Bulutsuzluk Özlemi’nin o çok ünlü şarkısı ‘Üretmeliyim, Üretmeliyim,
Üretmeliyim’ diye başlar.
Fakat toplum öyle bir hale büründü ki o şarkının sözleri
artık ‘Tüketmeliyim, Tüketmeliyim, Tüketmeliyim’ e evrildi.
Üretim öyle bir hal aldı ki artık tüketim sınırlarını bile
bu üretimden kaynaklı sebeplerden dolayı aştık.
Yeni üretilen şeyleri hemen almak için birbirimizi yiyor ve
vücudumuzun bir parçası eksikmiş gibi davranıyoruz.
İphone 4, İphone 5, İphone 6….
Her yıl çıkan yeni bir seri olan bu telefonların üretimi
sonsuza kadar gidecek ve nice genç sırf bu yüzden bunalıma girecek diye
korkuyorum.
Bazıları üretimin artmasını çok olumlu bulabilir ama
yüzlerce üretilen bebek mamasına ulaşamayan açlıktan ağlayan bebekler var.
Peki ben bunları anlatırken bu toplumun dışında olduğumu
düşünüyor muyum?
Hayır!
Maalesef bu tüketim toplumu beni de içine hapsetmeyi
başardı.
Sadece beni değil seni de evet seni de bu yazıyı şuanda
okuyan arkadaşım.
Şu soruyu bir düşünsene
‘En son ne zaman elektronik bir aletiniz bozulduğunda onu
tamire götürmeyi düşündün?
Veya ‘Çevrende eskisi kadar tamirci görebiliyor musun?’
Bu soruyu sorduğum insanların 1.soruya cevapları genelde ‘Hatırlamıyorum’
2.soruya cevapları ise ‘Hayır’ oluyor.
Çünkü öyle bir yere geldik ki telefonumuz arızalandığı zaman
tamire götürmek yerine hemen yenisini alıyor ve üretime bizde otomatik olarak
destek vermeye başlıyoruz.
Her yer yoksul insanlara üzülen, mülteci çocukları görünce
dudak büken hatta onların hikayelerini okuyup-izleyen ama onlara dokunmayan
insanlar ile dolu.
Bunları insanlara anlattığım da ‘Yahu ne kadar haklısın be’
tepkisi alıyorum ama aynı insanlar çok fazla geçmeden aynı umursamamazlığa devam
ediyor :)
Burada bir öz eleştiri yapmamız lazım kendimize,
O çocukların hayatlarına dokunmak iyi güzel ama bu
çocukların ölümüne sebebiyet veren markaları kullanıyor musun?
Geçenlerde Youtube’da dolaşırken bir videoya denk
geldim;
Videoda konuşan çocuk ülkesinin durumundan bahsediyor.
Bu ülke başta Belçika olmak üzere bir çok ülke tarafından tarihte sömürülmüş ve sömürülmeye devam eden bir ülke.
Düşünün ülkenizde altın, elmas var ama siz
bunları çıkartamıyorsunuz.
Daha da önemlisi bahsettiği ‘Koltan’ adlı madde var.
Bu madde şuan elinizde olan telefonda var, televizyonunuzda
var ve nice kullandığınız üründe var.
Bu maddeyi çıkartmak için Kongo’da bir sürü çocuk can veriyor, devlet bunun önüne geçmek yerine kaçakçılar ile işbirliği yapıyor bunun sonucunda kendilerine pay alıyorlar.
Dünyanın şartlar açısından en kötü durumda olan coğrafyasında
liderler nasıl bu kadar zengin oldu zannediyorsunuz?
Sadece liderler değil büyük şirketlerde bu maddeyi alabilmek
için ses çıkarmıyor…
Yani en basit şekilde anlatacaksak dostlarım ‘Tüketim
Toplumuna Hapsolduk’ dememdeki sebep maalesef şuan benim bu yazıyı yazdığım
laptopta bile o insanların kanının dolaşıyor olması…
Artık her yer AFRİKA oldu aslında, sadece biz yemek
yiyebildiğimizi zannediyoruz.
