yoksa Marx’ın dediği gibi ‘Afyon’ halini alır.
Gelelim artık Nietzche’nin ‘Tanrı öldü’ demesine.
Nietzche bu sözünü anlatılanlara göre derste bir rahip ve rahibeye karşı söylemiştir.
Zaten Nietzche’nin diğer bir sözü olan ‘Kiliseler dinin mezar çukuru olmuştur’ sözü de ‘Tanrı öldü’ demesinin sebebini açıklar.
Nietzche İslam hakkında Deccal kitabında aynen şunları söyler;
“"Eğer İslâm, Hıristiyanlığı küçük ve hakir görüyor idiyse, böyle görmekte bin kez haklıydı: Çünkü İslâm, insanı yüceltir ama putlaştırmaz...
Hıristiyanlık, bizi, kadim dünyanın kültürünün mahsulünden mahrum bırakmıştı. Üstelik bununla da yetinmemiş, daha sonraları, bizi İslâm kültürünün mahsûlünden de mahrum etmişti. Aslında bize (insan olarak bize], Grek kültüründen de, Roma kültüründe de, esasta, temel meseleler açısından daha yakın olan, bizim [insan olarak] duygularımıza, zevklerimize ve seçimlerimize daha doğrudan hitap eden İspanya''daki o harikuâde İslâm kültürü ve İslâm kültürünün eşsiz birikimi ayaklar altına alınarak çiğnenmiş ve yok edilmişti.
"İyi de, neden? Nedeni şuydu: Çünkü İslâm kültürü, asil bir kültürdü; çünkü İslâm kültürü, kökenlerini, temellerini insan fıtratına borçluydu çünkü İslâm kültürü, İspanya''daki Müslüman hayatının nâdir bulunan, nefis hazinelerinin üzerinde bile hayata Evet diyordu!... Daha sonraları, Haçlılar, estirdikleri o toz bulutunun ortasında, aslında önünde diz çökmeleri gereken, diz çökmekle daha iyi bir yapmış olacakları bir şeye karşı, asil bir kültüre karşı, bizim bugünkü 19. yüzyıl kültürümüzle mukayese edildiğinde, bizim çağdaş kültürümüzün, kendisini, İslâm kültürünün yanında son derece ''yoksul'' ve oldukça ''geç kalmış'' bir kültür olarak görebileceği böylesine asil ve yüksek bir kültüre karşı savaş açmışlardı. Haçlılar, ganimet peşinde koşuşturuyorlardı, hiç şüphesiz ki. Çünkü Doğu, İslâm dünyası, zengindi..."
Fakat Nietzche’nin övdüğü İslam’ın şuanda yine kendisinin kötülediği Hristiyanlıktan pek bir farkı yok.
Ruhban sınıfı da var,para toplayanları da var,ticareti yapanları da...
Nietzche’nin ahlak görüşü İslam ile zıtta olsa güç istencine baktığımızda İslam ile bağdaştırılacak yerleri olduğunu da görebiliriz.
Doğanın kimilerine göre en güçlü hayvanı olan ‘Aslan’ cesurdur,isyankardır.
Başka bir hayvan olan kuzu ise gayet uysal ve hiç bir şeye karışmayan sessiz sedasız bir hayvandır.
Doğa da böyle bir ayrım var bunu dinlere de uyarlarsak Nietzche’nin tam olarak ne demek istediğini anlayabiliriz.
Allah bozgunculuk yaratana,insanları öldürenlere,malları haksız yere kazananlara karşı aslan gibi olmamızı ister.
Biz bir toplumu yok etmek istediğimiz zaman onun ileri gelen varlıklılarının orada kötülük yapmasına izin veririz. Böylece o topluma verilmiş söz gerçekleşir ve onu yerle bir ederiz. (İsra 16)
Biz bu ileri gelenlere karşı birlik olmaz ve insanları afyonlarsak,kuzu gibi olup hiç kimseye ses çıkarmazsal İslam’ı kabullenişimizin bir anlamı yok.
Asla bir delil getirilmeyecek olan Denizin yarılması veya zan olan 19’u sürekli tartışmak yerine harekete geçmek aslolandır.
Bazı güç gerektiren ve uygulamamız ciddi anlamda farz olan ayetleri bu toplum unut ve tanrı bu yüzden o toplum için ölmüştür.
Peki kafalarına vura vura anlatmamız gereken o ayetler nelerdir?
Yeryüzünde güçsüzleştirilip ezilenlere lütfederek diledik ki onları önderler ve varisler yapalım. (Kasas 5)
Musa dedi ki: 'Rabbimiz, sen Firavun ve konseyine dünya hayatında lüks ve mal verdin. Rabbimiz, senin yolundan saptırsınlar diye mi? Rabbimiz, onların mallarını silip süpür ve acı azabı görünceye kadar inanmasınlar diye kalplerini katılaştır.' (Yunus 88)
Allah şu iki adamı da misal verdi: Bunlardan biri dilsizdir, hiçbir şeye gücü yetmez; efendisine bir yüktür. Onu nereye gönderse bir hayır getiremez. Şimdi, bu adamla, adaletle emreden ve doğru yolda bulunan adam eşit olur mu? (Nahl 76)
Yani bir dile sahip olup kendine mürşit edinip hiç bir şekilde haksızlığa ses çıkarmayan insan ile var olan duruma isyan eden,hakkı savunan insan eşit olur mu?
ALLAH'ın ayetlerini inkar edenlere, haksız yere peygamberleri öldürenlere ve halkın arasında adaleti savunanları öldürenlere acıklı bir azabı müjdele. (Ali İmran 21)
Bir çok aktivist din adamının öldürülüşü aslında bu ayetin habercisidir.
Malcolm X,Seyyid Kutup,Hasan El Benna,Ali Şeriati ve niceleri adalet ile beraber gerçek İslam’ı savunmuş ama hepsi öldürülmüş,adını sayamayacağım kadar bir çoğu ise hapsedilmiştir.
Sadece İslam’ı savunanlar değil günümüzde adalet için yollara dökülen,isyan eden,sadece normal haklarını isteyenler bile cezalandırılmaya devam ediyor.
Sakın dengeyi bozmayın. Ölçüyü adaletle gözetiniz; ölçüyü kaybetmeyiniz. (Rahman 8-9)
Bizim Müslümanlar olarak ismi kirli işlerde geçen,fakiri gözetmeyen insanlara karşı dik durmamız,onları protesto etmemiz gerekiyor.
Dürüst,vicdan sahibi yönetimleri benimseyip daha huzurlu bir yaşam sürmemiz gerekiyor.
Fakirliği öven,sessiz kalmayı,pasif durmayı öven din benim dinim değildir.
Şerefin,cihadın,başkaldırının,eşitliğin,ilkelerin olduğu yerde ‘İslam’ vardır!
Bu ayetler-bu sözler sık sık hatırlanması gerekirken,kafamızda dank dank etmesi gerekirken yerlerini nelere mi bıraktı?
Azrail’i tokatladığını söyleyen Mahmut’a bıraktı.
‘Şeyhim namazı terket’ derse ‘Terkederim’ diyen meczuba bıraktı.
‘Veliler tanrıların çocuklarıdır.’ Diyen Rumi’ye bıraktı.
‘Kefen geldi bunu al sorgun kolay olsun’ diyen din tüccarına bıraktı.
‘Veliler isteyerek zina yapmaz Allah yaptırır’ diyen sapıklara kaldı.
‘Risale-i Nur iman ile kabre girip cennete gireceklerdir’ diyen cennetten tapu satan insanlara kalmıştır.
Erkek çocuklarına tecavüz eden,soyu kutsayan,dini kendine duvar yapıp saraylar yaptıranlara kaldı.
‘Kuran,Kuran’ deyip insanları mücadeleye bir kez olsun bile davet etmeyen pasif iyilere kaldı.
‘1/40 zekat yeterlidir’ deyip yaz tatillerinde milyarlar harcayana kaldı.
Kabe’nin etrafındaki otellerde latteler içip uzaktan Kabe’yi zevk içinde izleyip ne sosyolojik,ne psikolojik çıkarım yapanlara kaldı.
Kuran deyip siyasiler ile poz verenlere,gerçeği onların yüzüne haykırmayanlara kaldı.
TANRI’YI NİETZCHE DEĞİL AMA MÜSLÜMANLAR ÖLDÜRDÜ!