Her gün tavuk, makarna, yumurta yeyip doyduğumuzu
düşünüyoruz.
Gıdalarımıza GDO ile kattıkları şeyler hiç hafife alınacak
şeyler değil aslında ama bize hep en kötü gösterildiği için maalesef sessiz
kalıyoruz.
Kimse bu durum için isyan etmiyor, sesini çıkartmıyor
halbuki hepimiz tek bir adada yaşıyoruz.
Tek bir kişi bile bu adada isyan etmek için kalkmıyor, isyan edenler ise yine bu toplum tarafından ya alaya alınıyor ya da olan ona oluyor.
Sarı Yelekliler’i anlatmaya gerek yok tarihin neredeyse
her döneminde taa Spartaküs’e kadar isyan edenlerin kaderi hep aynı olmuştur.
‘Öldürülmek’ ya da ‘Susturulmak’
Ama susmayan cesur yüreklerde her zaman olmuş, olmaya da devam
edecektir.
Şuanda dünyadaki çoğu insanın yaşam felsefesini iki akımla
özetleyebiliriz;
1-Devletler için ‘Faydacılık’ yani kimin öldüğü umrumda
değil.
Kimin ne istediği de umrumda değil.
Benim umrumda olan tek önemli olan tek şey ‘İktidara bir şey olmaması’
2-İnsanlar için ‘Solipsizm’
Belki bir çoğunuz bu kelimeyi ilk defa duydu.
Kısaca bundan bahsetmek gerekirse ‘Solipsizm’i dilimize ‘Tek
benlik’ olarak çevirebiliriz.
Ya da sizin anlayacağınız dille söylemek gerekirse ‘Dünya
benim etrafımda dönüyor sadece ben varım amq’
İnsanların bir çoğu aslında buna ister bilerek isterlerse
bilmeyerek evrildiler.
“En zeki benim” “En çok ben eğleniyorum” “Yaşıyorum he bu
hayatı” deyip kendi egosunu tatmin eden insanlar günden güne artıyor.
Sosyal medya aslında bunun en büyük kanıtlarından biri.
Şuanda belki en popüler uygulama olan İnstagram’a girin
bakın, fotoğraflarda herkesin mutlu olduğunu göreceksiniz.
Hayır,hayır aslında o kişi ile detaylı konuştuğunuzda rol yapmaktan
başka bir şey yapmadığını fark edeceksiniz.
Çünkü tüketim toplumu ona ‘Tüketmeyi’ mutluluk olarak
dayattı ve o da tükettiğinde mutlu olduğunu zannediyor.
Reklamlar bizlerin yani tüketicilerin gerçek ihtiyaç
listesini baştan dizayn ediyor.
İnsanlar gerçek ihtiyaçlarının ne olduğunu bilmiyorlar bile.
Lüks alım-satımı arttıkça temel ihtiyaçlarımızı bile çöpe
atmaya başladık.
Örneğin İphone için böbreğini satan gençler;
Artık maneviyatı da satmaya
başladık.
Burada defalarca yazdığım ‘Din
Ticareti’ ise bunun başında geliyor.
‘Allah’ın evi’ dediğimiz Kabe’yi
görmek, ziyaret etmek için binlerce dolar para ödüyoruz.
Onun etrafındaki lüks otellerde kalan hacılar ‘Ya ben burada kaldım böyle bir güzellik yok’ deyip birbirlerine hava atıyorlar.
‘En pahalı camiyi ben yaptırdım’
ile övünmek ‘Ben şu kadar yetim doyurdum’ övünmesinin daha önüne geçti.
Özellikle yılbaşı öncesinde bu
yazıyı yazmamın sebebi bire bir tanık olduğunuz mağazalardaki izdihamlardır.
ABD’de sadece yılbaşı ağaçlarına
harcanan miktar milyar dolarları geçiyor.
2015 yılında sadece Türkiye’de yılbaşı eğlenceleri için 11 milyar tl para harcandı bir de bütün dünyada harcanan miktarı düşünürsek bu paranın bir çok yoksula derman olacağı açıkça görülen bir şey.
Bu olaya bir de ara ara da olsa severek takip ettiğim Edip Yüksel'in başına gelen bir olay üzerinden değinmek istiyorum.
Bilmeyenler için söyleyeyim Edip
Yüksel geçtiğimiz günlerde komşusunun noel için kendisine getirdiği bir
hediyeyi reddetmesi Twitter’da baya konuşulmuştu.
Bu konudaki fikrimi söylemek
gerekirse evet bana göre Edip Yüksel’in yaptığı yanlıştı, hediyeyi kabul edip
daha sonra nedenlerini belirterek bir daha yılbaşı hediyesi kabul etmeyeceğini
söyleyebilirdi.
Fakat bunu neden yaptığını çok iyi biliyorum;
Bu sebepleri Edip şu şekilde
sıralamış;
1-Hediyeleşme adetinin olumlu ve
olumsuz yönleri.
Buradaki olumsuzdan kastı
herhalde kişinin hediye aldığında bazen ona karşılık maddi durumunun olamaması.
Diğer bir durum ise tüketim
toplumuna hizmet etme gibi bir olumsuzluğu olması.
‘Olumlu’ yönlerinden ne kast
ettiğini anlayamadım çünkü karşımızda öyle ya da böyle hediyeyi reddetmiş bir
adam var.
2-Dini liderleri tanrılaştıran
günlerin kutlanması
Aslında baktığımızda Edib’in
hediyeyi reddetmesinin ana sebebi olarak bunu görebiliriz.
Kendince ‘Noel’ kutlamalarına bir
tepki vermiş
Yukarıda ‘Dinin Ticaret Haline
Getirilmesi’ konusunda bizde nasıl ‘Hac’ dediğimiz ibadet satılıyorsa İsa’nın
doğum günü bahanesi ile Hristiyan dünyada da ‘Noel’ satılıyor.
Diğer saydığı 2 sebep ise ‘Tüketim
Ekonomisi’ ve ‘Özel Durumlar’ bunlara değinmeye gerek olmadığını düşünüyorum.
Peki çözüm nedir?
Her yerde insanlar aktif olarak
bağırmasa da kapitalizmin sonunun geldiğini görmek zor değil.
Fukuyama ‘Tarihin Sonu’nu komünizm
yıkıldıktan sonra geldiğini söylese de bana göre haksız çıktı.
Sadece bana göre değil şuanda
modern felsefenin zirvesinde olan Slavoj Zizek’e göre de öyle.
Çünkü Zizek’e göre;
-Ekolojik Kriz (Doğal Kaynakların Tükenmesi, GDO’ lu
besinler, Devletlerin Doğa üzerinden rant elde etmek uğruna bir çok doğal
güzelliği yok etmesi)
–Ekonomik Dengesizlik (Materyal Ekonomi’nin artık bozuntuya
uğraması ve G 20 ülkelerinin bile denge sağlayamaması)
–Biyogenetik Devrim
–Sosyal Bölünmeler (Sınıfların arasındaki farkların iyice
açılması yani zenginin daha zengin fakirin ise daha fakirleşmesi)
Zizek bu 4 ana sebepten dolayı tarihin sonunun gelmediğini ve
insanların er ya da geç isyan edeceklerini, dünyanın sosyalizme evrili bir yer
olacağını söylüyor.
Zizek’in dileklerinin gerçekleşmesini ve yoksul sayısının biraz daha azalmasını
umut ederek yeni yılınızı kutlar, okuduğunuz için teşekkür eder başka bir
yazıda görüşme dileği ile öperim…